"İnkâr Stratejisi Darbecileri Cürümlerinin Ağır Akıbetinden Kurtaramayacak"

Avukat Mustafa Doğal İnal, FETÖ davalarındaki sanıkların tutumlarını analiz ediyor.

HAKSÖZ-HABER

Avukat Mustafa Doğan İnal, Anadolu Ajansı için yaptığı analizde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) davalarını değerlendirirken, sanıkların ilk verdikleri ifadeleri yalanlayarak darbe teşebbüsü ve örgüt üyeliği iddialarını inkâr ettiğini söylüyor.

Sanıkların avukatları ve yakınları üzerinden birbirleriyle irtibat halinde olduğunu belirten İnal, mahkemelerde bir ağızdan ifade verildiğini belirtiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da avukatlığı yapan İnal, darbe teşebbüsü sanıklarının "tiyatro" ve "kontrollü darbe" gibi ifadelere sık sık sarıldığının altını çiziyor.

***

İnkâr stratejisi darbecileri cürümlerinin ağır akıbetinden kurtaramayacak
Mustafa Doğal İnal


15 Temmuz ihanetinin hemen ardından darbe girişimine katılan üst düzey eski askerlerden en alt rütbeli sanıklara kadar örgüt üyelerinin neredeyse tamamı, ümitlerinin tükenmesi, bir daha toparlanamayacaklarını anlamaları sebebiyle suçlarını kabul etmişti. Darbe girişiminde diğer örgüt elemanlarının rolünü, görevlerini, katkılarını açıkça itiraf etmiş, kendilerinin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensubu olduğunu kabul etmiş, maksatlarının darbe yapmak olduğunu belirtmiş, bu minvalde ilk ifadeleri olan emniyet, savcılık, sulh ceza hakimliği ifadelerinde açıkça darbe suçuna iştirak ettiklerini kabul etmişlerdi.

15 Temmuz sonrası tutuklanarak cezaevlerine gönderilen örgüt elemanları kendi aralarında irtibatlarını sağlayacak ortamı cezaevlerinde buldukları görülüyor. Kanuni boşluklardan yararlanan darbe davası sanıklarının, gerek yakınları ve avukatları üzerinden gerekse farklı yollarla kendi aralarında irtibat kurdukları gözlemleniyor.

Sinsi bir şekilde belirli bir amaç etrafında toparlanmış bu yapının 40 yıllık örgüt motivasyonunu göz ardı etmemek gerekiyor. Nitekim, başlayan yargılamalardaki beyanları, ilk ifadelerinin aksine, örgüt bağının inkâr edilmesi, darbe teşebbüsünün inkâr edilmesi, emir komuta zinciri içinde sadece aldıkları emri uyguladıkları gibi savunmalara dayanıyor. Hemen hemen hepsinin aynı cümlelerle savunma yapması, yargılamanın yönünü başka tarafa kaydırmaya çalışmaları, birbirleriyle irtibatlı olduklarına delalet ediyor.

15 Temmuz silahlı kalkışmasının başarısızlıkla sonuçlanmasının hemen akabinde ihanetin FETÖ ile irtibatının (bizzat asli faillerin ikrarlarıyla) açığa çıkmasına rağmen, sanıkların soruşturma safhasındaki ikrarlarından sistematik tarzda inkara yönelmeleri, örgüt üyeleri üzerinde tekevvün ettirilen örgütsel motivasyonun ve örgütsel aidiyetin tezahür edişinin apaçık delilini teşkil ediyor. Nitekim FETÖ’nün firari elebaşı 250 vatandaşımızın şehadetini ve binlerce vatandaşımızın gaziliğini “tiyatro” olarak nitelendirerek terör örgütünün savunma stratejisinin ipuçlarını vermişti.

Sanıkların soruşturma aşamasında, müdafi eşliğinde kolluktaki, müdafileri huzurunda Cumhuriyet savcılığındaki ifadelerinde ve hakeza müdafileri nezaretinde sulh ceza hakimliğindeki sorguları esnasında yer, zaman, kişi, araç ve vakıa bağlamındaki müşahhas ikrarlarından, kovuşturma safhasında tamamı aynı yönde ve istisnasız her birine şamil şekilde inkara yönelmiş olmaları, tek bir merkezden kumanda edildiklerini gösteriyor. FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in örgüt üyelerine “dağılmamaları, çözülmemeleri ve paniklememeleri” yönündeki talimatı kayda değerdir.

Terör örgütünün lideri, darbenin hemen ardından uluslararası medya kuruluşlarına verdiği beyanlarda, 15 Temmuz darbe kalkışması için “tiyatro”, “Hollywood filmi gibi” ifadeler kullanmak suretiyle darbe girişiminin başrolünde olduğunu inkar cihetine giderek, “Eğer ortada benim bu işe karıştığıma dair kanıt varsa, hemen Türkiye’ye dönerim” sözleriyle, gözaltına alınan ve tutuklanan darbeci FETÖ/PDY terör örgütü üyelerine hangi yönde ifade vermeleri gerektiğine dair üstü örtülü talimat göndermişti.

Terörist elebaşı, 15 Temmuz darbe girişimine iştirak etmekten gözaltına alınan ve tutuklanan örgüt üyesi teröristlere, soruşturma ve kovuşturmaları sulandırma bağlamında izlemeleri gereken yolu ve yöntemi ise şu sözlerle işaret etmişti: “Bir senaryo hazırladılar, hadisenin içinde kendi insanları da vardı. Baştaki insan, ta öğleden haberimiz oldu bu meseleden (dedi). Yani 8-10 saat evvel, hatta 14 saat evvel haberimiz oldu (dedi). Ve kendilerine yakın insanlar esasen içinde bulunuyor”.

Nitekim darbe davası sanıklarının tamamı, terör örgütünün liderinin “inkâr” talimatıyla hareket ederek somut, gözle görülür, tanık beyanlarıyla açık, HTS kayıtları ve kamera görüntüleriyle sabit suçlarını inkâr yoluna gitmiştir. Bunun tipik örneği olarak, 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması tamamlanan “İstanbul Yurtta Sulh Konseyi” olarak bilinen davada, Harp Akademileri öğretim görevlisi, eski kurmay yarbay rütbesindeki Murat Yanık, 19 Temmuz 2016 tarihinde İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde, 23 Temmuz 2016, 10 Ekim 2016, 30 Kasım 2016 ve 17 Ocak 2017 tarihlerinde savcılıkta ve 25 Temmuz 2016 tarihinde sulh ceza hakimliği önünde verdiği ve açık şekilde darbeyi deşifre ettiği ifadeleri, daha sonra el yazısıyla da itiraf ettiği darbe girişimini kovuşturma aşamasında reddetmişti. Murat Yanık “etkin pişmanlıktan yararlanma adına, senaryo yazma tecrübesinden istifade ederek oluşturduğunu, polislerin kendisine anlattığı bilgiler ve verdiği isimlerle kendi bildiklerini, bilgilendirmede gördüğü isimler ve basın haberleriyle de süsleyerek soruşturma sürecindeki ifadeleri verdiğini” söyleyerek önceki tüm ifadelerini mahkeme huzurunda reddetti.

İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması devam eden Kemal Batmaz ve eşi ile toplamda 5 sanığın yargılandığı davada, sanık Kemal Batmaz’a eşi Gonca Batmaz’a ait olduğu MASAK raporlarıyla tespit edilmiş 20 milyon liraya yakın mal varlığı sorulduğunda, eşinin mal varlığından haberdar olmadığını ileri sürüyor, ardından reddi hâkim talebinde bulunuyor.

Dikkat edilesi bir diğer nokta, “kontrollü darbe”, “tiyatro” gibi ifadelerle batının darbecilere karşı göstermiş olduğu insan haklarına dayalı sözde kaygıların, darbecilerin moral ve motivasyonunu toparlamasında etkili olduğudur.

Her ne kadar darbeciler cürümlerini inkâr etse, yok olanı var, var olanı yok gibi göstermeye, hakikati yalanmış gibi göstermeye çalışsa da, öylesine suçüstünde, öylesine hainlik üstünde yakalandılar ki artık söylenen sözün fayda vermeyeceği bir noktadayız. Bu noktadan sonra, Fetullahçı Terör Örgütü mensubu her darbeciler cürümlerinin cezasını çekmeden kurtulma imkanının olmadığını anlayacaktır.

Örgüt gelecek planlarını cezaevlerinde diri tutmaya çalışıyor

İntikam hissiyle kendisini tahkim etmeye çalışan örgüt, gelecek planlarını cezaevlerinde diri tutmaya çalışıyor. 15 Temmuz darbe girişimine iştirakten tutuklu bulunan bir FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesinin, soruşturma safhasında tutuklu olduğu cezaevindeyken, aynı cezaevindeki başka bir askeri personele göndermeye çalışırken ele geçirilen mesaj içeriğinde yer alan “15 Temmuz’un bir son değil bir başlangıç olduğuna inanıyoruz. Sürecin bu şekilde devam etmeyeceği ortada. Maç 90 dakika; henüz bitmedi” şeklindeki ifadenin, terör örgütünün kurucusu ve elebaşı olan firari sanık Fetullah Gülen’in yukarıda aktardığımız, örgütüne dönük direktif ve talimatları havi beyanatındaki “Sabredin zafer gelecektir. Şiddetli olabilir, bu yangının devam edeceğine kimse inanmıyor”, “Herkes yerinde dimdik durmalı, Allah’ın huzurunda eğilenler kimsenin karşısında eğilmez. İdama götürseler bile eğilmez”, “Bunların hepsinin akıbetine bakarsanız, kanalizasyona yuvarlanıyor gibi bir akıbetle sonuçlanıyor. Hiç tereddüdünüz olmasın” sözleriyle birebir paralel oluşu ve adeta araya bir karbon kağıdı konulmuşçasına benzemesi, darbe davalarında yargılanan tüm sanıklar bağlamında, soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki ifade ve beyanların farklılaşmasının değerlendirilmesinde ve atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunun sübutunda nazar-ı dikkate alınması hukuken zorunluluk arz etmektedir.

2017 yılında terör örgütü lideri Gülen’in yaptığı bir açıklama da bu bağlamda dikkat çekicidir: “Allah’ım ekstradan bunları salıver”. Her yönden ağır darbeler yiyen örgüt lideri, bu tür mesajlarla hapisteki militanlarına dört duvar arasında çürüyecekleri gerçeğini unutturma amacındadır. Aynı şekilde, örgüt 2017 yılında militanlarına “Bayramlıklarınızı hazırlayın, çıkıyorsunuz” yazılı mesaj göndermeye çalışmıştı.

17-25 Aralık sanıklarından Mehmet Akif Üner ve Yakup Saygılı’nın cezaevleri yönetimlerine nasıl tehditler savurduklarını Bylock yazışmalarından görmüştük: “İsyan çıkarırım burada”, “herkesin morali çok iyi”, “Yakup Saygılı cezaevi imamı gibi”. Elbette ne kadar “kuyruğu dik tutmaya” çalışsalar da, sadece bu iki ismin aldığı cezalar bile örgütün beyhude bir çaba içinde olduğunu anlatmaya yeter de artar. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması yapılan 71 sanık içinde yer alan Yakup Saygılı ve Mehmet Akif Üner Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet ve özel hayatın gizliliği ve usulsüz dinlemeler ile diğer suçlardan toplamda 127 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırıldı.

Kara Kuvvetleri davasında yargılanan bir sanığın cezaevinde ailesiyle görüştüğü sırada söyledikleri, örgüt militanlarının zihin dünyalarını anlamak açısında oldukça dikkat çekici. Bahsi geçen şahıs görüş esnasında ailesine “cezaevine peygamberlerin gelip gittiğini, birden çok kişinin gördüğünü, gündüz gözü görenler olduğunu, beraber yemek yiyenler olduğunu, kendilerine ‘dayanın az kaldı’ diyenler olduğunu, rüyasında Kabe’ye gittiğini, içinde kendi koğuşunu gördüğünü, Peygamberimizin ‘içeri girecekleri ben seçtim’ dediğini, kendilerini tuttuklarını, dua ettikleri sırada cezaevinin sarsıldığını” söylüyor.

Örgüt militanları cezaevlerinde moral ve motivasyonlarını diri tutmaya çalışsalar da, intikam hırsıyla örgütü yeniden tahkim etmeye çalışsalar da, Cumhurbaşkanımıza, yakın çalışma ekibine ve destekçilerine yönelik “beddua seansları” yapsalar da, peygamberle birlikte namaza durduklarını, dualar sırasında cezaevi duvarlarının sarsıldığını sansalar da, zihinlerindeki bu ve benzeri psikiyatrik vaka niteliğindeki kurgularla günden güne büyüttükleri hayal dünyaları, onları paranoya ve sonu şizofreni olan bir uçurumdan başka bir yere götürmeyecektir.

Örgüt içi irtibatı duruşma salonlarında sürdürmeye çalışıyorlar

Örgüt elemanları duruşma salonlarında örgüt içi irtibatlarını sürdürmeye çalışıyorlar!

Örgüt içinde Abdullah kod ismini kullanan, Kaynak Holding bünyesindeki Kaynak Kağıt A.Ş.’de genel müdür olarak görev yapmış sivil imam Kemal Batmaz ifadesinde Ankara’ya arsa bakmaya geldiğini, FETÖ ile irtibatının olmadığını, Fetullah Gülen’i basından tanıdığını, kendisiyle hiç görüşmediğini, Adil Öksüz’le de tanışmadığını, görüşmediğini, herhangi bir yere seyahat etmediğini söylemesine rağmen, ifadesinin yalan olduğu kamera kayıtları ve belgelerle ortaya konulmuştur. Bu kişinin 11 Temmuz 2016 tarihinde Adil Öksüz’le birlikte Fetullah Gülen’in yanına aynı uçakla gittiği, 13 Temmuz 2016 tarihinde aynı uçakla, yine birlikte Türkiye’ye Atatürk Havalimanı’ndan giriş yaptıkları ortaya çıkınca, bu defa Adil Öksüz’le aynı uçakta yer almalarının tesadüf olduğunu söylemiş, ancak Atatürk Havalimanı’ndan temin edilen videolar üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinde birbirleriyle sohbet ederek havalimanından çıkış yaptıkları tespit edilmişti. Ayrıca Adil Öksüz’ün eşi Aynur Öksüz’ün Kemal Batmaz’ın yöneticisi olduğu Gurmed Tıbbi ve Teknolojik Sistemler San. Tic. A.Ş.’de SGK kaydının bulunduğu, dolayısıyla Kemal Batmaz ile Adil Öksüz’ün birbirlerini tanıdıkları anlaşılmıştı. Son olarak 25 Ocak 2019 tarihinde Sincan Ceza İnfaz Kurumu’ndaki duruşmada, Akıncı Üssü’ndeki eylemlere katılmış olan Kemal Batmaz mahkeme salonundan çıkarılırken, elindeki notu tutukluların bulunduğu bölüme atmış ve durumu fark eden jandarma sanıklardan önce davranarak Batmaz’ın attığı notu ele geçirmişti. Batmaz’ın harfleri ancak mercekle okunacak kadar küçük harflerle yazdığı mektup “Muhterem efendim, dualarınızı bekliyorum” şeklinde bitiyordu.

17-25 Aralık darbe girişimine katılan polislerden Yakup Saygılı da benzer şekilde, ön yüzünde FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in onursal başkanı olduğu Washington merkezli Rumi Forum’a ait çıktılar, arka yüzünde ise çeşitli yazıların bulunduğu iki şeffaf dosya içindeki evrakı avukatları marifetiyle elde etmeye çalışırken yakalanmıştı.

Bilindiği üzere bu davalar çok sanıklı davalar olduğundan, yargılama esnasında örgüt elemanları bir araya geliyor, duruşma salonlarına geçmeden önce aralarında irtibat kuruyor, birbirlerinin savunmalarına etki edecek şekilde yakınlık kuruyor, örgütsel mahiyetteki evrakları birbirlerine ulaştırıyorlar. Kuşkusuz bu sırada çözüleceğini düşündükleri örgüt üyelerini baskı altında tutarak itirafçı olmalarının önüne geçiyorlar.

Benzer şekilde, bu duruşmalarda somut suç delilleriyle yakalanan sanıklar, çaresizliğin verdiği duygusal çıkmaz ve mantıksızlıkla etraflarını tehdit ediyorlar. Genelkurmay Çatı Davası’nda yargılanan sanık Mehmet Dişli’nin, duruşma sırasında, sanıkların bulunduğu bölümün arkasında, savunmasına ilişkin görüntüleri dizüstü bilgisayardan avukatıyla birlikte izledikten sonra, savunmasıyla alakalı olmayan fotoğrafları da incelediği tespit ediliyor. Bu durumu tespit eden, duruşma salonunun güvenliğinden sorumlu Ankara İl Jandarma Komutan Yardımcısı Albay Tarık Hekimoğlu sanık ve avukatını uyarıyor. Albay Hekimoğlu’nun sanık avukatını “Gösterdiğiniz görüntüler savunmaya ilişkin değildir. Lütfen bilgisayarınızı kapatınız” sözleriyle uyarması üzerine, sanık Dişli, salondakilerin duyabileceği şekilde “Ne yapayım, elimle mi kapatayım? Sen bu yaptıklarını unutma Tarık Albay’ım, göreceksin” şeklinde, tehdit içeren sözler sarf ediyor.

Yine İstanbul’da takip ettiğimiz davalardan birinde, savunması biten sanık yerine oturduğu sırada, o dosyadaki en kıdemli eski asker “nasıl böyle savunma verirsin” diyerek bir sanığı tehdit edebiliyor.

Darbenin üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, yargılamaların tamamlanmamış olması, bitmeyen darbe davalarının sanıkları için umut oluyor. Bu bağlamda, Ankara’da devam eden Genelkurmay Çatı Davası ve Akıncı Üssü davalarının bir an evvel tamamlanması gerekiyor.

Yargılamanın sulandırılmasına izin verilmemeli

Örgüt talimatıyla duruşmalarda inkârcı ve alaycı bir maske takınan örgüt üyelerinin yargılamaları sulandırmasına mahkemeler müsaade etmemelidir.

Suçüstü yakalanan darbeci hainler açısından temel motivasyon kuşkusuz örgütü korumaktır. Sanıkların tamamına yakını ilk ifadelerinin aksine suçlamaları her ne kadar inkâr etmiş olsalar da, somut delillerin dosyalarda bulunuşu nedeniyle, sanıklar bu suçlamalardan kaçamayacaklarını anladıklarından, tek çıkar yol olarak yargılamaları sulandırmayı görüyorlar. “Bugünlerin geçeceğine” olan temelsiz inançları da bu pervasızlığı göstermelerindeki en büyük motivasyonları. Bu maksatla, dava dosyasındaki suçlamalardan apayrı, bağımsız konulara yoğunlaşarak, bir biçimde darbenin karşısında duran isimleri sanki darbenin planlayıcısıymış gibi göstererek, örgüt içindeki motivasyonlarını ve örgütün bütünlüğünü korumaya çalışıyorlar. İstisnasız her darbe duruşmasında bunu görmek mümkün: Sanıklar atılı suçlamalarla bütünüyle alakasız, “ad hominem” olarak nitelendirebileceğimiz savunmalar yapmakta, dinlenen sanık veya tanıklara ciddiyetten uzak sorular sorarak kafalarda karışıklık oluşturmak, soru işaretleri bırakmak istemektedirler.

Bu tavrın altında yatan en önemli motivasyon, yaptıkları darbenin doğru olduğuna ilişkin inançlarıdır. Her ne kadar duruşmalarda bunu ikrar etseler de, darbe sanıklarının her birinin yüzündeki kin ve öfke, bilinçaltında yatan saikin bu olduğuna işaret etmektedir.

Bu noktada, mahkeme heyetleri darbeci sanıkların hiçbir şart ve koşulda yargılama usulünün sınırları dışına çıkmasına müsaade etmemeli, Akıncı Üssü ve Genelkurmay Çatı davaları başta olmak üzere, sanıklar arası evrak alışverişine, duruşma salonlarını örgütün sohbet ortamına çevirmesine izin vermemeli, usul kurallarını doğru uygulayarak suçüstü yakalanan sanıkların yargılamaları ivedilikle bitirilmelidir. Çünkü örgüt militanları sulandırılmış, laubali, ciddiyetten uzak bir ortamda yargılamaların yapıldığını, dolayısıyla bu davaların meşruiyetini kaybettiğini hissettirmeye çalışarak uluslararası kamuoyunda da örgüt zeminini korumak istemektedir.

Elbette mahkeme heyetleri ile duruşma salonlarının güvenliğini sağlayan jandarma ve emniyet kuvvetleri ve cezaevi yönetimleri de üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirmeli, hiçbir şart ve koşulda sanıkların birbirleriyle irtibat kuracağı bir ortamı örgüt militanlarının sağlamasına izin vermemelidir.

[Av. Mustafa Doğan İnal 15 Temmuz darbe davalarına TBMM ve Cumhurbaşkanlığı adına müdahil olmuştur]

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm