Bir Çin atasözü vardar; “Zaman mı geçer, insan mı, pek belli değil!” diye. Bu güzel sözün özünde, geçenin aslında insan olduğu telmihi yatar. Hakikatte geçen zaman değil insandır anlamında. Çok doğru bir tesbit..
Zaman dediğimiz şey nedir ki?
Zaman, dünyanın kendi etrafında dönmesiyle gece ve gündüzün, dünyanın güneş etrafında dönmesiyle de mevsim değişikliklerinin meydana gelmesiyle ortaya çıkan şeyin yıl, ay, hafta, gün, saat, saniye şeklinde tanzim edilmesinden ibarettir. Sonuçta biz insanların hayat akışını düzenlemesi için Allah tarafından yaratılmış bir mahluktur o. Güneş sisteminin bile dışına çıktığınızda olmayan bir şey neticede.
Bu yüzden ‘Allah zamandan münezzehtir’, deriz. Çünkü zamanı yaratan Allah Teâla’dır. O da sonradan yarattığı şeyin içinde olmaz, onunla sınırlanamaz.
Evet, hakikatte insan bir boyuttan başka bir boyuta akar durur. Allah (c.c) insanı önce “ruhlar âlemi”nde var etti. Onunla orada sözleşti; kendisini tanıyacağına, kulluk edeceğine ve en büyük O’nu bileceğine dair söz aldı. Bu sözü veren insanı, verdiği sözünün sıdkını göstermek üzere de bu dünyaya gönderdi. Ama önce “rahim âlemine”.
Ana rahmi insanın içinden akıp geçtiği ikinci âlemdir. Bu merhaleye imtihanın verileceği dünya hayatına geçiş hazırlığının yaşandığı yer de denebilir. Kısa bir süre orada kaldıktan sonra insan, üçüncü boyuta, yani imtihan yeri olan bu dünya âleminde konaklar.
İçinde yaşadığımız bu dünya son durak değil, orta duraktır. Gelecek iki âlemdeki yaşantımızın renginin belirlendiği, irademizin test edildiği mekân. İmtihanı verdikten sonra dördüncü boyuta, kabir âlemine akarız. Sûr’a üflenince de berzah âleminden son durak olan âhiret hayatına sonsuz bir hayatı idrak etmek üzere geçeriz.
Ölüm bir yok oluşun değil, bir boyuttan başka bir boyuta geçişin hikâyesidir velhâsıl. İnsan yaratıldıktan sonra bir daha yok olmaz çünkü. Sevdiklerimizi kaybettiğimizde geçici bir ayrılıktır yaşadığımız. “Her nefis ölümü tadacaktır” âyeti de, bize, her nefis bu geçişi yaşayacaktır gerçeğini hatırlatan ilahî bir uyarıdır.
İnsan, öleceğini bilen ama hiç ölmeyecek gibi hisseden muamma bir varlıktır. Bu his, bir gün akıp gideceğiz inancımızı zayıflatmak için uğraşır, ölüm hep başkaları için vardır telkiniyle. Bu da bu dünya imtihanının hikmet dolu bir sırrı olsa gerek. Ama ölüm dediğimiz o şey; yani dünya hayatı boyutundan kabir hayatı boyutuna geçiş, mukadderdir, bir gün mutlaka gelir ve bulur bizi.
“Bu gidiş nereye?” âyetini, “Bu akış nereye?” diye de okurum ben. Hayatımızın aktığı yönü işaretleyen gücüyle. İnsan, bu dünyadan öteki dünyaya da sıdkına şâhitlik etsin diye sadece amelleriyle akar. Allah (c.c) hayırlı amellerle göçmeyi cümlemize nasip etsin!
Not: Babamın vefatı dolayısıyla ziyaretimize gelen, telefon, e-mail, sms gibi vasıtalar üzerinden taziyelerini bildiren muhterem hocalarıma, aziz dostlarıma, sevgili öğrencilerime ve okurlarıma canı gönülden teşekkür ederim.
YENİ AKİT