Irak-Suriye kavgası

MUSTAFA ÖZCAN

Kufe ile Şam, tarih sahnesinde zıt ve düşman kardeşleri temsil etmişlerdir. Zaman zaman bu terkibin yerini Bağdat ile Şam ekseni almıştır.

Lakin Şam ile Bağdat arasındaki kavga elbette ki ebedi bir kavga değildir. Tarihin bir başka dönemecinde ve akışında Baas idarelerini temsil eden Bağdat ile Şam düşman kardeşler olarak anılmıştır. Şam, Emevilerin başkentini temsil ederken Bağdat da Abbasilerin başkentini temsil etmiştir. Bu itibarla, iki başkent arasında zaman zaman kıyasıya rekabet yaşanmıştır. Esat ile Saddam arasındaki kavga bize Hasip ile Nesip tekerlemesini hatırlatmaktadır. Baas’ın zıt başkentlerinin hakimlerinin ikisi de dünyadan göçüp gitti. Lakin kavgaları bir biçimde yenilenerek ve başka eksenlerde sürüyor. Daha önce Baas’ın zıt kardeşleri tipini temsil eden bu iki başkent Ürdün Kralı Abdullah II’nin deyimiyle bilahare ‘Şii yayını veya eksenini’ temsil etmelerine rağmen bugünler de yine kavgalılar. Bu kavga eski kavgayı akla getirdi. Eski kavga başka surette nüksetti. Bu kavganın nedeni, Bağdat’ta yaşanan Kara Çarşamba. Kara Çarşamba ile alakalı olarak Bağdat Şam’ı suçlarken Şam da kanıt ve delil istemektedir. Bağdat ise delilleri Şam yönetimine vermek yerine canlı yayınlarda itiraflar şeklinde yayınlıyor. Dolayısıyla aradaki kavga gemi azıya almış vaziyette. Bağdat’taki patlamalarla alakalı itiraflar aslında bir biçimde daha önce Fethü’l İslâm meselesinde bazı Filistinlilerin Şam’daki itiraflarını hatırlatmaktadır. Irak yönetimi canlı televizyon yayınlarında Ebu Velid isimli bir şahsın itiraflarını yayınladı. Bu şahıs, Bağdat’ta Kara Çarşambayı gerçekleştiren militanların Suriye’deki eğitim kamplarında Muhaberat gözetiminde eğitim gördüklerini ve eğitimin başında da Suriye Muhaberatına bağlı Ebu Ka’ka lakaplı ismin bulunduğunu ileri sürdü.

Bağdat yönetimi Şam’dan bazı isimleri istedi ve Velit Muallim ise bu isimleri tanımadığını ve Şam’da bulunup bulunmadıklarını da bilmediğini aktardı. Sözkonusu isimlerin aslında İzzet Duri ve ekibi tarafından ayrılıkçı unsurlar olarak da yaftalandığı ve Baas’dan aforoz edildikleri ileri sürülüyor. Lakin Bağdat özellikle iki ismin; Muhammed Yunus Ahmet ve Sitam Ferhan’ın Bağdat’ta eylemleri gerçekleştiren Baas şebekesini idare ettiklerini ve bunların Bağdat’a teslim edilmeleri gerektiğini savunuyor. Suriye ise bu isimlerin kendisinde olmadığını söylüyor ve dolaylı olarak da bunların İzzet Duri’nin ekibinden olmadıklarını ve dolayısıyla direnişe katılmadıklarını savunuyor. Lakin Bağdat sadece Iraklı unsurları suçlamakla kalmıyor itiraflar üzerinden de Suriye güvenlik organlarını ve cihazlarını da suçluyor. Bağdat yönetimi bununla da kalmıyor aynı zamanda uluslararası bir mahkeme kurulmasını ve zanlıların bu mahkemede yargılanmasını talep ediyor. Peki gerçekten de Irak’taki patlamalarda Suriye’nin bir parmağı bulunuyor mu? Bu sorunun cevabını kestirmek zor. Lakin bu patlamaların muhakkak surette siyasi delalet ve anlamları olmalı! Peki, bu patlamalar niye gerçekleştirildi ve bunların üzerinden açılan hesaplaşma ile nereye varılmak isteniyor?

Amerikalılar bu zıtlaşmayı ve karşılıklı söz düellosunu iki ülkenin içişleri olarak tanımlamakla birlikte arabuluculuk yapma niyetlerini de izhar ediyorlar. Bu patlamalarda ABD’nin rolü nedir ya da patlamalar üzerinden yapılan hesaplaşmalarda ABD’nin hesabı nedir? Kimilerine göre, aslında bu patlamalarla birlikte ABD Suriye ile Irak’ı birbirinden uzaklaştırmak istiyor. Ve Suriye’yi suçlaması yönünde Nuri Maliki’ye baskıda bulunuyor. Bu iddialardan sadece birisi. Gerçekten de Suriye’yi alenen suçlayarak Nuri Maliki Amerikalıların kışkırtmasına ve amiyane tabirle gazına mı geldi? Başka bir ihtimal daha var. Bu ihtimali de kimi yorumcular şöyle arz ediyor. Esasında ABD, Suriye ile İran arasına mesafe koymak istiyor. Bunu da Irak üzerinden gerçekleştirmeyi tasarlıyor. İran hesabına Suriye’nin Irak üzerindeki etkinliğini ve nüfuzunu artırmaya yardımcı olmak istiyor. Özel uçağı bile İran’dan olan ve İran mürettebatı tarafından işletilen Nuri Maliki ise bu durumda İran namına ABD’nin Suriye’nin ülke üzerindeki rolünü artırma niyetine direniyor. Ortalıkta birbiriyle çelişen bu tarz iki iddia var. Bu iki iddia da yanlış veya geçersiz olabilir. Lakin ortada patlamalar ve Iraklıların ciddi suçlamaları var. Mutlaka bunun siyasi boyutları da olacak. İlginçtir, bugün Irak’ı yönetenlerin tamamı bir zamanlar Suriye’de ikamet ediyorlardı veya Suriye pasaportu taşıyorlardı. Uzun yıllar Suriye’de ikamet eden isimlerden birisi bizzat Nuri Maliki. Zaman zaman Türk pasaportuyla birlikte Suriye pasaportu taşıyan da Celal Talabani’nin tâ kendisi. Anlayacağınız, şimdi Şam’ın eski misafiri ev sahibini veya mihmandarını suçluyor. Bu da Ortadoğu’nun cilvesi ve kaderidir. Bir zamanlar Ayetullah Humeyni de Irak’ta ikamet etmiş ve devrimden sonra da iki ülke birbiriyle 8 yıl savaşmışlardı.

VAKİT