Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla. Rabbimize hamd, resulüne selam ederiz. Rabbimizin izniyle bugünkü yazımızda Kur’an’da nefsin nasıl tanıtıldığı üzerinde durmaya çalışacağız.
النفس- En –Nefs, sözlükte; ruh, akıl, insanın şahsı, ceset, kan, azamet, izzet, görüş, kötü göz, bir şeyin cevheri, hamiyet, arzu, murat anlamlarına gelmektedir.
Kur’an’da nefis kelimesinin kendisinden türediği kökün, sadece iki yerde farklı olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bunlar; وَالصُّبْحِ اِذَا تَنَفَّسَ“Nefeslendiği (ağardığı) an sabaha (kasem olsun) ki,”(81/18) ayeti ve ~~83.26~
خِتَامُهُ مِسْكٌ وَفٖى ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ “Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır). İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar.(83/26)" ayetidir.
Kur’an’da ise nefis kavramı ayetlerin tümünde kişilerin şahsiyetleri/zatları anlamında kullanılmıştır. Bu ayetlerden bazı örnekler verelim;
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْرٖى نَفْسَهُ ابْتِغَاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ “ İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder.”(2/207)
وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْزٖى نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْپًا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
“Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının.”(2/123)
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْفٖيهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى “(Kıyâmet) Sâ'at(i) mutlaka gelecektir. Herkesin, peşinde koştuğu işlerle cezalanması için, neredeyse onu gizleyeceğim.”(20/15)
وَمَا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ مَا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ “Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir.”(4/79)
“ İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla(nefisleriyle) cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında daha üstündür. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.”(9/20)
Ayrıca nefis ifadesi başına فٖى harfi ceri getirilerek, birkaç yerde insanın içi/nefsindeki/zatı anlamında da kullanılmıştır; فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ فٖى نَفْسِهٖ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ “Yusuf da bunu nefsinde gizledi ve bunu onlara açıklamadı.”(12/77) ve تَعْلَم مَا فٖى نَفْسٖى وَلَا اَعْلَمُ مَا فٖى نَفْسِكَ اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ “Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise Senin zatındakini bilemem. Şüphe yok ki, gaybleri bilen ancak Sensin, Sen”(5/116) ayetlerinde olduğu gibi.
Daha iyi anlaşılabilmesi için konuyu sorularla açmaya çalışalım;
Nefis kavramı Kur’an’da sadece insanlar için mi kullanılmıştır?
Hayır. Nefis ifadesi peygamberler dâhil her insan için kullanıldığı gibi, bu kavram yüce Allah için de kullanılmıştır. Bunu ortaya koyan bazı ayetlere bakalım;
كَتَبَ عَلٰى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ “O, rahmet etmeyi kendi üstüne yazmış (acımayı kendisine prensip edinmiş)tir.”(6/12)
وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسٖی “Ben, seni kendime (peygamber) seçtim.”(20/41),
وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفسَهُ ~ ~ “Allah, sizi kendisinden sakındırır.” (3/30)
تَعْلَم مَا فٖى نَفْسٖى وَلَا اَعْلَمُ مَا فٖى نَفْسِكَ اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ
“Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise Senin zatındakini bilemem. Şüphe yok ki, gaybleri bilen ancak Sensin, Sen”(5/116)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, insanlar için olduğu gibi, nefis ifadesi Allah için de “kendisi ve kendi zatı” anlamında Kur’an’da kullanılmaktadır.
İnsan nefsi iddia edildiği gibi kötü müdür?
Kesinlikle hayır. Zira nefis Kur’an’da insanın kendisi/zatı anlamında kullanılmaktadır. Allah ise insanı İslam fıtratı üzere, yani kötülükten rahatsızlık duyacak ve doğru olan şeylerden hoşlanacak bir şekilde tertemiz ve olumlu olarak yaratmıştır. Nitekim bu durum ayette ve bazı sahih hadislerde şöyle izah edilmektedir; “Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (30/30)
“Her doğan, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî;cenâiz 92; Ebû Dâvut, sünne 17; Tirmizî, kader )
"Rabbim buyuruyor ki: Ben bütün insanları Hanîf (sâlim fıtrat, tevhid) üzere dünyaya gönderdim. Sonra şeytanlar onları dinden saptırdılar. Benim helâl ettiklerimi onlara haram ettiler, insanlara Bana şirk/ortak koşmalarını söylediler. Oysa o ortaklar hakkında hiçbir delil indirmemiştim." (Müslim, Cennet 63; Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 162)
Ayrıca yüce Allah’ın insanların şirk koşmalarının bir mazeretinin olamayacağına dair şu beyanı da, insan nefsinin kötü yaratılmadığını teyit etmektedir; “O vakit ki Rabbin, Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini almış ve: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye onları kendilerine şâhid tutmuştu. "Evet, (buna) şâhidiz!" dediler. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. Yahut: "(Ne yapalım) daha önce babalarımız (Allah'a) ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesil old(uğumuz için öyle yapt)ık. (Gerçekleri) iptal edenlerin yaptıkları yüzünden bizi helâk mı ediyorsun?" demeyesiniz diye (sizin Rabbiniz olduğum hakkında sizleri şâhit tutmuştuk). ( 7/172,173).
Nefsin kötü olduğuna delil gösterilen ayetler nasıl anlaşılmalıdır?
Bu ayetlere beraberce bakalım;
“Ona bozukluğunu ve korunmasını (isyânını ve itâ'atini) ilhâm edene and olsun ki: (Allâh'tan başkasına tapmayarak) Nefsini yücelten kazanmış, (Yaratıklara taparak) Onu alçaltan da ziyana uğramıştır.”(91/7-10)
Bu ayeti kerimeyi yukarıdaki gibi anlamlandırmayıp, Allah’ın, kötülüğü insanın tabiatına yerleştirdiği şeklinde anlayanlar hata etmektedirler. Burada insanın takva ve fücur istidatından (kesbe güç yetirebilirlik durumundan) bahsedilmektedir. Nitekim dokuz ve onuncu ayetlerdeki, insanın kurtuluşunu ve helakini onun iradesine bağlaması da bunu açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca yukarıda meallerini verdiğimiz, insan fıtratının İslam üzere yaratıldığına dair açık ayet (30/30) ile aynı şeye işaret eden 7/172 ayetleri de bu tespitlerimizi ispat etmektedir. Zira birinci ayet (30/30) insan nefsine kötülüğün değil, İslam’ın, yani güzel şeylere meylin sevdirildiğini ortaya koymaktadır. Diğer ayet (7/172) ise Allah’a isyan edenlerin hiçbir mazerete sahip olamayacaklarını ortaya koymaktadır. Hâlbuki kötülüğün asli bir unsur olarak insan tabiatına yerleştirilmesi durumunda, insanın en azından mazeret olarak söyleyebileceği bazı şeylerin olabileceğini kabul etmeliyiz.
Ayrıca “Her kim de Rabbinin makamından korkmuş, nefsini kötü arzulardan engellemişse,”(79/40) ayeti de, nefsin kötü arzularla dolu yaratılmadığını ortaya koymaktadır. Zira kötü arzular insanın/nefsin dışındaki şeyler olarak tanıtılmakta ve kurtuluşa erenlerin kendilerini/nefislerini dışarıda olan bu heveslerden/kötülüklerden koruyanlar olacağı beyan buyrulmaktadır.
Nefsin kötü yaratıldığına delil olarak öne sürülen ayetlerden bir diğeri de Yusuf suresinin elli üçüncü ayetidir;
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü nefis, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim, bağışlayandır, merhamet edendir.”
Bu ayet çoğunlukla yukarıdaki mealde olduğu gibi yanlış anlaşılmıştır. Zira genellikle bu ayeti kerimenin sadece اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ “muhakkak ki nefis kötülüğü çokça emreder” kısmı alınıp vurgulanarak bu yanlış anlayış pekiştirilmiştir. Halbuki bu ayetin devamında şöyle buyrulmaktadır. اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّٖى “Ancak Rabbimin mağfiret ettiği nefis/kişi hariç” dolayısıyla bu ayetten bütün nefislerin kötülüğü arzular tarzda yaratıldıkları ve bundan dolayı da kötülüğü emrettikleri çıkarılamaz. Aksine her kişinin nefsi/tabiatı iyi yaratılmış, ancak nefislerini korumayanlar, bir süre sonra onu kirleterek tanınmaz bir hale getirmişlerdir. Bunun sonrasında ise artık nefisleri kötülüğü emreder bir hale gelir, ki bu artık küfrî bir durumu ifade etmektedir. Nitekim “Hayır! aksine, kazandıkları onların kalplerini paslandırmıştır.”(83/14) ayeti de, insanı kirletenin, bizzat kişilerin kesbi olduğunu apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Ayrıca nefsin kötülüğü arzular bir şekilde yaratılmadığının başka bir delili de, bazı nefislerin açıkça övülmeleridir;
“(Allah şöyle der)Ey huzur içinde olan nefis! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!”(89/27—30)
“(Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de kasem ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).”(75/2)
Ayeti kerimeler de gösteriyor ki, insan/nefis asla kötü yaratılmamıştır. Aksine salih olanların tümü, başta peygamberler olmak üzere, yaratıldıkları temiz fıtratlarını korudukları için övülecek bir nefse sahiptirler. Bu nedenle de yüce Allah kıymetlerini ortaya koymak için onlara kasem etmektedir. Bu güzel nefisler, Allah’ın lütuflarına şükretmek için namaz kılıp, zekâtlarını vermekte, adalet ve iyiliği emretmekten asla geri durmamaktadırlar.
Bu arada akla şu soru da gelebilir, eğer nefis temiz yaratılmışsa, "nefsi tezkiye" ifadesi niçin kullanılmıştır? Bu ifadenin kişilerin kendi temiz fıtratlarını korumaları ve tabiatları ile uyumlu olan vahye uygun hareket etmeyi ifade ettiğini söyleyebiliriz.
Dolayısıyla şu anlaşılıyor ki, nefis özünde iyi yaratılmıştır. Ancak insanoğlu küfre ve fıska yönelip kötülüğe meylederek onu kirletebilmekte ve tabiatını tanınmaz hale getirebilmektedir. Böyle durumlarda ise, kötü tercihlerin oluşturduğu kirli ve paslı kılıflar, temiz tabiatın vicdani uyarılarını işitilmeyecek kadar zayıflatabilmektedir. İşte bu durumlardaki insanların nefsi, artık iyi olana değil, kötü olana yönlendirecek ve onlara kötülüğü emredecektir.
Nefislerin kötülüğünün insanın kesbiyle bağlantılı olduğunu ifade eden şu ayeti kerime de, meseleyi oldukça açık bir şekilde ortaya koymaktadır: “Biz, bu ilahi vahyi kullarımızdan seçtiklerimize miras olarak bahşettik. Onlardan bazısı kendi nefislerine zulmeder, bazısı (doğru ile eğri arasında) ara yolu tercih eder, bir kısmı da Allah'ın izniyle iyilikte başı çekenlerden olur. Bu (ise) en büyük fazilettir.”35/32)
Kişinin mal, mülk, makam istemesi kötü müdür?
Nefsin kötü olduğuna yönelik yanlış algının bir sebebi de, kişinin, mal, mülk, makam sahibi olmayı istemesi veya karşı cinsi arzulaması, beğenilmekten hoşlanması hususudur. Hâlbuki bunların tümü fıtridir ve asla tek başına nefsin kötü olduğunu göstermez. Nitekim yüce Rabbimiz ” Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah'ın katındadır.” (3/14) diye buyuruyor. Allah’ın insanın yaşantısını sürdürebilmesi için kendisine verdiği nimetler ve fıtri istekler, nefsin kötü olduğunu göstermezler. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor; “De ki: "Allah'ın, kulları için yarattığı ziyneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında müminler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için ayetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz." (7/32)
Bu nedenle, insanın yükselmeyi istemesi, beğenilmeyi arzu etmesi, karşı cinse ilgi duyması, mal, mülk, statü vs. nimetleri arzulaması asla yanlış olmadığı gibi, kötü de değildir. Kötülük sadece kişinin hududullahı aşarak başkalarının haklarına tecavüz etmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Rabbimiz bu gerçeği başka bir ayeti kerimede şöyle ifade etmektedir; “Ey Âdem oğulları, her mescid(e gidişiniz)de süs(lü, güzel giysiler)inizi alın; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez.”(7/31)
Sözlerimizin sonu Allah’a hamdtır. Rabbimize isabet ettiğimiz hususlar için şükreder, hatalarımız için ise bağışlanma talep ederiz.