HAKSÖZ HABER
Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği tarafından organize edilen "Akıl&Vahiy&Gelenek" başlıklı panelde Abdurrahman Arslan, Ümit Kudbay ve Yılmaz Çakır müzakerelerde bulundu.
Ali Emiri Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen programda Müslümanların yaşamlarını şekillendiren Vahiy, Akıl ve Gelenek çerçevesinde değerlendirildi.
Abdurrahman Arslan'ın değerlendirmesinde öne çıkan başlıklar şunlar oldu:
Abdurrahman Arslan, "Biz hangi hakikatin telakkisi ya da hakikat telakkisinin türevlerine dayanarak amellerimizi ve yaşam biçimimizi var ediyoruz? Bunu sormak lazım."
"Müslümanlar hakikat aramazlar, hakikati arayan Müslümanlar, Çin ya da Aztek değil, Greklerden beri Batı dünyasıdır. Hakikat olmayabilir ama bu bir hakikat arayışıdır. Batı platonik bakışla önce hakikati, idealar dünyasında aradı. Hrıstiyanlık da bu mirası alarak kitaba baktı."
"Tabiatta hakikati arayanlar orada bir hakikat olmadığını anladılar. Bu sefer “Hakikat tarihseldir” dediler. Hakikat telakkisi üç defa değişmiştir. Oysa Müslümanlar için hakikat neyse odur. Bizim hakikatimiz verilidir. Biz verili hakikatle hayatı okuruz."
"Bizim bugün modern dünya ile karşılaşmamız bir kırılma olduğu kadar edilgenlik etkenlik meselesinde yani 'Din etkileyen midir etkilenen midir?' sorusuna cevap bulduk. Biz Kur’an’ı modern gözle okumaya başladığımızdan veri zihnimizde edilgen Kur’an anlayışı gelişmeye başladı."
"Günümüzdeki sorun “Biz Müslüman aklı yeniden nasıl vahiyle temellendirebiliriz?” sorusudur. Post-modern dünya kesin bir hakikat telakkisi ile gelmiyor. Pozitivist bir kesinlik içeriyordu. İslam da kesin bir hakikat önermiyor, bilginin karakteri fanilik üzerine kuruludur."
"Biz pozitivizm ile birlikte kesinliğin sözcülüğünü yaptık, oysa İslam’da bir rölativizm olmamakla birlikte faniliğe dayalı bir düzen vardır."
"Modern zihnin getirdiği sıkıntılardan dolayı nüzul sebebi meselesini çok abartıyoruz. Kur’an böyle bir anlama biçimi önermiyor. Sosyal bilimler eğitimi almamız sebebiyle bu sorunlar oluşuyor. Bu bilimler ideolojik disiplinlerdir. Bu terk edilmelidir."
"Bu aynı zamanda bizim gördüğümüz eğitimi de sorgulamak demektir. Biz 20. yüzyılın başlarına kadar bunu hiç düşünmedik. Bizim önümüzdeki en önemli şeylerden biri bilginin mahiyeti üzerine yeni bir epistemolojik tartışma açmak ve bunu konuşmaktır."
"Tarihte ya da herhangi bir toplumda tarafsız bilgi aramak yanlıştır. Kur’an’ın bilgisi de tarafsız değildir. İnsanları kulluk yapmak için gelmiştir. Tarafsız bilgi anlayışı bir kandırmacadır."
"Modernizmin bugün dünyada istila etmediği hiç bir alan kalmadı. Modern paradigmanın Müslümanlara yüklediği bir aşağılık kompleksi var. Başka bir dönemin başlaması için bütün bunları yeniden konuşmamız lazım."
"Dün modernliğin rüzgarları ile debelenirken şimdi Post-modern rüzgarın görece serbestliği için rehavete kapılıp oturabiliriz. Ancak bir sorun var diyorsak oturup konuşmalıyız."
"Toplumsal gerçeklik bizim amellerimizle kurulan bir şeydir. Sadece kültür ya da maneviyat ile inşa ettiğimiz bir mefhum değil. Modern toplumun kurumsal yapısı eşitliğin dağıtımı üzerine kuruludur. Bu kurumsal yapı İslam’ın adaletini dağıtmaya elverişli değildir."
"İnsanların zihin dünyasını içinde yaşadıkları hayat tarzı belirler. Modern hayat tarzının işgal etmediği yer kalmadı, özel alandan bahsedemiyoruz. Müslüman olarak yaşamaya çalışıyoruz ve bunu hedefe götüreceğine inanıyoruz ama üzerine düşünmüyoruz."
"Asırlık bir tecrübeden sonra şunu öğrendik ki bize ait olmayan bir hayat tarzı ile tesettür ya da sarıkla yer almak bu hayatı bize has kılmıyor."
"Esasında yaşadığımız yeni bir şey değil. Her kadim gelenek aslında bunu modernlikle karşılaştığı günden beri bu sorunları yaşıyor. İdeoloji haline gelen yaşanmayan bir İslam söz konusu."
"Esasında içerisinde modernlik ve İslam olan iki zihinli bir durum gelişti. Bu dayanılabilir mi? Ya da bu iki zihinlik ne sorunlar doğurur bakmak gerekiyor."
"Doğru bildiğimiz bir şey tartışmaya açılmadığı sürece onu hep doğru olarak kabul ediyoruz. Müslümanlar uzun süre geleneği kenara attılar. Sanki geçmişle bağı koparınca doğruyu bulacak gibi biri hava var."
"Benim kanaatime göre modernlik Hıristiyanlığın dönüştürülmüş bir biçimidir. Antik Yunan’a ait meseleleri Hıristiyanlaştırıyorlar. Biz Müslümanlar da aynı şeyi yapıyoruz. Modernliğe ait tüm kavramları İslamileştirerek bünyemize katıyoruz."
"Anlayarak okumak lazım gibi vurgular yapılıyor sürekli, bu cümle hiç hoş değil. Babaannemiz okuma yazma bilmiyordu, anlamadan namaz kıldılar diye eksik mi yaptılar? Bilgiyi imandan ayrı düşünüyoruz. Her bilgi bir inanca dayanır."
"Batıda hakikati bulup üzerine hayat kuralım denildi. Tabiatta hakikati ararken Tanrı’nın tabiata bunu koyduğu düşünülerek yola çıkıldı."
"Anlamın kaynağı dindir. Post-modernizm bugün anlamın kaynağını tartışıyor. İnanç sahibi insanlar bunun din olduğunu söyler. Adem’e öğretilen isimlerle aktarılmıştır bu anlam insana. İnsan aklı üzerinden anlamlandırmada bulunamaz."
"Belki zayıfız, imkanımız az ama batı medeniyetinin söylediklerine inanmak zorunda değiliz. Bu dik bir duruşu gerektiriyor."
"Batıdaki yöntemlerle burada Kur’an okumaya çalışanlar var. Yahu yöntem iflas etti. İflas etmese bile yöntem ideolojik kurgudur. Akademik düşünce de bu ideoloji ile kuruldu. Akademik yöntemlerle yol alamayız."
"Köken itibarıyla eski Grekler yaratma kavramına yabancıdırlar. Onlara göre Tanrı zanaatkardır, malzemeyi işler, yoktan var etme kavramı onlarda yoktur. Batı Hıristiyanlıkla ilk kez yaratmayla ve fanilikle tanışıyor."
"Eskiden çembersel bir zaman anlayışı vardı. Ve bu tarih fikrinin oluşumuna engel olmuştur. Tarih fikrini getiren dindir, Hıristiyanlıkla başlar. Kur’an bize varlığın kökeninde yaratma var derken batı varlığı kaosla başlatır."
"Kaos aynı zamanda akılla anlaşılabilir, yaratma anlaşılamaz, bu nesnel düşünceye karşıdır. Bizde hakikat verili iken batıdaki tabiatta deney yaparak hakikati arıyor. Epistemolojiden ontolojiye giderseniz çelişki olur, bilginin kaynağı ontolojidir."
"Gelenekten en başta anladığım sünnettir. Gelenek epistemolojik bir kaynaktır, bir bilgi taşıyıcıdır. Sünnet pratiğe ilişkindir sadece bilgi değildir. Doğruluğundan şüphe etmeyeceğimiz bir ilişkinin yapıp etme pratiğidir."
"Müslümanca insanca bir beşer dünya nasıl kurulabilir, nasıl tasavvur edilebilir bunu dert etmeliyiz."
Ümit Kudbay'ın değerlendirmesinde öne çıkan başlıklar şöyle oldu.
Kudbay, "Aslında modernite olmadan biz geleneği nasıl tanımlayabiliriz? Gelenek çok müphem bir kavram, zaman ve mekan olarak çok geniş."
Yılmaz Çakır'ın müzakeresinde öne çıkan başlıklar ise şunlar oldu.
Çakır, "Modernizm kendisine alan açmak üzere birinci derecede geleneğe savaş açmıştır. Modernizm taraftarları doğrudan gelenekle savaşmaya başlamıştır."
"Gelenek kendisini edilgen bir varlık olarak muhafaza etmemiştir. Tüm saldırılara karşı da cevap vermemiştir. Aslında dinamiktir, son ana kadar fiili cihadı temsil etmiştir. Gelenek ölümü beklememiştir, direnmiştir."
"Pozitivizm kendisini üç hal yasası altında insanlık evrelerini çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik olarak bölerek zamanı gelişim olarak yorumlamıştır. Biyolojik evrimcilik de insanın her daim ileri gittiğini mükemmelliğin ileride olduğunu söylemiştir."
"Bugün hala mitoloji, edebiyattan felsefeye her konuya etki eder. Tanrılardan ateşi çalma gibi metaforlar hep mitolojiden gelir."
"Chomsky gibi pek çok dil uzmanı insanın geçmişte hangi kelime üretim mekanizmasına sahipse bugün aynı olduğunu düşünüyor."
"İnsan iki zamanlıdır. Birisi geçmiştir, birisi şimdidir. Bu ikisi kardeştir. Birini olumsuzlamanın anlamı yoktur."
"Modern zamana kadar asıl olan varoluştu. İnsan varlığı olayları, doğayı ve kendisini öncelikle var olma temeline yaslanarak tanımladı. Var oluş yaradanla ilişkilidir. Bu anlayış Descartes işe çözüldü ve hakikati tanımak ve eşyayı anlamlandırma işi Tanrı’dan insana alındı."
"Bilginin entelektüel bir fiyakası yoktu. Hayatın bir parçası ve amelin olmazsa olmazı idi. Ne zaman ki hayatın merkezine Tanrı yerine insan konuldu, bilmek bizatihi ayrı bir değere işaret etti."
"Bugün karşılaştığımız en temel sorunlardan birisi olan ve adına bilgi kirliliği diyebileceğimiz meselenin kökeninde bunlar var."
"Bilgiyle ilgili telakkimiz zaten bozuk idi. Bilgi bizatihi hayatın diğer unsurlarından bağımsız değilken Modern dünya ona yeni bir anlama yükledi. Mana denilen büyük ormanı kaçırarak anlam denilen bir küçük ağaca sıkıştık."
"Modern insan keşfetmek üzere vardır. Dağ zirvesi, uzay, denizlerin dibi… oysa Din bu kategoride değil, bilgilenmenin nesnesi ya da aracı değil. İçerisinde haşyet, hayret ve tazimin olmadığı şey din olamaz."
"Ana gövdeden büyük kitleden ayrılmak, istisna olmak marifet olduktan sonra nerede ayrıksı bir yorum varsa bunlara değer verildi."
"Modernlikle geleneğin, bilgiye, hayata, varlığa bakışı farklıdır. Post-modernlik de öyledir. Bunların imkanlarına bakarız, ona göre tavır alırız. Edilgen değiliz."
"Modernizm İslam’ın kurum ve kavramlarını yıpratmıştır. Bugün fetva kavramı değerini yitirmiştir. Fıkıh despotizmle anılmıştır. Yıpratılamayan kavramların algısı bozuldu. Hadis ve sünnetin birbirinden ayrılması gibi..."
"Kur’an’a uy! Şeklindeki tek bir kriteri hadisler için kullanamayız. Buna kim karar verecek 'Yaşayan sünnet' kavramı da son derece sıkıntılı, uyduruk bir şey. Hadisin olmadığına ilişkin ortalığa atılan bir mefhum."
“İçtihad kapısı kapalı idi gelenekte” diye söylenegeliyor. Şeyhülislam hiç mi fetva vermedi? Soru var cevap var, işte içtihad!"
"Acemi usta söktüğü parçaları doğru takamayınca parça artırır. Kur’an’a böyle yaklaşıyoruz. Sahabe ayetleri okuyup hayatına geçirirdi. Biz soyut ele alıyoruz. Tevhid, şirk, adalet gibi kavramların hayatta karşılığı yok gibi bakıyoruz."
"Malûmatı çok hızlı elde edebiliriz ancak ilim zaman ister, dirsek çürütmek ister. İlmi elde etmenin yolu, yöntemi değişse de zahmeti değişmedi. Biz bugün her şeyi biliyoruz. Sporu, ekonomiyi vs. biliyoruz ama "Din" bu değil."
"Terminolojiye dikkat etmek lazım. Metot ya da yöntem değil, bizde usul var. Usulü dünyaya biz öğrettik. Bizim bir usulümüzün olması lazım. Usul esastan öncedir, fıkhi bir kuraldır. Bugün hiç bir konuda usulümüz yok."
"İmam Gazali’nin 'halkın kelami sorunlardan uzak tutulması' gibi bir tavrı var. Oradan beri halkın önünde kelami konuların konuşulması doğru bulunmuyor."
"Bir de indirilen/uydurulan din meselesi var ki evlere şenlik. İbn-Teymiyye’ye gönderme yapılıyor fakat o inzal olan din, yorumlanan şeriat ve tahfif olan şeriat diye ayırıyor. Teymiyye ikiye değil üçe ayırıyor, ikiye ayırınca çizgiler kalınlaşıyor."
"Peygamber değilseniz yorumunuz mutlak olamaz. Boşuna mı “Allah bilir” diyoruz. Kim kendi yorumunu temel olarak sunabilir? Peygamber bile bu rahatlığı göstermiyor. Bu emniyeti hangi saikle öne sürebiliyorsunuz?"
"Bizde ruhban yok, tarihimizde de olmadı. Ruhbanları merkeze alarak yapılabilecek bir şey de yok. Eğer şirk unsuru arayacaksan en büyük türbe Anıtkabir’dir. İfsadın merkezi iyi tanımlanmadığında yel değirmenlerine saldırırsınız, değirmene saplanan kılıç da savrulur size gelir."