Kaç gündür bunu yazmayı aklımda çevirip duruyorum, yazmak tam da PKK'ya karşı uzun yılların en kapsamlı kara harekâtının başladığı güne denk geldi.
Harekâtla ilgili elde yazı yazmaya yetecek bilgi olmadığı, bu şartlarda söylenebilecek olanlar da zaten herkes tarafından bugün her tarafta söyleneceği için, ben en iyisi türbandan hareketle özgürlük taleplerini sorgulamaya devam edeyim.
Üniversitede başörtüsü kullanma özgürlüğü önemli bir özgürlük sorunumuz. Uzun yıllardır bu böyle. Özgürlükler arasında bir hiyerarşi kurulamayacağına göre ve ayrıca iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi her şeye rağmen geride kalan beş yıllık dönemde özgürlükçülük konusunda çok sayıda önemli adımı atmış bir parti olduğuna göre, onları 'Kendi gündeminizi her şeyin önüne koydunuz' diye eleştirmek çok da doğru olmaz.
Ama öte yandan, AKP'nin Türkiye'deki özgürlük eksikliği sorununa daha bütünsel bir bakışı olup olmadığını sorgulamak, böyle bir bakış açısının izlerine rastlanmıyorsa AKP'yi eleştirmek de herhalde yasak değil.
Türkiye'de yaşayan ve anadili Kürtçe olan milyonlarca vatandaşımızı yakından ilgilendiren bir meselemiz var. Mesele, ilk olarak yıllar önce İstanbul Valiliği'nin o zamanki adı HADEP miydi, DEHAP mıydı, yoksa başka bir şey miydi şimdi hatırlamadığım ama bugünlerde DTP adını kullanan siyasi partinin Nevruz günü kutlamaları için hazırladığı tebrik kartında bu günü kendi dillerinde 'Newroz' olarak yazmasıyla ortaya çıktı. Vali tebrik kartlarını yasakladı.
Ardından pek çok vesileyle konu mahkemelere yansıdı, mahkemelerimiz de gerek bazı vatandaşları gerekse bazı parti yöneticisi siyasetçileri 'Türk alfabesinde yer almayan harfleri kullanmak'tan mahkûm etti.
Ben arkadaşlarıma ukalalık edip İngilizce 'Wish you a hapy new year' diye yeni yıl tebrik kartı atarsam bir şey olmuyor ama bir Kürt bizim alfabemizde yer almayan Q, W ve X harflerinden birini kullanırsa başı derde girebiliyor.
Bana soracak olursanız, en azından üniversite öğrencilerine ne giyeceklerini veya giyemeyeceklerini söylemek kadar komik bir durum bu. Bazı vatandaşlarımıza hangi harfleri kullanıp hangilerini kullanamayacaklarını söylemek kadar komik bir yasak düşünemiyorum bile.
Ya bir vatandaşımız doğan çocuğuna içinde bu üç yasak harften biri olan bir isim koymaya kalkarsa? Koyamıyor elbette.
Belki bunu tam da kara harekâtının yapıldığı gün yazmam daha iyi oluyor. Elbette Türkiye'nin ciddi bir Kürt ayrılıkçı terörü sorunu var. Elbette bu teröre karşı içte veya dışta yasalara uygun olarak yürütülen mücadele meşrudur. Elbette elde silah dağda dolaşan birileri varsa güvenlik güçleri onları yakalamak veya etkisiz hale getirmek için gerekeni yapacaktır.
Ama öte yandan elbette Türkiye, fiili dil yasağı anlamına gelen, 21. yüzyıl için çok komik, çok ilkel, çok geri bir yasağı kaldırmak için ne gerekiyorsa yapmalıdır.
Ama bakın Başbakanımıza, böyle konular açıldığında 'Bekâra karı boşamak kolay' deyip tartışmayı elinin tersiyle itiyor. Almanya'da yaşayan Türklere entegrasyon önerirken, 'Önce kendi dilinizi düzgün öğrenin, onu düzgün öğrenemezseniz Almanca da öğrenemezsiniz' diyen, sonra da Almanya'da Türkçe eğitim verecek liseler açılmasını isteyen Başbakan, Türkiye'de yaşayan Kürtler onun söylediklerinin çok daha azını istediğinde sinirleniyor.
Hayal edebiliyor musunuz, 20 yıl sonra federal Irak'ın Kuzeydeki yöneticisi sıfatıyla Barzani gelmiş Diyarbakır spor salonunda 8-10 bin kişiye hitaben Kürtçe konuşuyor, 'Soydaşlarım' diyor, 'Asimile olmayın ama entegre olun. Sokakta çocuklar gördüm, ne Kürtçeyi ne de Türkçeyi doğru dürüst konuşamıyor. Mutlaka Türkçe öğrenin. Ama önce kendi dilinizi iyi öğrenin ki, Türkçeyi de iyi öğrenebilesiniz. Bizde Türkçe de eğitim veren okullar var, Türkiye izin versin biz de Kürtçe okullar ve üniversite açalım.'
Bu durumu hayal edebiliyor musunuz?
Radikal gazetesi