İnsanı ve anlamı yerle bir edip suçu İslam şeriatına atmak!

Yasin Aktay, modernliğin yeryüzünü her anlamda acınası bir duruma getirdiğine dikkat çekerken şimdi ise suçlarına sorumlu aradığını vurguluyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Hangi şeriat?

Basmakalıp klişelerle düşünmek, sloganlarla konuşmak, ideolojinin dar çerçevesinde kalmak sıradan insanların işidir. İşi gücü insanları manipüle etmek, kendi çıkarları doğrultusunda yönetip itaat ettirmek olan politikacılar mesajlarını düşünceleri harekete geçirerek, düşünceyi teşvik ederek ve uygulayarak iletmez. Düşüncenin özgürce gelişimi ve gösterebildiği sınırlara kadar gitmesi hiçbir zaman işlerine gelmez. Düşünce ancak kendi istediği yere kadar götürüyorsa makbul, muteber ve meşrudur. Kendi istediği yere götürmeyen, kitleleri kendisine kuzu gibi itaat ettirmeyen düşünce ile işleri olmaz.

Bazen ortaya düşünce adamı rollerinin kasvetiyle çıkıp da yeterince taraftar toplayınca işi belli siyasetlerin sloganlarına, klişelerine, ideolojilerine bağlayan sofistler kitleleri uyanık siyasetçilere teba kılma vazifesini de profesyonelce yerine getirirler. Bunların arasında zaten yaptığının ne anlama geldiğini ne işe yaradığını bilmeden bu işi inanarak yapanlar da yok değil elbet. Tarihselcilik diye kastığı büyük lafların nasıl bir tarihselliğin ürünü olduğunu görememenin trajikomik durumu bile çok özgün bir şey değil. Tarih boyunca kendini sürekli tekrarlayan sıradan bir gaflet ve delalet hali.

Şeriat tartışmaları Türkiye’de hiçbir zaman düşünceye, bilgiye, bilgeliğe en küçük bir derinleşmeye fırsat vermeyen, sadece sloganların konuşulduğu bir alan olmuştur. Bu ülkede İslam Şeriatını lağvedenler onun yerine kendi şeriatlarını hakim kıldılar ve yaptıkları işi haklı göstermek için bütün kötülükleri yükledikleri bir Şeriat klişesi ürettiler. “Kendi şeriatlarını hakim kıldılar” ifademiz de lafın gelişi, yoksa bunların Şeriatları Hıristiyan İsviçre’den, köhne Roma’dan, oradan buradan anlamadan, bilmeden yapılmış ithal ikamesi bir yamamadan ibaret. Müslüman Türk’ün ne tarihine ne örfüne ne sosyolojisine uymayan bir Şeriat uydurdular ve yüz yıldır bu şeriatla yönetiyorlar bu ülkeyi. Bu şeriat, bugünlerde Vahdettin İnce’nin tezkire.net’teki nitelemesiyle Batı Bedevîyeti’nin daha büyük şeriatının bu ülkeye uyarlanmış halinden başka bir şey değil.

Bugünlerde İslam Şeriatına sanki başımıza din adına veya bütün siyasi süreçler adına gelen bütün musibetlerin sebebiymiş gibi atıp tutanların gözden kaçırdıkları veya bizzat kendilerinin de gözünden kaçan en temel gerçek en az yüz yıldır bu ülkede İslam Şeriatından bir eser olmadığıdır.

Şeriat-İslam özdeşliği elbette birkaç izahat yapmadan kurulamayacak bir şeydir. Şeriat İslam’ın bir vasfı bir özelliğidir. Şeriatsız İslam olmaz. Tıpkı şeriatsız Yahudilik, şeriatsız Hıristiyanlık, şeriatsız herhangi bir din veya siyasal ideoloji olamayacağı gibi. Nitekim şeriatsız Kemalizm de olmuyor ve yüzyıldır bu ülkede geçerli olan bir Kemalist şeriat vardır. Bu dünyada iki yüzyıldır geçerli olan bir Batı Bedevîyeti şeriatı vardır. Bu bedevîyet Osmanlı’nın I. Dünya Savaşında Batı ile olan savaşında yenik düşmesiyle birlikte İslam’ın Şeriatını lağvedip yerine geçti. Bugün İslam dünyası öyle veya böyle Batı Bedeviyetinin şeriatıyla yönetiliyor. Kimsenin yaşadığı hiçbir olumsuzluğun sebebini İslam Şeriatı’na yüklemeye hakkı yok. Bunu yapanlar ancak emperyalistler adına geçerli olan bir şeriatı güçlendirmek, onu haklılaştırmak, onu sürdürebilmek adına yapıyorlar.

Bugün Batılı şeriatın bizi getirdiği hal ortada. Dünyaya iki büyük dünya savaşı yaşattı ve bu savaşlarda dünya tarihindeki bütün savaşların toplamından daha fazla insanın en vahşi en barbar şekilde katledilmesini sağladı. Bizdeki şeriatın sadece bir şubesi olduğu Batı Bedeviyetinin şeriatının sicilinde kaç milletin soykırıma tabi tutulması, kaç medeniyetin tarihe gömülmesi var. Bu yetmiyormuş gibi tarihe gömülmüş medeniyetlerin bir daha canlanıp ayağa kalkmaması için bir de tarih ve bilgi katliamına devam ediyor: oryantalizmiyle, tarihyazımıyla, bilimiyle, demokrasi, insan hakları, kalkınma ve modernizm söylemleriyle. Tabi bütün bunlarda kendisine en elverişli hizmetkar yerli ajanlarıyla da.

Bir yasa olarak İslam Şeriatı’nın geçerlilik ve varoluş şartının bir siyasal beden, güç ve iktidar olduğunu bilmeyene ilahiyatçı mı denir, siyaset bilimci mi denir, sosyolog mu denir? Bugün İslam Şeriatını anayasalarına referans olarak yazmış olan ve temel misyonları aslında her türlü İslami oluşumu boğmak olan bazı ülkeler kafa karıştırıyor olabilir. “Bakın işte Şeriatla yönetilen ülkelerin haline” denilerek katledilmiş Şeriata karşı işlenmiş cinayeti haklılaştırmak için bu ülkeler emsal vazifesi görüyorlar. O ülkelerin yönetim elitlerinin de bizatihi batı bedevîyetinin işbirlikçi yağmacıları olduklarını anlamak çok mu zor?

Müslümanlar kedi aralarında anlaşamıyormuş da, Şeriat konusunda bir sürü ihtilaf varmış da, zaten bir sürü mezhep varmış da, bütün bunlar Şeriat’ın artık geçerli olmadığını anlatıyormuş da? Kimin külahına anlatılıyor bütün bunlar? İhtilaf olmayan beşer toplumu mu olur? Üzerinde tartışma olmayan hangi düstur, hangi yasa olmuş? Şeriat lağvedildi de yerine ikame edilen bugünün modern şeriatları her türlü ihtilaftan, tartışmadan, yolsuzluktan masum, mükemmel, uzlaşılmış yasalar mıydı? Ya İslam Şeriatı’nı mümkün kılan İslami Siyasi otoritenin varlığı halinde ihtilaflar da, farklılaşmalar da, içtihatlar da Şeriat’ın toplamına dahil olduğunu görmezler mi? Yasaları, bilgileri ihtilaflardan bir nebze kurtarıp bir konsensus oluşturanın siyasi otorite ve iktidar olduğunu anlamayan, bunu idrak etmeyen zırcahillerin ortalığa ilahiyatçı, felsefeci, sosyolog diye doluşması aslında birileri için bazı çanların çaldığının da işareti.

Ne kadar tellalları varsa işe koşmuşlar, yüzyıldır insanlığa yalan, dolan, yolsuzluk, bela ve musibetten başka bir şey getirmeyen şeriatlarını korumaya çalışıyorlar.

Kendi berbat ettikleri, yaşanmaz hale getirdikleri dünyanın bütün sorumluluğunu oldu bittiye getirip İslam Şeriatına yüklemeye çalışıyorlar. Sanki yüz yıldır İslam Şeriatı yönetmiş de, çağa ayak uyduramamış da, zamanı okuyamamış da tarihin gerisinde kalmış da, bilimle, akılla, gelişen sosyolojiyle bağdaşmayan bir sürü yanı varmış da şimdi onu masaya yatırıp bir güzel reforme etsek bütün sorunlar çözülecek.

Bir yerinden bakarsanız ahmakça, bir başka yerinden bakarsanız sincice, kurnazca, bir başka yerinden bakarsanız haince.

Ahmaklara ve hainlere değil ama işin aslını bilmek isteyenlere şu basit gerçeği hatırlatalım. İslam Şeriatı çağa ayak uyduramadığı için devre dışı kalmış değil, İslam dünyası Batı Bedeviyetine 106 yıl önce mağlup olduğu için devre dışı kalmıştır. O gün bugün o Şeriat uygulanmadığı gibi onun bu çağ için gerektirdiği içtihatlar da yapılamıyor. O gün bugün yaşanan hiçbir olumsuzluğun fiilen hiçbir geçerliliği olmayan İslam Şeriatıyla hiçbir ilgisi yok. Kendi berbat ettikleri, barbarca, yamyamca sömürdükleri dünyada arada bir İslam Şeriatını hatırlayıp ona kahretmenin belki kendi şeriatları içinde ritüel bir anlamı vardır. Ama onların bu iflas etmiş dünyasını bu saatten sonra hiçbir ritüel kurtaramaz.

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Kemalistlerin 94 yıldır üzerinde tepindiği Menemen’de ne oldu?