İngilizlerin kürtaja bilimsel fetvası!

Serdar Demirel

İngiltere’de kürtaj yasası değişikliği tartışmaları çerçevesinde çalışma yürüten İngiliz sağlık uzmanları, geçen hafta, ceninin 6 aydan önce ağrı hissedemeyeceğini açıkladı. Tv haber kanalları, yazılı basın ve internet olaya geniş yer ayırdı.

İngiltere’deki bu açıklama sadece bu ülkeyi ilgilendirmiyor elbette. Dünyada kürtaj tartışmalarını yeniden alevlendirecek cinsten olduğundan, hukukî, dinî ve ahlâki tartışmaları da tetikleyecektir.
Aslında bu konu her toplumun ve her devletin ilgi alanına giren, insanoğlu kadar eski ve insanoğlu varoldukça da varolacak, kanunlara, ahlâk çalışan bilimsel disiplinlere ve dinî hükümlere konu olan bir meseledir.
Çünkü kürtaj, evvelemirde ana rahmindeki canlı varlığın yaşama hakkına taalluk ettiğinden geçiştirilemez. Ne kadar önemli bir meseleyi konuştuğumuzu ise, müsaadenizle, istatistikî rakamlarla hatırlatayım sizlere.
Dünya genelinde son dönemde her yıl 40 milyonun üstünde ceninin (bebek deyince kimileri kızıyor, onlara göre cenin bebek değil çünkü) hayatına son veriliyor. 70 bin civarında kadın kürtaj yaptırırken hayatını kaybediyor. 18 milyondan fazla kadın ise, kürtaj sürecinde maddî ve manevî sorunlara düçar oluyor. Kürtaj yaptırmış kadınların suçluluk psikolojisine mahkum bir hayat yaşamaları da işin cabası.
İngiliz hükümetinin talebiyle Kraliyet Üniversitesi’nin kadın hastalıkları ve doğum bölümünün yaptığı çalışmada, ceninin beynindeki sinir bağlantılarının 24 haftadan önce ağrıyı algılamaya olanak tanıyacak şekilde biçimlenmediği iddiası var.
Bu haber, İngiltere’de 24 hafta olan kürtaj süresinin azaltılmasını isteyenlerin argümanlarını zayıflatırken, 6 ay olarak kalmasını isteyen çevrelerin elini de güçlendirmiştir. Bundan sonra üzerine bilimsel etiket vurulmuş bir modern fetva var ellerinde.
Kürtajın daha az süreyle sınırlandırılmasını bilimsel verilere dayandırarak talep eden çevreler de, yeni bilimsel kanıtlar bulmak zorunda kalacaklar talepleri için.
Batı’da, Kilise meseleyi temelden çözmüş. Döllenmenin oluştuğu ilk günden itibaren ceninin yaşama hakkını elde ettiğini ve dolayısıyla kürtajın dinen yasak olduğunu hükme bağlamış. Ortodoks Yahudilik de aynı görüşte.
Kürtaj tartışmalarında temel püf nokta, insanın yaşama hakkını ne zaman elde ettiği meselesidir. İnsanların yaşama hakları kanunlarla koruma altına alınmıştır. “İnsanın yaşama hakkı ne zaman başlar?” sorusuna ittifakla bir cevap verilemediği için kürtaj konusunda da farklı görüşte taraflar oluşmuş vaziyettedir.
Hüküm, Hıristiyanlık ve Musevîlik için açık, dedik. Ama onları fazla kaale alan yok. Kürtaja bilimsel yaklaşmaya çalışan sekülerler için ise tam bir muamma. Çünkü seküler ülkelerin kimisi kürtajı, 6 ay, kimisi 5 ay, kimisi de daha az bir süreyle sınırlamakta ve belirlenen süreden sonra yapılan kürtajları illegal kabul etmekteler.
Neye dayanarak bu süreler belirlenmektedir? Bu soru, seküler zihnin içine düştüğü çıkmazı işaretler. 6 ayla sınırlamak isteyenler, 6 aylık bebeğin ana rahminin dışında yaşayabileceğini ve bu yüzden yaşama hakkının 6 ayla tesbit edilmesi gerektiğini savunuyorlar. Şimdi buna, yazının girişinde de belirttiğimiz ceninin 6 aydan önce ağrı hissedemeyeceğini bildiren sözümona bilimsel fetva da eklendi.
Bu, organları tamamen oluşmuş, kalbi saat gibi işleyen ve İslâmî perspektiften kendisine ruh üflenmiş bir canlıyı, bilimsel olduğu söylenen argümanlarla yok etmeyi caiz görmek anlamına gelir.
Korkunç bir şey!
Cenin acı çekmiyorsa hayatına son verilebilir, öyle mi? Vicdanların sesini bu bilimsel fetva bastırmaya yetecek mi?..
Geçelim.
İslâmî açıdan kürtaja, annenin hayatı tehlikede olduğunda hamileliğin her aşamasında ruhsat verilmiştir. Bu husus zaten ihtilaf konusu değildir.
İslâm âlimleri cenine ruhun üflenmesiyle yaşama hakkının başladığını ittifakla belirtirler. Ruh üflenmesi aşamasından önce de, kürtaj kabul edilmemekle beraber, tecavüz gibi zaruretler hâlinde cevaz verilebilmektedir.
“Cenine ruh ne zaman üflenir?” meselesine ise yerim kalmadı. Konuyu ciddiye alıyorsanız, biraz da siz araştırın.

VAKİT