İngiltere'de hükümetin değişmesinde Filistin politikası oldukça belirleyiciydi!

Ahmet Varol, İngiltere'deki seçimlerde 14 yıllık Muhafazakar Parti iktidarının sona ermesinde Filistin politikasının etkisini inceliyor.

Ahmet Varol / Yeni Akit

İngiltere seçimleri ve Filistin

İngiltere’de gerçekleştirilen son seçimi İşçi Partisi belirgin bir farkla kazandı. Böylece Muhafazakar Parti’nin 14 yıllık iktidarı da son bulmuş oldu. Bu yazıyı yazmamızdan önce açıklanan son rakamlara göre İşçi Partisi, 650 sandalyeden 412’sini kazanırken, Muhafazakar Parti’nin sandalye sayısı 122’ye düştü. 

Parlamentodaki üye sayısının bu kadar belirgin şekilde değişmesinde ve Muhafazakar Parti’nin 14 yıllık iktidarını ciddi bir deprem yaşayarak kaybetmesinde Filistin meselesinin ve özellikle siyonist işgal rejiminin dokuz aydan beri sürdürdüğü Gazze katliamına karşı İngiltere’nin sergilediği tutuma yönelik tepkinin önemli rolü olduğu tahmin ediliyor. Elbette buna siyasi, sosyal, ekonomik vs. türden başka sebepler de eklenebilir. Ama bu kadar ciddi bir fark hasıl olmasında siyonist vahşetin Gazze katliamına destek konusunda İngiltere’nin ABD ile aynı yerde durmasının önemli rolü olduğu konusunda çok güçlü kanaat var. 

Özellikle Müslüman seçmenlerin oylarının İngiltere’nin, siyonist işgal rejimine verdiği desteğe tepki ve itirazda önemli rol oynadığı açık. Ancak bu kadarlık bir fark oluşmasında tek etkenin sadece Müslüman oyları olmayacağı tahmin edilebilir. Halkın genelinde de siyonist işgal rejiminin sergilediği vahşete şartsız destek verilmesine itiraz seslerinin ve tepkilerin yükseldiği görülüyordu. 

Bu noktada “İngiltere’deki seçim sonuçları ve iktidarın el değiştirmesi Filistin davasını ve siyonist işgal rejimi karşısında izlenecek politika ve stratejiyi nasıl etkileyecektir?” sorusu akla gelecektir. 

Öncelikle şunu belirtelim ki siyonizmin örgütlenmesinde ve Filistin topraklarında gayri meşru bir işgal devleti kurmasında en önemli rol oynayan küresel güç İngiliz emperyalizmi olmuştur. Bu açıdan İngiliz emperyalizminin uluslararası siyonizmin ve onu temsil eden işgal devletinin babası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İngiliz emperyalizmi kuruluşundan sonra da siyonist işgal devletine sürekli sahip çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra küresel emperyalizmin Batı kanadında ipler ABD’nin eline geçtiğinden, bu savaş sonrasında İngiliz emperyalizmi siyonist işgale desteğini ABD üzerinden yürüttü. 

Dolayısıyla siyonist işgal rejiminin himaye edilmesi ve onun varlığını tehdit edecek siyasi değişim sürecinin önünün açılmaması konusunda İngiltere’de yerleşik bir strateji var ve bunun iktidarın bir partiden diğerine geçmesiyle değişeceğini sanmıyoruz. Ama İşçi Partisi’nin kendisine yönelen oyların Muhafazakar Parti hükümetinin Gazze konusundaki tutumuna tepki gösterdiğinin, dolayısıyla kendisine yönelen oyların destek oylarından ziyade tepki oyları olduğunun farkında olacağını ve bunu tümüyle gözardı edemeyeceğini sanıyoruz. Bu itibarla devletin köklü ve derin stratejisi değişmeyecek ama siyasi iktidarın en azından sahneye yansıyan politikasında bazı değişiklikler olacaktır ve bu değişiklikler de işgalci siyonistleri biraz zorlayabilir. 

İngiltere’de ortaya çıkan manzara aynı zamanda Avrupa’daki diğer ülkeleri de siyonist işgal rejiminin Gazze’deki katliamına şartsız ve sınırsız destek vermenin kendi ülkelerinde ne gibi bir toplumsal tepkiye neden olabileceği konusunu gündemlerine almaya zorlayabilir. Bu durum ABD için de söz konusudur. 

Avrupa ve ABD’de siyonist vahşete destek verilmesine itirazların geniş çaplı bir kitlesel duyarlılığa doğru ilerlediği iddiasında bulunmak bir mübalağa veya böyle bir beklenti içine girmek bir hayal sayılabilir. Ama özellikle üniversitelerde yükselen seslerin vicdanların harekete geçirilmesinde etkili olmaya başladığı gerçeği de gözden uzak tutulamaz. Sanıyoruz bu gerçeği Batı’nın politikacıları da dikkate alma ihtiyacı duyacaktır. 

Ben değişik vesilelerle dünkü Nazi vahşetinin sorgulandığı, zamanla çöpe atıldığı ve bugün de bir utanç vesilesi olarak görüldüğü gibi siyonizmin de sorgulanacağı, sonra çöpe atılacağı ve insanlık tarihinin bir kara lekesi olarak kayıtlara geçirileceği zamanın çok uzak olmadığını dile getirdim. 

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Suriyeli kadın devlet dairesinde gördüğü saygıdan dolayı gözyaşlarını tutamadı