Mehmet Kurum’un En’am suresi 161-164 ayetlerini okumasıyla başlayan programın sunumunu Düşünce ve Hikmet Kulübü Başkanı Harun Çetinkaya yaptı. Çetinkaya, Osman Atalay’ın cenazesi nedeniyle programa katılamadığını belirtti.
Programın giriş bölümünde kısa bir konuşma yapan Çetinkaya özetle şunlara değindi: Suriye’de Mart 2011’de başlayan ayaklanma 3. Yılını tamamladı. Tunus’ta başlayıp tüm Ortadoğu’ya yayılan özgürlük arayışlarının Suriye’de de etkisini göstermesiyle ayağa kalkan Suriye halkı bütün zorluklara rağmen direnişini büyük bir fedakârlıkla sürdürüyor. Ve tam 3 yıldır bütün dünya zalim bir diktatörlüğe karşı özgürlük ve adalet talebiyle ayağa kalkmış bir halkın vahşice katledilişini seyrediyor. Geçtiğimiz günlerde AA’nın yayınladığı 11 bine yakın işkence fotoğrafı göstermiştir ki tüm dünya bu katil rejime karşı insanlık adına utanç verici sessizliğini sürdürmektedir.
Daha sonra sözü AA Ortadoğu ve Afrika Haberleri Yayın Yönetmeni Turan Kışlakçı aldı. Kışlakçı’nın konuşmasından alınan notlar:
İlahiyat öğrencilerine Suriye’yi konuşmak acaba ne kadar doğru bilemiyorum. Tefsir, hadis derken bu da ümmetin bir parçasıdır. İslam dünyası diye bir ders olması gerekiyor ilahiyatta ancak maalesef böyle bir ders yok, İnşallah bu da olacak. Mart 2011’de başlayan halk ayaklanması neden istenen etkiyi yapmadı. Eşi benzeri görünmemiş bir vahşet, barbarlık yaşandı neden bu görülmedi Müslümanlar tarafından. İslam dünyası ne yapıyor? 150 bin insan resmi rakamlara göre öldü. Gayri resmi rakamlara göre 500 binin üzerinde. Ayaklanma ilk başladığında ilk 8 ayda barışçıl gösteriler vardı. Sadece çiçeklerle, kadınlarla çocuklarla yürüyordu halk. Esed rejimi barbar ve vahşi bir rejim olduğu için 10 bin insanı bu 8 ayda katletti. 80 bin insan o dönemde kayıp. Bu 80 bin kişiden 40 bini de kadın ve çocuk. Ne oldu bu 80 bin kişiye? Bizim AA’nın ortaya çıkardığı resimler şunu gösterdi. 10 bin kişinin yanında 80 bin kişi de öldürülmüştü. Yayınlamadığımız resimler de var. Kulakları kesilen, aç bırakılan, kadın resimleri var. Görseniz dehşete kapılırsınız. 150 bin resmi rakam, 500 binin üzerinde insan öldürüldü.
Esed, bombardımanlarla bütün şehirleri yerle bir etti. Şam’ın banliyöleri, Humus, Hama, Halep yerle bir olmuş durumda. Ülke yok artık. Enkazlar altında o scud füzeleri, varil bombaları altında cesetler kaldı. Dünya duymadı, duymayabilir fakat İslam dünyası bunu duymadı. BM, NATO ne kadar kurum varsa ikiyüzlü davranıyor. Söz konusu Müslümanlar olunca duymuyorlar, Hristiyan olunca duyuyorlar. Güney Sudan’ın %60-70’i Müslüman ama bize hep Hristiyan diye kandırıyorlar. Kalktılar bize zulmediyorlar dediler batı destek çıktı yeni devlet kurdular.
Neden? Çünkü bizim ilahiyatçılar korkuyor da ondan. Suç bizim ilahiyatçılardı. Bizim ilahiyat hocaları öğrencileri uyutmak için çalışıyor. İlahiyatlara çok büyük görev düşüyor. Musa’yı, İsa’yı peygamberleri örnek edinmedikçe bu ümmet dirilmeyecek.
Daha sonra söz alan Harun Çetinkaya şunlara değindi: Bizler Müslümanlar olarak bu tarz etkinliklerle şahitliğimizi yapmaya çalışıyoruz. Geriye dönüp baktığımızda ortaya somut olarak koyabildiğimiz bir örneklik yok. Gezi hadisesi sonrasında hayatını kaybeden Berkin Elvan ile kıyas yaparak onu düşünürsek bile birçok Üniversitede Berkin ile ilgili program yapıldı. Anma etkinlikleri düzenlendi. Ama Suriye’ye bakıyoruz. Sadece 15 bin tane çocuk öldürüldüğünden haberdarız. 15 yaşını aşmış değil direkt küçük çocuk. Yapılan ve ortaya konulan çaba ise yok denecek kadar az durumda. Suriye’de her gün atılan Varil bombaları hedef gözetmiyor. AA’nın yayınladığı fotoğraflar düşünüldüğünde boyunlarından zincirlere vurulan ve üzerlerinde türlü işkenceler yapılan insan fotoğrafları dehşet verici, sessiz kalınamaz. Ve şu da düşünülmeli, Müslüman olmasına da gerek yok. İnsanlık onurunu kaybetmeyen herkes buna tepki koymalı. Peki, bizim harekete geçmemiz için daha ne olmalı diye sormak gerek.
Ardından Kışlakçı şöyle devam etti: Pakistan ilahiyat mezunuyum, dinler tarihi ve felsefe ve tefsir hadis mezunuyum. Biz Müslümanlar birilerinin gördüğü gibi yobazız, cahiliz, dünyayı tanımıyoruz, tefsir konusunda zayıfız, İslam tarihini bilmiyoruz. Hadis kitaplarını şerhte, zayıf hadisleri bilmiyoruz. Hala rüyalarla insanlar yönlendiriliyor
İmam şafi gibi, Ebu Hanife gibi, Nesai gibi olacaksınız. İlahiyatçılardan istediğim ey iman edenler yerine ey insanlar kullanın. Tüm insanlığa hitap edin. Ey benim cemaatimin mensubu diye hitap ediyorlar aslında. Ey Müslümanlar diyemedik aslında. Müslümanın içinde münafık da fasık da vardır, ayırt edemezsiniz. Allah resulü münafıkları mescidi nebeviden kovmadı. İçinde bizim elit bir tabakamız olmalı. İnsanların çoğu, onların çoğu ifadelerine bakın: onlar fasıklardır, münafıktır, yüz çevirirler.
Peki, çoğun zıttı ne? Az. Onlardan az olanı iman eder, az olanı şükreder. İman eden ve salih amel işleyenler için de az ifadesi geçiyor. İman eden, Allah’ın istediği pür Müslüman hep az olur. Felsefeyi bilen, Kuran’ı bilen, Hristiyanlığı bilen, Budizm’i bilen, onların kitaplarını, Tevrat ve incili okur anlarlardı. Yahudi onların karşısına gelir ilmin karşısında çarpılırdı. Bizim böyle bir nesle ihtiyacımız var, okuyan. Eskiden her İslam âliminin münazara, tartışma konusunda kitabı olurdu. Hıristiyan gelir Bağdat’ın meydanında “ben inanmıyorum” derdi. Müslümanlar bunu öldürelim demiyorlardı. Cahil insan öldürelim der. Müslümanlar bunlarla savaşa gireyim diye mücadele etmezdi, ilimleriyle konuşurlardı.
Farabiler, İbn-i Hazmlar, İbn-i Teymiye, İbn-i Kayyım’lar felsefeyi iyi bilirdi. Bugünkü selefi zihniyet onların bazı kitaplarını okurlar bazılarını okumazlar.
İslam düşüncesini bilmeyiz. İmam Şatibi gibi olacaksınız. İbn-i hazm gibi olacaksınız. Detayları okuyacaksınız. Bir görüşten baktığınızda o nazardan asla çıkmayacaksınız ve öyle ölüp gideceksiniz. Tevbe suresini okuyor sabahtan akşama, onun hayatı cihaddır. Biz filin ayağından, kuyruğundan orasından burasından bakmayacağız bu fildir diyeceğiz.
Bugün Suriye konusunu biz niye anlatamadık? Çünkü ilahiyatçılarımız, dini cemaatlerimiz Suriye konusunu bilmediği için Suriye’yi bu topluma anlatamadık. Utanç abidesidir bu katliamlar. Düşünün ki Moğollar geldiğinde Bağdat’ta ümmeti kıyımdan geçirdiler, Dicle nehrine attılar kütüphaneleri. İmam Gazali’nin 50 ciltlik tefsiri gitti. Yerle bir ettiler. Birçok âlim, kütüphaneler yerle bir olmuş. Bağdat’ta yüz kütüphane vardı Moğollardan önce. Batılı bir oryantalist 2 milyon kitap vardı diyor her birinde. Şu anda 2 tane kütüphane var. Yobaz, cahil, kitabın kıymetini bilmiyor. Kitaba kaleme, satırlara yemin eden bir dinin müntesipleri bunların kıymetini bilmiyoruz.
Gelelim bugünkü Suriye’ye. Anlaşılamamasının en büyük nedeni kendi tarihimizi bilmememiz. Haçlılar ne yaptı, Moğollar ne yaptı, Napolyon ne yaptı, Müslümanlar nasıl mukavemet etti. Neden bir anda Suriye halkı ayaklandı. “Suriye’de mezhep çatışması var, Müslüman Müslümanı katlediyor, iç çatışma var” zerre kadar insanlıktan nasibi olmayan adam bunu der. Biz bırakın ey insanlar, ey Müslümanlar demeyi, cemaatin içinde de yine gruplar olur. Çünkü din, Allah peygamber bunu emrediyor. Her Müslümanı seveceğiz. Her Müslüman İbrahim gibi tek başına ümmet olacak. Ey iman edenler dediğiniz zaman namaz kılın oruç tutun ama eğer adalet, özgürlük diyorsan tüm insanlığa hitap edeceksin. Peygamberin veda hutbesinde ey nas demesi gibi. Ey insanlar! Suriye’de öldürülenler Müslüman değil, Suriye’de öldürülenler insan! Bugün Alaska’da 4 fok balığını derisi için öldürülürken verildiğinde bütün dünya ayağa kalkıyor, kurban kesince biz bütün dünya ayağa kalkıyor. Günde 100-120 insan ölüyor fakat ümmetin sesi çıkmıyor. Neden? Çünkü üreten, düşünen, akleden bir nesil yok. İslam tarihinde ilk kez Müslümanların sayısı bu kadar çok Latin Amerika’ya gidin, Afrika’ya, Asya’ya, Avrupa’ya gidin nereye giderseniz Müslüman bulursunuz. Latin Amerika’da 2 tane Müslüman devlet var. Müslümanların sayısının bu kadar çok olup bu kadar sessiz olduğu bir dönem daha yok. Resulullah diyor ki siz gün gelecek sayı olarak çok olacak ama rüzgârın önünde çer çöp olacaksınız.
Osmanlının çöküşünde Suriye’nin yaşadığı dramı bilmiyoruz. Fransızlar ve İngilizler Suriye’yi bölüştü. Fransızlar 1925’te uçaklarla Halep, Şam, Lazkiye, Deyr-uz zora bombalarla saldırıyorlardı. Şekip Aslan’ı mutlaka okuyun, o dönemde bir kitap yazıyor Şam, Halep sokakları ceset kokuyordu diyor. Varil bombalarını o yıllarda ilk Fransızlar kullanmıştı. 1930’larda Müslümanlar mücadele ediyor. Birleşiyor. 1947’de bakıyor mücadele edemiyor Fransızlar çekiliyorlar. Ama çekiliyor gibi yapıyorlar, Avrupa’da yetiştirdikleri milliyetçi Arapları Suriye’ye musallat ediyorlar. Ömer el emiri, Mustafa Sibahi, Mevam El Hadid Suriye’de Fransızlara karşı mücadele ediyor. 1948 yılında kazanıyor ama 1970’e kadar Suriye’de sık sık darbeler yaşanıyor.
İsrail devleti kurulduğunda en büyük mücadeleyi, en büyük tepki hep Suriye’den yükseliyordu. İsrail en çok Suriye’den rahatsız oluyordu. Bu yüzden oradan güçlü bir devlet hiç istemedi. 1949’da darbeyi yapan cuntanın lideri İsrail’e diyor ki “bana destek verin, size karşı görüneceğim ama milletin gazını alacağım, buradan size bir mermi bile atılmayacak” diye yemin ediyor.
1963’te Baas darbesi yapılıyor. 1963’te Baas hem Irak’ta hem Suriye’de iktidarı ele geçirmeye çalışıyor. Şam bölgesi bu coğrafyada en çok aydın entelektüel yetiştiren bölgelerden biridir. Şam’ı kaybetmişse Müslümanlar, ilmi de kaybetmiş demektir. O yüzden hadislerde Biladuş Şam hep anlatılır. Birçok İslam âlimi över burayı. Orası medresede ilmin merkezi olmuştur. Baas ilk iktidara geldiğinde aydının, ulemanın toplandığı Sultan Camisinde 2 gün içinde 1963’te binlerce Müslümanı katlediyorlar. Sonra teker teker hapsediyorlar veya katlediyorlar âlimleri.
1967’de İsrail ile savaş oluyor. İsrail 4 Arap ülkesini yeniyor. Hepsi birbirini suçluyor. Ortaya çıkıyor ki İsrail hepsiyle anlaşmış gizliden. Suriye’nin resmi radyosu anons yapıyor, İsrail bombalıyor, anonsta geri dönün anonsu yapıyor. Ümmete en büyük ihaneti yaptılar.
İsrail onlarca kez Suriye’ye saldırı düzenledi ama Suriye tek bir kurşun atmadı. Saddamlar, Hafız Esadlar, Kaddafiler firavun neyse Beşşar Esad da Saddam da oydu. Bunlar insan değildi, ümmete ihanet ettiler. Bizi bölmeye çalışıyorlar. Sen Saddamcı, ben Beşşarcı. Hayır, iki ihanet eden adam bunlar.
Hafız ve Beşşar Esad 350 bin 1970’ten 2010 arasında öldürülen insan sayısı. Sırf Hama’da 40 bin kişi katledildi. Mülteci kampında 6 bin Filistinliyi Hafız Esad katletti. Suriye zindanlarında 100 bin kişi kayıp. Salyangoz diye bir roman var. Suriye zindanlarında ne tür zulümlerin yapıldığını orada öğrenin, Mana yayınlarından çıktı. Suriye’yi orada anlamaya çalışın. Savaşın hukuku vardır, bu din bize bunu öğretiyor. Işid de Esed’in bir versiyonu. Suriye halkının o şanlı direnişini karalamaya çalışıyor. Bir Suriye halkı var, bir yanda bu teröristlere karşı bir yanda da Beşşar zalimine karşı mücadele ediyorlar. Dini iyi anladığınızda kimse sizi zulme ikna edemez.
Gözümüzde Müslüman da olsa kâfir de olsa zalim zalimdir. Bu insanların halklarıyla tek ilişkileri katliamdı, ölümdü, zulümdü. Kaddafilerin, Saddamların, Salihlerin, Esed ’lerin, Mübarek’lerin öldürdüğü insan sayısı 3 milyon. %20’si aydın ve entelektüel, %70’i üniversite mezunuydu. Birçok aydın ve entelektüeli katlettiler.
Beşşar gidecek onun yerine batı mı gelsin, diyorlar. Bunu diyen zihin Müslüman bir zihin değil, insan da değil. 3 milyona yakın insan katledildi. İyi bileceğiz. Batı da Rusya ve İran açıktan destek veriyordu batı da gizli destek veriyordu. Müslümanların ölmesi tıpkı Afganistan, Bosna’da olduğu gibi umurlarında değil. Neden böyleyiz? Çünkü ilahiyatlar uyuyor. Mütefekkir, İslam düşünürü çıkaramadık da onun için. Ben şuna inanıyorum evet Rusya, İran, Suriye’de onların sayesinde katliam oluyor. Umarım burada Marmara ilahiyattan erkek, kadın Müslüman düşünürlerin buradan çıkacağını düşünüyorum, inşallah onlar sizler olursunuz.
Program soru cevap bölümünün ardından sona erdi.