Yasin Aktay / Yeni Şafak
İnsanlık için basit, İİT ve Arap Ligi için dev bir adım!
İsrail’in Gazze halkına karşı soykırımı 400. gününü geçti. Gazze’ye Hiroşima’ya atılan atom bombasının 4 katından fazla bomba yağdı, şu ana kadar resmen tescili yapılarak katledilenlerin sayısı 43 bini geçti. Ölenlerin yüzde 70’inden fazlası çocuk veya kadın. Gazze içinde nefes alınacak yer, barınılacak bir ortam bırakılmadı. Hayatta olanlar açlık, salgın hastalık veya tedavi edilemeyen normal hastalıklar ve binbir türlü meşakkat altında işkence çekerek yaşıyorlar.
Yardım konvoyları bombalanıyor, hastaneler, okullar, kiliseler, basın mensupları, yardım gönüllüleri ve sığınma kampları bombalanıyor. İsrail medeni ABD ve Avrupa’dan aldığı cesaretle küstahça ve barbarca saldırılarına kesintisiz devam ediyor. Dünyada bütün vicdan sahipleri ayağa kalktı, protesto gösterileri yaptı, hem saldırgan İsrail’e hem de ona ses çıkarmayan yönetimlere karşı eşi benzeri görülmemiş vicdan ayaklanmaları yaşandı. Birçok ülke İsrail’e karşı tavrını değiştirdi, Filistin devletini bu süreç içinde tanıyan Avrupa devletleri bile oldu.
Avrupa ve ABD’de Vietnam savaşından beri görülmemiş, o zamankinden bile daha geniş katılımlı protesto gösterileri karşısında İsrail bugün normal ülkeler arasında sayılamayacak, istisnai insanlık dışı cürümlerin suçlusu olarak görülüyor. Uluslararası Adalet Divanı’da yargılanmanın da ötesinde İsrail’in şimdiye kadar hoyratça kullanıp kurnazca sömürdüğü Holokost-mağduriyet anlatıları tersyüz oldu. Bugün İsrail sadece insanlık dışı cürümlerin haydut suçlusu olarak görülüyor.
Bütün dünya İsrail zulmü ve Gazzelilerin maruz kaldığı insanlık dramı karşısında çalkalanırken İslam ülkelerinde ve bilhassa Arap dünyasından beklenen tepkiler gelmiyordu. Bu tepkisizlik herkeste haklı olarak “bir İslam Dünyası” veya “bir Arap Dünyası” var mı gerçekten sorusunu sürekli sordurttu.
2 milyar Müslüman nüfusun 6 milyonluk azgın İsrail karşısında bu kadar tepkisiz olması hazin bir durum ortaya çıkarıyordu. İşin aslı, tabii ki organize olmadıktan sonra, İslam’ı ve Müslümanları kendine dert eden bedene bürünmüş bir siyasi varlığı olmadıktan sonra sayıları 2 milyar değil 100 milyar da olsa oradan etkili bir eylem çıkmazdı. 100. yılında bulunduğumuz Hilafetin ilgasının beklenen en doğal sonuçlarıdır bunlar. Başsız kalmış Müslümanlar aynı zamanda sahipsiz de kalmıştır.
İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği diye iki kurum var gerçekten, ama bu birlikler ne İslam’ı ne de Araplığı dert etti şu ana kadar. Etseydi İsrail’den önce Suriye’de, Keşmir’de, Myanmar’da, Yemen’de Müslümanlara yönelik bizzat Müslümanların kendi kendilerine ettikleri zulümleri dert edip bunun önünü almanın bir yolunu bulurlardı. Ama her şeye rağmen bir umut diyoruz. Belki almış olduğu o isim ona bir misyon da yükler, ismiyle müsemma olur, gerçekten de İslam işbirliğini somutlaştırır diye bekledik durduk.
Nihayet birkaç gün önce hem İİT hem Arap Birliği Gazzelilerin soykırıma maruz kaldıkları 400 günden sonra ortak bir zirve ile toplanarak kendileri için gerçekten dev bir adım atmış oldular. Kendileri için gerçekten dev çünkü bu Birliğe yön veren ülkelerin çoğu kısa süre öncesine kadar Siyonist İsrail ile “normalleşme” adımları konusunda birbirleriyle yarışmaktaydılar. 7 Ekim bu adımlara ket vurmuş oldu ve devam eden soykırıma karşı inanılmaz bir lakaytlık sergilediler. Hatta ABD Dışişleri Bakanı’nın bölgeyi “bir Yahudi olarak” ziyaretleri esnasında kendisine “İsrail’in Hamas’ı bitirmesini kendilerinin daha da fazla arzuladıkları” yönündeki tutumlarını ifade ettikleri bile Bob Woodward tarafından yazıldı. Bu yazılanlara bir yalanlama bile gelmedi bildiğimiz kadarıyla.
Doğrusu bütün dünya ayağa kalkmışken Arap-İslam ülkelerinden şimdiye kadar gördüğümüz lakaytlığın da başka bir açıklaması yoktu. Oysa 400 günü geçen ve hala Hamas’ı bitirme ve rehineleri kurtarma hedefinden çok uzak, hatta gittikçe batağa saplanmış İsrail’e karşı bir tutum geliştirme baskısı kendini giderek daha fazla hissettiriyor. Bu baskının belki bugünden yarına değil ama eninde sonunda iktidarları devirecek bir öfkeye dönüşmesi kaçınılmaz.
Riyad’daki Zirve’de bütün liderlerin tek tek söz alıp yaptıkları konuşmalar mükemmelden de öteydi. Herkesin İsrail’e karşı hiçbir temkine gerek kalmadan birbiriyle sertlikte yarıştığı enteresan bir toplantı oldu. Şimdiye kadar sadece Erdoğan’dan ve belki Enver İbrahim, Katar Emiri ve birkaç liderden duyduğumuz sözlerin aynısını hatta belki daha fazlasını bütün liderlerin söylemekten çekinmediği enteresan bir ortam. Emsalsiz bir ihtişama sahip, yıldızlar gibi parlayan o kristal lüks dev avizeler ve güzel dekore edilmiş ışıl ışıl toplantı salonunda kendi halkından 1 milyon insanı katletmiş olan Beşar Esad bile İsrail’in insanlık dışı katliamlarından söz ederek kınadı ve insanlığa davet etti. Onun bu muhteşem dekor içindeki yerleşimi enteresan bir kara mizah örneği gibi, toplantıdan da neler beklenebileceğinin sınırlarını ışıltıdan zaten kamaşmış gözlerin içine soktu.
Toplantıya katılan MBZ, Sisi, İran, Tunus liderleri de mesela diğer bütün liderlerle birlikte ev sahibi MBS ile birlikte “biri İsrail’i durdursun” mesajı verdiler.
Kendileri açısından gerçekten çok dev bir adım. Ama ne İsrail’in saldırılarını durdurabilecek ne de her an çoluk çocuğuyla en vahşi katliama maruz kalarak ölen Gazzelilere en ufak bir faydası olacak bir adım.
İİT ve Arap Birliğinin insanlık için de, İslam dünyası için de isimleriyle müsemma bir adım atması için zannettiklerinden çok daha büyük ve etkili bir güce sahip olduklarına inanmaları gerekiyor.
Kararlar arasında İsrail’e silah satışının yasaklanmasını birilerinden talep etmek yerine İsrail’e silah satan ülkelere karşı ortak bir tavır koymaları, ticareti kesmeleri, ilişkiyi sınırlandırmaları, yani bu yasağı bizzat kendilerinin koymaları gerekiyor.
Birilerinin İsrail’i durdurmasını beklemek, İsrail’in yapacaklarını sonuna kadar yapmasına razı olmak anlamına gelir. Sahip oldukları güç ve imkanlarla İsrail’i destekleyen ABD’ye tavır koyarak, onunla ilişkileri konusunda bir ültimatoma başvurmaları gerekiyor. Bunu yapabilirler, isterlerse tabi.
Ayrıca İsrail’e vurulabilecek en büyük darbe bu aşamada önde gelen ülkelerin kendi hapishanelerinde tuttuğu, potansiyel olarak İsrail’in düşmanı olan alimleri, aydınları serbest bırakıp kendi ülkelerinde insan haklarına biraz daha riayetkâr olabilirler. Emin olun o alimlerin, aydınların ve siyasilerin zindanda tutulmaları İsrail’e verilen en büyük destektir.