‘İpe Çekme’ Tercihi Kimlerin İflasını İşaretliyor

KENAN ALPAY

Darbe en genelde darbeci kadroları tetikleyen ideolojik formasyon mevcutsa, darbeyi meşru gören/gösteren profesyonel aydın-sanatçı-siyasetçi sınıfı oluşmuşsa, uluslar arası konjonktür müsaitse hayata geçirilebiliyor. Darbe sadece askeri cuntaların iktidar hevesinden ibaret değil elbette. Çünkü darbe sürecinin bileşenleri sanılanın aksine hiç de az değildir.

Hemen bütün coğrafyalarda olup bitenler gibi Suriye ve Mısır’da da şahit olduklarımız sadece ulus devletler ve uluslararası ilişkilerin değil sözde bunlara ‘muhalif’ kesimlerin de evvel emirde ahlaki, hukuki ve siyasi çürüme içerisinde debelendiğini teyit ediyor. Çünkü Suriye ve Mısır’ı görme biçimleri sadece ulus devletlerin değil ulus devletlerin ortaya çıkardığı insan ve siyaset tipinin de ne menem bir şey olduğunu bütün kalpleri kanatırcasına aşikâr ediyor.

Darbeye Destek, İdama Hayret!

İkiyüzlülüğün tavan yaptığı bir çağda ve toplumda yaşamak dayanılması çok zor olan büyük bir sancıyı kronikleştiriyor.

Mesela Türkiye’de kimi liberal kimi sol-sosyalist sözde militarizm karşıtlarının ne kadar da hızlı ve hevesli bir cuntacı olarak sahne aldıklarını 28 Şubat sürecinden beri olanca açıklığıyla görüyoruz. Katliam ve işkencelere ama özellikle de kimyasal kıyımlara hiçbir şartta razı olmayacaklarmış havasındakilerin Esed-Baas rejimini aklamak için nasıl da kara propagandalara sarıldığını da hep birlikte gördük.

Taksim Gezi Parkı olaylarının hemen ardından gerçekleşen Sisi cuntasının Mısır’daki askeri darbesini halk ayaklanması şeklinde tasvir edip aklamak için Türkiye’de yarış yapanları şöyle bir hatırlayalım. Cengiz Çandar başta olmak üzere Mısır’daMüslüman Kardeşler nezdinde kurguladıkları iflas için Türkiye’de AK Parti Hükümeti’ne emsal çıkartan Batıcı-seküler aydın, sanatçı ve siyasetçilerin her biri insanlık için utanç vesilesi olarak kayda geçmişti.

Sisi cuntası meydanlarda toplanan Müslüman Kardeşler’i tankla ezmiş, seçimle işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanı Mursi başta olmak üzere on binlerce siyasiyi tutuklamıştı da ne olmuştu? Bütün bu kanlı, despotik süreçler AB, ABD, İsrail, Suudi Arabistan tarafından destek ve teşvik gördüğü gibi Türkiye’deki Kemalist, ulusolcu ve liberaller tarafından da destek ve teşvik görmüştü. Esed cuntasına dolaylı, Sisi cuntasına doğrudan sunulan bu destek ve teşvikin nedeni çok açıktı: Seçimle işbaşına gelse, toplumsal desteği güçlü olsa bile kamusal alanda İslam’a yaşama hakkı tanınmayacaktı.

İster ılımlı ister radikal ama küresel sistemle ve despotik iktidarlarla hesaplaşmaya aday bütün İslami hareketlerin, kadroların tasfiyesi için işgal ve darbe başta olmak üzere her seçenek devreye sokuluyor. Uyduruk mahkemeler, kuyruklu yalanlardan müteşekkil iddianamelerle mizansen yargılamalarla dakikalar içinde yüzlerce insan için idam kararları nasıl bu kadar kolaylıkla alınıyor?

Zaten Sisi cuntasından beklenen Müslüman Kardeşler’in yani ‘Siyasal İslam’ın bitirilmesi yolunda eldeki mevcut tedbirleri acilen ve kararlılıkla devreye sokması değil miydi? Darbeye destek verenlerin idamlara hayret etmesi de muhalefet etmesi de kaynağı oldukları çirkinlik ve zulümleri örtmeye kifayet etmeyecektir tabii ki. Bu sebeple dostlar alış verişte görsün kabilinde AB ve ABD’den yapılan steril beyanların ahlaken ve siyaseten ne kadar kıymeti harbiyesi varsa Türkiye’deki uzantılarının da o kıratta değeri olacaktır.

Hariçte Müflis Aramayın?

Siyaset ve strateji konusunda uzmanlığıyla bilinen isimler ha bire İslam ve İslamcılık için iflas senaryoları yazıyor, çözülme ve çöküş için müjdeler veriyorlar. Ama bütün bu müjdeleri tanklara güvenerek, hem küresel istikbardan hem de bürokratik oligarşiden medet umarak deklare ediyorlar.

Neden liberal, ulusolcu veya Kemalist siyasetin bizzat kendisine, kendi kadrolarına veya bunların geniş toplum kesimlerine telkin edeceği güvene yaslanamıyorlar?

Doğru olan kendi tezini, kendi gücünü, mücadelesinin öz imkânlarını ortaya koymak yerine neden iktidarlarını zorbalıklar ve tuzaklar üzerinde kurmakta ısrar ediyorlar?

Bu iki sorunun cevabı çok açık ve kesin aslında: Çünkü ne adaleti ne de merhameti temsil ediyorlar. Onlar zulmü ve yabancılaşmayı temsil ettikleri için toplumsal destekten mahrumlar, toplumsal destek ve meşruiyetten mahrum oldukları için de daha çok yabancılaşıp daha yoğun olarak zulme sarılıyorlar. Üzücü olsa da şaşırtıcı değil karşı karşıya olduklarımız.

Mısır’da darbe sürecinde iki binden fazla insan öldü ve Minye’deki yargılamalarda bin iki yüz kişi için idam kararı verildi. Hiçbir şey olmamış gibi hayatı devam ettirmek isteyenler Suriye’de Baas rejimi eliyle işlenen katliamlar için de aynı muameleyi yapıyorlar halen.

Suriye’de, Mısır’da kim iflas ediyorsa işte onlar Türkiye’de de iflas edenlerdir. Ahlaken, hukuken, siyaseten iflas etmiş zalimler ve sözcüleri boşuna İslam ve İslami hareketler için iflas senaryoları yazıp propaganda ediyorlar. İşgale ve darbeye teşne olanların iflas söylemleri çirkin bir masaldan ibaret üstelik bunu gizlemek için boşuna uğraşıyorlar.