Londra'da başlayan olaylar mantar gibi yayılarak İngiltere'nin dört bir yanını yangın yerine çevirdi. Olayların ardında yatan dinamikleri ve sıcak soruları gündeme getirmek istiyorum.
Tunus'tan başlayıp, Suriye'de inatçı bir muhalefet formunda direnen son bir yılın sokak manzaraları fotoğrafına İngiltere de girdi. Yakın geçmiş, savaş karşıtı gösterilerden, Gazze'ye İsrail saldırısına dek birçok olay insanları sokaklara döktü ve tepkileri dışa vurdu. Son isyanların bu tür protesto hareketlerinden en büyük farkı patlamalı ve kendiliğinden ortaya çıkıyor olması. İdeolojik beslenme zemininden çok, bazılarının amaçsızlık hatta nihilizm dediği bir absis (boşluktan) besleniyor. Bu yönüyle sokak hareketlerinin anarşik yapısı savaş karşıtı gibi çok parçalı ve organize katılımlardan çok öğrenci harçları veya kapitalizm karşıtı gösterilerde, şimşek hızıyla mobilize olan sosyal medya canavarı anarşist eylemcilerin tarzını hatırlatıyor. Bu sistemle hesabı olan iki başkaldırı unsuru şimdilik birbiriyle ile eşzamanlı veya örtüşecek şekilde hareket etmiyor. Yine de, etnik çizgiler ile daha ideolojik karakter taşıyan anarşist protest hareket, eylem biçimlerindeki polise ve tüketim toplumunun sembollerine aynı anda koydukları tepkinin derecesiyle benzerlikler taşıyor. Son günlerin, 'yağmacı asi' tabir edilen eylemcilerin dükkan yağmaları hedef aldıkları kapitalist tüketim ağından bir kıl koparma dürtüsüne teslim olduklarını anlaşılıyor. Çıkış nedenlerindeki bazı meşru taleplere karşın, gitgide kendi tabanına yabancılaşarak, daha çok etken (domino efekti) olma yanıyla tarihte yer alacaklarını söylemek mümkün. Kullandıkları orantısız şiddet bunu gerektiriyor.
Kuzey Doğu Londra'nın, Tottenham semtinde patlayan ve gettovari ağırlıklı Afro-Karayipli toplulukların yoğunluklu, yaşadığı Hackney ve Brixton başta olmak üzere, her köşede ister isyan, ister yağma şeklinde kendini göstersin, İngiliz polisini direkt hedef alan bir öfke seli olduğunu söyleyebiliriz. Afro-Karayipli göçmenlerin ataları 1950'li yıllarda Doğu Londra'ya şaşaalı karşılamalarla geldi ancak o günden bu yana dalga dalga kategorik ırkçılıkla karşılaştılar. Doğu Londra tarih boyunca Yahudi ve Türk-Kürt göçü dahil her türlü göçü sanayi ve zenaatkar atölyelerinde öğütmeye çalıştı. Servis sektörüne Labour Party döneminde keskin kayış sonucu, sadece Türklerin patron olduğu 1,000 tekstil atölyesinin kapısına kilit vurulması bölgede hala kapanmayan ekonomik bir boşluk bıraktı. İsyan hareketlerin göbeğinde yer alan eylemcilerin çoğunun ataları köle çiftliklerinde 'We Shall Overcome' şarkılarıyla özgürlük düşleri kurmuş bir neslin torunlarının çocukları. Çalışarak ezilmek yerine, aylak özgürlüğü öğrendiler. Yoksul, avare ve sevgisizlik pahasına. Rol model anlamında takip edecekleri figürler pek olmadığı gibi, gece eve çağıracak birer babaları ya da onları karşılayacak sıcak bir adres olmadı çoğunlukla. Hükümetin olayları yatıştırmak için anne ve babalara sanki varlarmış gibi çağrı yapması bundan. Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi adlı kitabında, Türkiye'de 1970'lerde damgasını vuran sokak hareketlerini irdelerken, 'demogog ukala' gençliğin eğitim açmazına değinir ve orijinal bir saptama yapar: Babaları ile kuşak çatışmasına giren sevgi özürlü bir kuşak. İngiltere'de baba rolü ve aile ocağının çocuklara sevgi vermediğini ya da Tottenham'ın çocukların yatağa aç girdiği en yoksul dört semtten biri olması cabası. Etnik kökenli yeni kuşaklar, için beyaz şehirli İngilizlerin meşgalesi futbol da, yanı başlarındaki Tottenham kulübü de bir intisap, aidiyet adresi olamadı. David Beckham ikonu ise Londra'nın can çekişen inner city-iç kent- için ilham olmaktan çok, Çin gençliğine pompalanan bir boyası akan bir imajdan başka bir şey değil.
1976 yılında, Punk hareketinin neşet ettiği sıcak bir İngiltere yaz gecesinde olduğu gibi olaylar yine Ağustos ayının kuru sıcağında patlak verdi. Son isyan hareketleri Noting Hill Gate gibi yeni ve eski göçmenlerin yatağı Tottenham da patladı ansızın. Punk hareketi bir orta sınıf kentli beyaz hareketiydi ve enerjisini müzik ve alt kültür enstrümanlarına kanalize etmişti.
İngiltere'yi gazete sayfalarında çarşaf çarşaf, Alman bombardımanından bu yana görmediği bir travmayı bu sefer renkli baskılarla hayatın içine taşıması İngiltere gibi herkesin az biraz narkozla yaşadığı bir şehrin resmen şakralarını gerdi.
İşsizlik, gelecek hedefinin olmaması ve Muhafazakar-Liberal parti koalisyonunun Big Society -Büyük Toplum- adını verdiği çoğunluğun yönlendireceği bir projeydi. Kalkışan asi gençlerin çoğu, finans ve mortage spekülasyonuna ile kendini şehri çepeçevre saran yoksulluk çemberi içinde kendilerini kıstırılmış buldukları aşikar. Siyahi topluluklar açısından bakılınca isyan hareketleri yeni değil. Oturdukları bir tarihleri de var. Her ne kadar, genelgeçer medya olayların 29 yaşında bir siyahi gencin Mark Duggan'ın öldürülmesi ile başladığını söylese de, rutin infaz ve hak ihlalleri için öteden beri kaç karakolun çevresinin tepki koyan, geceleri mumlar yakan insanları artık canlarına tak dedirtecek bir patlama noktasına geldiğini derinlemesine sergilemiş olmuyorlar. Olaylara tesadüf nevinden bir sürpriz başlığı açıp açıklamak ise en kolayı. Önü alınamayan şiddet ve yağma derindeki haklı insan hakları ihlallerini dikkatlerden kaçırabilir.
Londra'daki olayların en nazik kırılma noktası, polis ve ayaklanan kesimler arasındaki çatışmaların yoğunluğu değil, kırılan fay hattından sonra toplumlar arası husumet ve fırsatçılığın su yüzüne çıkarak, kaosa dönmesi. Manav ve süper marketlerinde son kullanma tarihleri nedeniyle çürüyen mallarla her gün kayba uğrayacak Türkiyeli esnafın cadı avına çıkıp siyahi çocukları haşlaması şimdilik İngilizlerin övgüsüne mazhar olsa da geri tepmesi kaçınılmaz yeni patlamaları beslemekte. Daha geniş çerçevede ise sinsi sinsi yükselen milliyetçi sağ hareketlerin kendi kurtarılmış bölgelerinde siyahları ham ırkçılıklarıyla cezalandırma olasılığı baş gösteriyor. Bu ortak bir coğrafyada bir varoluş mücadelesi, bir henüz flu kimlik savaşı. Polis ve hükümetin toplum ilişkileri konusunda atacakları sert ve önleyici tedbirlerin İngiltere'nin çehresini derinden değiştirmeye namzet olduğu çok açık. Gizli ve açık bir göçmenlik karşıtlığının yanısıra, başta Londra olmak üzere yeni bir yerleşim ve toplum ilişkileri mühendislik hesabı yapılacak. Bu çok kültürlü siyasetin yeniden aktif şekilde çağrılması olur mu? Muhafazakar, siyaseti çok kültürlülükten çark etmeye kararlıydı. Şimdilik izleyici durumundaki beyaz İngiliz halkının kendi kimlikliliğini ne kadar sağa kayarak veya kaymayarak şekillendireceği önemli. İngiltere'yi yeniden tanımlayacak bir yeni süreç bu.
İngiliz polisi ve hakimlerinin ikna etmeye ve yumuşak yaklaşımlarla toplum ilişkilerini düzenleme ünü son olaylarla derin yara aldı. İngilizlerin, Fransa gettolarındaki görüntülerin aynısını hatta misliyle evlerinde görmeleri vitrin açısından ekonomiye güven veren kaynakları da kurutabilir.
Her kesimden insanın yağmalara ve sokak hareketlerine büyük hızla katılması ve aşırı tüketime karşı tepki olduğu kadar özenilen ürünlere bir şekilde erişme iştahı da dikkat çekici. İndirim zamanlarında dükkanları yağma edercesine saldıran alıcılardan farkı, daha az bedel yerine şimdilik hiç bedel ödememeyi seçmeleri. En azından parasal olarak. İdeolojiksiz kalkışma manzaralarına İngiltere'den katkı var.