İnsanın yaşam hakkını sınırlayan hayvanperestlik!

YAHYA FIRAT

Son zamanlarda başıboş sokak hayvanlarının saldırıları artmaya başladı. Bu saldırılarda kadın, çocuk ve savunmasız insanlar hayatlarını kaybettiler veya yaralandılar. Özellikle büyük şehirlerde sayıları on binleri bulan sokak köpekleri hem insan sağlığını hem de insan hayatını tehdit edecek boyuta ulaştı. 

Sağlık Bakanlığının verilerine göre, her yıl 300 binden fazla kişi köpek saldırılarına maruz kalıyor. Bu insanların çoğu köpek ısırması kaynaklı kuduz tedavisi görüyor. Saldırılara maruz kalanların çoğunluğunu ise çocuklar oluşturuyor.

Neredeyse her gün başıboş köpek saldırıları yaşanmasına rağmen devletin yetkili makamları herhangi bir önlem almıyor. Bazı belediyelerin saldıran birkaç köpeği toplayıp aşılaması dışında henüz kapsamlı bir müdahale hayata geçirilmedi. Zaten toplanan köpekler de aşılandıktan sonra tekrar sokağa salıveriliyor.

Böyle bir vasatta insanın yaşam alanına müdahale eden hayvanlarla ilgili atılacak küçük adımlar bile kendisini hayvan dostu ya da hayvansever olarak tanımlayan grupların bariyerine çarpıyor. Kamuoyu baskısı nedeniyle köpekleri toplayarak bakımevlerine götürmeye çalışan belediye görevlileri bile hayvanları insandan daha değerli gören kişilerce engellenmeye çalışıyor. Hayvanları özne konumuna getiren ve onlarla hak temelli bir ilişki kuran bu güruh, bu çarpık bakış açısını tüm topluma dikte etme aymazlığını sergilemekten çekinmiyor.

İnsanların hayvanların yaşam alanını gasp ettiği, onlar üzerinde tahakküm kurduğu iddiası üzerinden köpek saldırılarında bile insanı sorumlu tutan hayvanperestler, hayvanlara adeta dokunulmazlık payesi biçmeye çalışıyorlar.

Türkiye’nin 2004 yılında hayvanları koruma adına yürürlüğe koyduğu “hayvanları koruma kanunu”nu yetersiz gören bu zümre bir “hayvan hakları kanunu” talep ediyor. Hayvanları mal veya eşya olarak görme yerine, hakları olan canlılar muamelesi yaparak, onları insanlarla eşit hatta daha üstün görme gafletine düşmüş durumdalar.

Oysa hak sahibi olan sadece insandır. İnsanoğlu, hayvan, eşya ve doğaya üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Hayvan ve eşya, eşref-i mahlukat olan insanın emrine amade kılınmıştır. Bu noktada Allah (cc) En’am Suresinde (142) şöyle buyuruyor; “Gerek yük taşımaya elverişli olan, gerek derisinden, yününden, tüyünden sergi yapıp kullandığınız ve etinden, sütünden faydalandığınız evcil hayvanları yaratıp emrinize veren de Allah’tır. Allah’ın size ihsân ettiği rızıklardan yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü şeytan, sizin için apaçık bir düşmandır.” Tabii bu insanın keyfi davranması anlamına gelmiyor. Mamafih, hayvanlar için hak talep etmek, insan hakkını ihlal etmekle beraber aynı zamanda insan-hayvan ilişkisini ilahi sünnetullah bağlamından çıkarmak anlamına da geliyor.

Eşya ve tabiatla sakat bir ilişki kuran malum çevreler, modern zamanlarda yaşadıkları travmalar nedeniyle hayvan sevgisini insan sevgisi yerine koyabiliyor. Ailesi, eşi, çocuğu ve arkadaş çevresiyle yaşadığı sorunlar nedeniyle kendince insanlığa tavır alanlar, “masum”, “karşılıksız seven”, “can dost” olarak tanımadıkları hayvanlara gereğinden çok daha fazla değer veriyorlar.

Abartılı bir hayvan sevgisi sergileyen aynı kişilerin çoğunlukla insanları sevmediği ve nefret ettiği yaşanan vakalar üzerinden görülebiliyor. İnsanın yaşam hakkını ihlal etmekle beis görmeyenlerin bir çocuğa zarar veren bir hayvanı savunmak için dahi harekete geçtiklerine şahit oluyoruz. Varlık hiyerarşisini ilga ederek hayvanı efendi konumuna getirmeye çalışanların cana değer verdiğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Böyle olsaydı, köpek saldırılarına maruz kalan çocuklar ve aileleri için de üzülür, onları saldırgan köpeklerden daha evla görürlerdi.

Esfel-i safiline doğru yolculuk yapan bu insanların samimi olduklarını ve hayvanları gerçekten sevdiğini düşünmek de doğru değildir. Zira, insana değer vermeyen ve saygı göstermeyenler, eşyaya, doğaya, hayvana gerçek anlamda değer vermez, saygı göstermez.