SEVİM DOĞAN’ın yazısı:
İnsan, Allah tarafından İslam fıtratı üzerine yaratılmış; biyolojik, sosyal ve duygusal bir canlı. Gerçek bir İmanın bireysel ve toplumsal yansımaları haricinde hiçbir yöntem, hiçbir hayat anlayışı; ne insani, dolayısıyla ne de toplumu iyileştirmeyecektir.
Belli mizaçla doğuyoruz. Bu mizaç beyindeki bölgelerin baskınlıkları ve hormonların miktarlarıyla farklılaşan bir durum gibi görünüyor.
Kimimiz içe dönük çekingen ve kabullenici bir yapıdayken, kimilerimiz dışa dönük savaşçı, kimilerimiz umursamaz bir mizaca sahip olabiliyor. Bu mizaçla birlikte çevre (özellikle ebeveyn tutumuyla) kendimize ait fikir ve duygumuz gelişiyor. Fikir ve duygumuz eylemlerimize karar veriyor. (Ben içedönük, çekingen bir mizaçla doğmuş olmalıyım. Amigdala hassas, sağ lobum daha aktif olabilir.) Eylemlerimiz neyse biz o oluyoruz.
Her insanın en birincil ihtiyacı kendilerini sevecek ve değerli görecek bir benliğe sahip olmaktır ve bazen bir başkası tarafından görülmesi gerekir, bir başkasının sevgisine de ihtiyaç duyulur, özellikle zor zamanlarda. Aidiyet ve güvenlik ihtiyacı da önceliklidir.
Kendimde dahil toplum olarak sağlam bir benliğe sahip olmadığımızı düşünüyorum. Medyadaki kirlilik, sosyal medya kullanımı, psikiyatri tedavi gören kişi sayısındaki artış, madde kullanımı, boşanmalar, kişisel gelişim ve psikoloji kitaplarındaki artış, estetik ameliyatları, ünlü olma hayalleri peşinde koşan yığınlar bunu kanıtlamakta maalesef. Bir kısım insanımızda ise tam tersine güçlü benlik duyguları oluşmuş ama bunun da temel dayanağı yok, hakkettiği değeri göremedikleri zaman topluma kızıyorlar.
Hormonlar üzerinden bakacak olur isek; güvenlik ve aidiyet duygusu oksitosine, değerli olmak ve sevilmek serotonine denk gelir. Güçlü bir benlikle elbette başarabilecek hedefler koyardım ki buda dopamine karşılık gelirdi. Beyin kimyamızda bu üç hormon bizi iyi hissettirmek için gerekli. Psikiyatrlar bu hormonların etkisini artırmayı sağlayan ilaçlar verir, psikologlar ise bu hormonları destekleyecek fikirlere varmamızı sağlar. Gelin görün ki tedaviler çok başarılı görünmüyor. Tedavi gören pek çok tanıdığım ve benim de dahil olduğum rahatsızlıkları olanların açtığı sosyal gruplar gördüm. Sonuç belli bir sure rahatlamadan öteye gitmedi.
Sosyal bir canlı olarak bu hormonal gereksinimleri küçükken ebeveynlerle, yetişkinlikte diğer insanlarla etkileşimimizle doyurmaya çalışıyoruz ve böyle devam ediyoruz. Bu yüzden psikolojik kıstaslar toplumla ilişkilidir. Toplum sıkıntılıysa? Duygularımızı doyurmuyorsa? Diyelim ki güzelim, güzeller sevilir ama güzelliğim yok olacak. Güzel olduğum süremi değerli olacağım. Hem bu güzelliği ben mi yaptım veya bu konuda söz sahibi miydim? Rabbimin lütfu değil mi? Dileseydi çirkin yaratırdı. Güzeli sevip çirkini hor görmek bir çeşit ırkçılık değil midir!? Değerli ve sevilmek için güzelliğe ihtiyacım varsa estetik mi olmalıyım? Veya para... Param yoksa değersiz miyim!? Para kazanmak uğruna diğer sorumluluklarımı ilkelerimi ötelemem mi gerekir!? Belki bazı ahlaki değerlerden vazgeçmeli miyim!? Okumuş zeki birisi, okumamış “cahil” birisinden daha mi değerli?
Her insanın öğrenme, hatırlama, hafıza ve hayal kuvveti, dikkati başka. Çok şey biliyorsam, kurnazca düşünebiliyorsam değerli olan ben miyim? Ya bir hormonumda sıkıntı çıkarsa. Çıkmayacağından emin miyim!?. Adaleti çökmüş bir sistemde kendimi nasıl güvende hissedebilirim? Veya yardıma ihtiyacı olan birine “aman başıma bela almayayım” deyip görmezden gelmeli, susmalı mıyım!? Ait olmak adına hayvan sevgimi abartıp hayvanı evcilleştirip birde hakları için eylemlere katılmalı mıyım!? Bir başkasına saplantılı bir bağlılık duyup, onu kaybetmemek için bütün tavizlerimi vermeli, gururu mu hiçe mi saymalı mıyım!? Ya fiziksel olarak her isimi yapamıyorsam? Toplumun beklentilerine hizmet edersem mi varım!? (Hangi inanç bütün duygusal ihtiyaçlarımı güvenle bana sunabilir?) Bunlar yasam denilen süreçte, her yas dönemimde her durumda bana hizmet edecek bahaneler mi?
Ait olmalıyım...
Güvende olmalıyım...
Kendimi sevmeli ve değerli görmeliyim...
Bir başkası da beni sevmeli ve değerli görmeli...
Başkasını da ben sevmeli ve değerli görmeliyim...
Kim sevilir ve kim değerlidir? Kimin sevilebilir ve değerli olduğuna kim karar veriyor? Herkes çok değerliyse bu kadar psikolojik vakıa niye?
Toplumun gerçek değerlerini görmezden geleyim ve diyeyim ki “Her insan özünden-kendinden dolayı zaten değerlidir ve değerini arttıran ahlaktır.” Ahlak nedir? Ahlakın tanımı nereden almalıyız? Toplumun, zamanın ahlakı olmak bana ve topluma hizmet etmiyorsa onu korumalı mıyım?
Ben toplumun değerlerini fıtratı-özü bozan bir konuda kabul edemem. Başka çağda yaşamış olsaydım veya başka ülkede değerler farklı olacaktı. Temel kararlar, kıstaslar daha üstün bir makamdan gelmeli ve bu bütün zaman ve toplumlar için geçerli olmalı. Adaletli olan bu değil midir!?
Hayatin anlamı Rabbe kulluk ise, hayatimin merkezinde O olmalı!
Kuran şifadır!
Kıyamda rükûda secdede... bilinçaltıma işleyene kadar... artık ben onu hissetmek yerine onun kendisini hissettireceği kadar bütün benliğimle Rabbime ait olduğumu hissediyor muyum? Bu aidiyet bana namaz dışında bile sevildiğimi, sevdiğimi, güvende olduğumu, değerli olduğumu hissettiriyor mu? Bu inanç sarıp sarmalıyor mu beni? İnsan zaten sevilip sevdiği, değer verip, değer gördüğü ve güvende hissettiği yere kendini ait hissetmez mi?
Rabbimi seviyorsam “Buna rağmen öyle insanlar var ki, Allah’tan başka varlıkları O’na denk tutar da, Allah’ı sever gibi onları severler. Gerçek mü’minlerin Allah’a olan sevgileri ise, her şeyden daha sağlam ve daha kuvvetlidir” (Bakara 165)
Beni sevdiğini düşünüyorsam “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin” (Al-i İmran 37) “ İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince, Rahman onlar için (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.” (Meryem96) “Allah onları sever onlarda Allah’ı severler” (maide54)“Allah iman edenlerin dostudur” ( Bakara 257) “Siz eğer gerçekten müminseniz çok üstünsünüz.” (Al-i İmran 139)
Ona güveniyorsam “Alemlerin rabbi Allah dilemedikçe siz (hiçbir şey) dileyemezsiniz!” (Tekvir 29) “Yalnız Allah’a güvenip dayan. Çünkü, güvenip dayanılacak ve işlerin kendine havale edileceği makâm olarak Allah yeter!” (Ahzap 3) Eğer müminler iseniz ancak Allah a güvenin (Maide 23)
Ben ona aitsem “Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” (Bakara 156) “Resulüm! Kullarım sana beni sorarlarsa, şüphesiz ben onlara çok yakınım. (Bakara186) “Biz ona sah damarından daha yakınız” (Kaf 16)
Peki madem müslümanım, teslim olduğumu iddia ediyorum benim karmaşık duygularım veya kompleksim, endişem niye? Peygamberimiz güzel ahlaki tamamlamak için gönderilmedi mi? Rabbim bana yetmez mi? “Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.” (Rad 28)
Tüm hücrelerimle hissetmek varken “Allah’a iman etmek” tanımı beynimde doğru bir imgede mi yoksa sadece dilimle söylediğim , kalbimin habersiz kaldığı bir ezber mi?
Artık bana düşen bildiğim, inandığım bu imanı yüreğime nakşetmek değil mi?
“Boşuna mı aradım onca çıkış yolunu?
Hayatımın hep kilitli noktasındaydım.
Senin sevgin miydi anahtarım?
Sana geldim ve ben aydınlığa açılıverdim.”
KAYNAKLAR:
Hayati Yeniden Kesfedin- Jeffrey E. Young
Duygusal Zeka- Daniel Goleman
Mutlu Beyin- Laretta Graziano Breuning
Kuran-ı Kerim Türkçe Meali- Diyanet İşleri Başkanlığı
Sosyoloji, Psikoloji -KhanAcademyturkce (youtube)