“İnsanoğlunun bir vadi dolusu malı olsa ikincisini ister”

Süleyman Gülek, insanın mal, mülke olan eğiliminin dünyevileşmenin temelini oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Süleyman Gülek / Yeni Akit

Mal, mülk, servet edinmeyi bir tutku haline getirmek

Müslümanların zihin dünyasında bir kırılma olarak beliren dünyevîleşme/dünyaya aşırı düşkünlük, çok boyutlu alanlarda tezahür etse de temelde üç ana eksende kendisini gösteriyor. Birincisi makam-mevki tutkusu, ikincisi mal-mülk ve servet tutkusu, üçüncüsü karşı cinsle ilişkilerde sınırları aşan (cinsellik) tutkusu. Dünyevîleşmeye götüren bu hal; insanı daha çok zevk, daha çok maddî haz peşinde koşmaya sürükledi ve tutkulara yönlendirdi.

Kötü olan, yanlış olan; malı, mülkü, serveti sevmek değil, mala, mülke, servete aşırı bir sevgiyle bağlanmaktır. Mal, mülk, servet edinmeyi bir tutku haline getirmedir. İnsanın çevresini göremez hale getirecek tarzda mal, mülke servete bağlanmasıdır, yanlış işler yapmasına sebep olmaktadır. “Ey iman edenler, ne mallarınız, ne de çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten (O’nun emirlerinden) ‘tutkuya kaptırıp-alıkoymasın’, kim böyle yaparsa, artık onlar kayba uğrayanların ta kendileridir.” (Münafikun, 63/ 9)

Mal sevgisi, mal tutkusuna dönüşürse, Allah korkusu, âhiret hayatı unutulursa; mal, mülk, servet bütün beşeri ilişkilerin odak noktasını işgal eder. Toplumsal normlar değişir. Mal, mülk ve servetle övünme toplumsal bir standart haline gelir: “Mal, mülk ve servetle, çoklukla övünme, sizi tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi.” (Tekasür, 102/1) 

Mal, mülk ve servet tutkusu aşırı olunca, kişiler dünyevîleşiyor. Maddiyatın etkisinde kalyorlar, mânevî değerleri göz ardı ediyorlar ve böylece para,  mal, mülk kazanma adına haksızlık, ahlaksızlık, hırsızlık yapmak, rüşvet almak gibi çok kötü ve yanlış işlere yöneliyorlar. Tabii ki bu yapılan kötülüklerin dünya ve ahirette zararını görürler. Yüce Allah şöyle buyurur:  “Kim iyi işler yaparsa kendi lehine, kim de kötü işler yaparsa kendi aleyhinedir (zararınadır).” (Fussilet, 41/46)

Burada önemli olan husus; nefsin hevâ ve heveslerine, istek ve arzularına, mal, mülk, servet, şöhret,  şehvet ve tutkularına teslim olmamaktır. Yüce Allah şöyle buyurur:  “Kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinlere olan istekler/arzular insanlar için süslendirilmiştir. (Âli İmr’ân 3/14)  âyeti ile “Dünya çekicidir, tatlıdır” (Müslim, Zikir  99) hadis-i şerifi onun cazibedarlığını; “İnsanoğlunun bir vadi dolusu malı olsa ikincisini ister” (Müslim, Zekât 117)  hadisi de insanın meylini ve doymak bilmez arzularını ifade ediyor. Dolayısıyla insan kendini dünyaya kaptırmaması için gereken gayreti göstermesi gerekir.

Ne yazık ki bugün, nefislerin şımartıldığı, iştahların kabartıldığı, şehvetlerin kamçılandığı, doyumsuzluğun arttığı, hızın ve hazzın olabildiğince yaygınlaştığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bunun içindir ki, çocuklarımızı, gençlerimizi, gelecek nesillerimizi hatta tüm insanlığı tehdit eden kötü ve zararlı alışkanlıklar ve madde bağımlılıkları maalesef gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Taklit, özenti, arkadaş, çevre, merak, gibi sebeplerle nesiller, bu kötülüklere kolayca müptela olabiliyorlar. Tutku ve bağımlılıklar saymakla bitmez. Sigara, alkol, uyuşturucu, kumar ve teknoloji bağımlılığı, bugün, insanlığı kuşatan belli başlı zararlı alışkanlıklar arasındadır.

Teknoloji bağımlılığı derken, televizyon, telefon, tablet ve bilgisayar karşısında ömür tüketmekten, asıl sorumluluklarımızı, kendimizi, ailemizi ve çocuklarımızı ihmal etmekten, işleri aksatmaktan, samimiyetten uzaklaşmaktan, yalnızlaşmaktan, kısacası hayattan kopmaktan söz ediyoruz. Teknoloji bağımlılığı derken sanal ortamlarda günahlar, haramlar çok rahat işlenmektedir. 

Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuda bizleri şu şekilde uyarmaktadır“Allah zevkine (keyfine) aşırı düşkün olan erkek ve kadını sevmez. (Tirmizî, Cihad 2)  Fakat kişi nefisinin kötü isteklerini yerine getirdiğinde maddi-manevi kendine zarar verdiğini anlamalı. Kişi zevkine, keyfine aşırı düşkün olmamalıdır. 

Sadece câiz olan istekleri yerine getirilebilir. Câiz olmayan isteklerin ise, yerine getirmemesi gerekir. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan cennetlere sokacak. İşte asıl kurtuluş ve mutluluk budur.” (Nisâ, 4/13) Dolayısıyla dünya ve ahiret saadetini istiyorsak kendimize, çocuklarımıza çok dikat etmeli, inanç, ibadet  ve güzel ahlaka önem vermeliyiz ve her türlü kötülüklerden, güahlardan, haramlardan uzak durmalıyız. Ne mutlu doğru olanı yapan ve zararlı olan şeylerden uzak duranlara!

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?