Irak Seçimlerini Kim Kaybetti?

MURAT ÖZER

İşgalin 7. yılında Irak bir kez daha seçimlere gitti. İyad Allavi liderliğindeki “Iraklılar Listesi” ipi göğüsledi. 91 sandalye kazanarak seçimlerin galibi olan Allavi, işgal sonrası Irak siyasetinin yakından tanıdığı bir isim. ABD’nin Irak’taki işgal güçleri kendisini, Saddam Hüseyin’in devrilmesinden sonra oluşturulan geçici yönetim başına getirmişti. 28 Mayıs 2004 ve 7 Nisan 2005 tarihleri arsında Irak’ı seçimlere götürecek geçici yönetimin başına getirilen İyad Allavi, Bağdat doğumlu Şii bir siyasetçi. İngiliz vatandaşı olan Allavi, Körfez Savaşı öncesine kadar Baas Partisi üyesiydi, neredeyse tüm Iraklılar gibi.

Irak seçimlerini kimlerin ya da hangi güç odaklarının kaybettiğini anlayabilmek için, Irak siyasetine işgal sonrası yön veren birkaç temel figürü kısaca tanımak gerekiyor. Seçimlerden sonra kimilerinin İslamcı-laik denklemine konuyu indirgemesi sebebiyle bu konuyu vuzuha kavuşturmamız daha bir önem kesbediyor çünkü. Allavi’nin, başbakanlığı 2005 seçimlerinden sonra devrettiği İbrahim Caferi, Baas muhalifi Dava Partisi’nin sözcüsü olarak, Saddam Hüseyin’e karşı muhalefetini yıllarca İran’da sürdürdükten sonra Londra’ya yerleşmişti. 1989 yılından Irak’ın işgal edildiği 2003 yılına kadar İngiltere’de yaşayan Caferi, bu yıllar arasında muhalefetini Londra merkezli olarak yürüttü. İşgalin ardından ülkesine döndüğünde ise ABD tarafından oluşturulan Geçici Yönetimin Devlet Başkanı olarak atadığı Gazi el Yaver’in iki yardımcısından birisi oldu.

Irak Şiilerinin önemli bir kısmının merce-i taklid olarak kabul ettiği Ayetullah Sistani’nin desteğiyle, başkanlığını şimdiki Ammar el-Hekim’in babasının yaptığı Irak İslam Devrimi Konseyi, Dava Partisi ve Mukteda Sadr’ın oluşturduğu Şii ittifakın adayı olarak 2005’te seçimlere girdi. Seçimler sonunda başbakan oldu. Fakat ülkede asayişi yeterince sağlayamayınca gözden düştü ve koltuğunu 2006 yılında şimdiki başbakan ve Şii ittifakın diğer önemli ismi, aynı zamanda Dava Partisi’nin de diğer önemli bir ismi olan Nuri el-Maliki’ye bıraktı. Şii partilerin içerisinde şüphesiz en önemlisi durumunda olan Irak İslam Devrimi Konseyi (IİDK)’dir. Özellikle Güney Irak’ın pek çok önemli kentinde tartışmasız bir hâkimiyeti olan parti yıllarca Saddam karşıtı muhalefetin öncü gücü ve İran’da Bedir Tugayları ismiyle hatırı sayılır bir silahlı kuvvete sahip olmuştu. Bu silahlı grup daha sonra Irak İçişleri Bakanlığı’nı elinde tutan Şii ittifakın da yönlendirmesiyle Irak polisinin ve işgal sonrası tamamen lağvedilen Irak ordusunun yeniden oluşturulması sırasında yeni Irak ordusunun başat kuvvetine dönüşecekti. Kardeşinin öldürülmesi üzerine IİDK’nin başına geçen Abdülaziz el-Hekim de tıpkı diğer Şii liderler gibi ABD’nin Geçici Yönetim Konseyi içerisinde bulunmuş ve oluşturulan hükümette iki bakanlıkla temsil edilmişti.

Bugüne kadar Bağdat merkez olmak üzere Orta ve Güney Irak’ta varlık gösteren Hükümet, -çünkü hükümetin nüfuzu Kürdistan’da yok- görüldüğü gibi Şii ittifakın irili ufaklı partilerinin koalisyonu şeklinde tezahür etmişti. Bu durumun oluşmasında Sünni Arap seçmenin 2005 seçimlerini büyük ölçüde boykot etmiş olması elbette etkilidir. Sünniler bu boykotun ülkede etnik ve mezhebi bölünmeyi tırmandırdığını acı bir tecrübeyle yaşadıktan sonra 2010 seçimlerine iştirak etmeye karar verdiler. Bu seçim sonuçlarını iyi okuyabilmek için aslında Sünni bölgelerdeki katılımın oranına da bakmak gerekir.

Çünkü işgale karşı direnen silahlı grupların tamamı, daha önce olduğu gibi bu seçimlerin de boykot edilmesini çeşitli bildirilerle duyurmuşlardı. Elbette seçimleri boykot çağrısına sadece Sünniler icabet edebilirdi. Bu çağrı direnişçilerin muhatabı olmayan Şiileri ilgilendirmiyordu. Nitekim direnişin en önemli eyaletlerinden birisi durumundaki el-Anbar’da seçimlere katılım oranı yüzde 40’larda kaldı. Buna rağmen, Tarık Haşimi gibi eski Hizb-i İslami lideri Sünni bir siyasetçinin ve çoğunluğu Şii olan Türkmen Cephesi’nin de desteğini alan Allavi ipi göğüsledi.

Etnik ve Mezhebî Siyaset Yapanlar Kaybettiler

Geçici Yönetimin teşekkülünden bu yana Irak siyasetinde etkin olan Şii ittifak ilk defa bu denli yara aldı. IİDK’nın karargâhı sayılan Basra’da aldığı hezimet bunun tipik bir göstergesi. Allavi’nin Şii kökenli olması ise Sünni Arapların ona oy vermesini engellemedi. Irak siyasetinden taifeciliği sileceğini söyleyen Allavi, Sünni bölgelerindeki oyları silip süpürdü.

ABD için de bu durum şok etkisi yaratmıştır. Ülkede bölünme siyaseti uygulayarak, 1991 yılından bu yana 32. ve 36. paralel gibi coğrafi bölünmeyi fiilen uygulayan, işgalden sonra ise Kürt, Sünni Arap, Şii Arap denkleminde Irak’ı temelde üçe bölmeyi hedefleyen ABD, seçimlerin sonucundan fazlasıyla etkilenmiş görünüyor. Mezhepler ve etnik kimlikler arasındaki ihtilafları körükleyerek varlığını devam ettirmeye gayret eden işgal güçleri için bu seçim sonuçları büyük anlamlar ifade ediyor.

Irak halkı, artık etnik ve mezhebî temelli siyasetin ülkeye kan ve gözyaşından başka bir şey getirmediğini açık olarak görmüştür. Bu sebeple, seçimleri kimin kazandığından çok, kimin ya da neyin kaybettiği daha önemlidir. Seçimleri taifecilik kaybetmiştir. Irak halkı ABD’nin bu ümmete yaşattığı Ebu Gureyb faciasının bir benzerinin İçişleri Bakanlığı’nın zindanlarında yaşanmış olmasının, 5 milyona yakın kişinin mülteci durumuna düşmesinin –bu mültecilerin yarısına yakını ülkedeki mezhepçi ayrışma sebebiyle ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalanlardır- Filistinlilerin Suriye sınırına sürülmesinin faturasını Maliki’ye kesmiştir.

Allavi’nin laik kimliğine atıf yaparak, karşısına İslamcı olarak Hekim-Maliki-Sadr koalisyonunu oturtan kişilerin yaptıkları tahlilde ise manipülatif bir dil göze çarpmaktadır. Adeta seçimleri laik-İslamcı denklemine oturtarak, Sünni Arapları ve Şii Türkmenleri laiklik yanlısı, diğerlerini ise İslamcı olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Şimdi sormak lazım: Allavi bu kadar İslam karşıtı ve işgal taraftarı laik birisiydi de işgalin ilk yıllarında kurulan yönetimin başındayken neden yukarıda “İslamcı” olarak tavsif edilen kişi ve partiler yanında bulundular. Allavi, işgalcilerle birlikte direnişin kalesi Felluce’yi yerle bir ederken onun laik olduğunu bilmiyorduk. Fosfor bombalarının oluşturduğu bulut, sanırım Geçici Yönetimin başkan yardımcısı olan Caferi’nin ya da yönetimin diğer destekçisi el-Hekim’in bu katliamı görmesine engel olmuştu.

Allavi’nin bugün Şii kökenli ama laik olduğuna vurgu yapanlar, “Iraklı Sünnilerin artık bu taifecilik bitsin de, isterse başımızdaki Şii olsun!” dediklerini anlamak istemiyorlar. Eğer Allavi’nin diğer Şii muarızları “İslamcı” iseler, durum bizim açımızdan daha da vahim. Demek ki, İslamcılık bir halkın derdine derman olacak yerde, mezhepçiliği, fitneciliği körüklüyor. Ve bu durumdan hâkim mezhebin mensupları -Şiiler- dahi bezmiş durumda. Seçim sonuçlarının neler getireceğini hep birlikte göreceğiz. Fakat Irak siyaseti ya da diğer bir ifadeyle işgal sonrası “ABD güdümündeki yönetimden mevzi kazanma gayretini” İslamcılık-laiklik düzleminde tartışma yanılgısına düşmeden.