‘İnsan Hakları Eylem Planı’ köklü ihlallere çözüm getirebilecek mi?

Başta KHK mağduriyetleri olmak üzere yoğunlaşan gözaltı ve tutuklamalar ile “yargının bağımsızlığı”nı gölgeleyen gelişmeler bir süredir Türkiye’de yargı sistemi ve adalete olan güveni bir hayli sarsmış bulunmakta.

HAKSÖZ-HABER

Giderek bir kısır döngü suretine bürünen bu sorunlar karşısında takınılan umarsız tutumun mevcudiyetini koruduğu bir vasata denk gelen AK Parti’nin “İnsan Hakları Eylem Planı” açıklaması kamuoyunda tartışılmaya başlandı.

Bu gelişme karşısında hukuksuzluklara bizzat muhatap olan çoğu kişi-kesimde adaletin tesisi namına az da olsa bir umut ve beklentinin canlandığı görülürken muhalefette ise genel olarak inandırıcılık yönlü eleştiriler öne çıkıyor.

Bu eksendeki tartışmaların önümüzdeki günlerde daha da boyutlanarak derinleşmesi muhtemel. Bununla birlikte şimdilik “İnsan Hakları Eylem Planı” açıklamasıyla hukuk düzeninde büyük sıkıntıların mevcudiyetinin resmen kabullenilmiş olduğu söylenebilir.

Bu bağlamda Taha Akyol’un yazısını dikkatinize sunmak istedik.

Taha Akyol, Karar’daki köşesinde yayımlanan yazısında (3 Mart 2021) mevcut sorunlara dikkati çekerek, planın içeriğini artısıyla eksisiyle genel bir değerlendirmeye tabi tutmuş.

Yazının konuyla alakalı kısımlarını aşağıda ilginize sunuyoruz:

‘İnsan Hakları Eylem Planı’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’de görkemli bir toplantı ile ‘İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıkladı. Üzerinde iyi çalışmış bir metin…

Planda ne kadar çok iyileşmeler yapılacağını göstermek için ufak ayrıntılar, mesela “avukatların vergilerinde indirim” yapılması bile metne dahil edilmiş…

Fakat Plan’da yargıya siyasetin müdahalesini önleyecek bir hiç düzenleme yok.

Açıklanan “11 temel ilke, 9 amaç, 50 hedef, 393 faaliyet”in birçoğu isabetli elbette.

Ölçüsüz tutuklamaların ciddi bir sorun olduğunu Erdoğan bile kabul etmiş.

Her şeyden önce “insan hakları kavramı”nın resmi gündeme gelmesi memnuniyet vericidir.

Ancak yargı bağımsızlığı sorununun çözümü yönünde bir işaret yok.

BAĞIMSIZ YARGI?

Cumhurbaşkanı Erdoğan “hukuk devletinin ancak bağımsız, tarafsız ve insan haklarına saygılı mahkemelerin varlığı ile vücut bulacağını” vurguladı.

Kesinlikle doğrudur ve kesinlikle asıl mesele budur.

Bunun için de hakim ve savcıları atayan, soruşturan, terfi veya ceza uygulayan HSK’nın “mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı esaslarına göre” oluşturulması lazımdır. (Anayasa, md. 159)

Bizde ise HSK üyelerinin tamamı siyasi irade tarafından tercih edilmiş üyelerden oluşmaktadır.

Uygulamada da HSK bağımsız değil, “yürütme ile uyumlu”dur…Hoşa gitmeyen kararlardan dolayı yargıçları süren HSK’dır. AİHM ve AYM kararlarına uymayan yargıçlara seyirci kalan da HSK’dır. HSK yıldırım hızıyla Yargıtay’a üye atamakta, Yargıtay’da da 100 kadar üye ona oy vermekte ve AYM’ye üye yapılmaktadır.

Bunlar, yargıdaki ‘sevk ve idare’nin somut örnekleridir.

HSK SORUNU

HSK’nın bu yapısıyla yargı bağımsızlığını sağlamayacağını belirten Venedik Komisyonu ve Avrupa Hakimler Birliği raporları vardır. Dünya bizde yargının bağımsız olduğuna inansın, yatırım gelsin diyorsak, bu raporlar son derece önemlidir.

İnsan Hakları Eylem Planı tamamen hayata geçirilse bile siyaset HSK eliyle yargıya müdahale edebileceği gibi, üstelik Plan’da HSK’ya mahkeme kararlarındaki “gerekçelerin sağlam, tutarlı ve tartışmaları bitiren mahiyette” olup olmadığını denetleme yetkisi veriliyor! Son derece sakıncalıdır bu…

Böyle bir yetki Yargıtay’da en kıdemli ya da kurayla belirlenen yargıçlardan oluşacak bağımsız bir birime verilmeliydi…

Gerçek bir yargı bağımsızlığı isteniyorsa, bunun olmazsa olmazı, HSK üyelerinin büyük çoğunluğunun siyaset-dışı kaynaklardan gelmesidir: Liyakat ve kıdem gibi objektif ölçülerle belirmeleridir.

Fransızlar 2008 anayasa reformuyla siyaseti tamamen HSK’dan çıkardılar.

Biz HSK’yı “mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı esaslarına göre” oluşan bir yapıya ulaştırmadıkça, reform stratejileri, insan hakları planları elbette bazı iyileştirmeler getirir ama “bağımsız ve tarafsız yargı” sağlayamayız.

OLUMLU YÖNLER

Sulh ceza hakimlikleri zaten çok sorunlu bir sistemdi, tutuklamaya itiraz da öbür sulh ceza hakimine götürüyordu. Şimdi “dikey itiraz” yani bir üst mahkemeye itiraz yolu açılacak ve iyi olacak ama bir üst mahkeme de HSK’dan çekinirse ne olacak?!

Onun için diyorum ki sorunların anası, HSK’nın siyasetçe tercih edilen üyelerden oluşmasıdır.

Plan’da “masumiyet karinesi”nin vurgulanması fevkalade isabetlidir. Mecelle’nin deyişiyle “beraat-i zimmet asıldır.”

Yani, suç, yargı kararıyla ispat edilinceye kadar insanlara suçlu işlemi yapılamaz.

Bu, kamu otoritelerinin uluorta suç isnadına karşı kişiliklerin korunması demektir. Nitekim AİHM’ye göre, “masumiyet karinesi”nin anlamı, yargı kararı olmadan insanların kamu otoriteleri tarafından suçlu diye gösterilmemesi demektir. (Application no. 15175/89, § 36.)

Demek ki iktidar da eleştiri yaparken, bunun ötesini geçip şunu bunu hukuken suçlu gibi göstermeyecek… mi?..

Plan’da kadına karşı şiddet, şeffaflık, bilgi edinme hakkı, çocukların korunması, kırılgan kesimler gibi konularda da çok güzel beyanlar var.

“İfade, örgütlenme ve din” özgürlükleri nasıl “en geniş” hale getirilebilir, Cumhurbaşkanı “inceliyoruz” dedi…

İyi vaadlere inşallah diyelim.

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm