Uludağ Üniversitesi İnsani Değerler Topluluğu bahar yarıyılının ilk programını, Hülya Şekerci' nin sunumuyla 'İnanca ve Özgürlüğe Darbe: 28 Şubat' başlığı altında Uludağ Üniversitesi Mediko Kırmızı Salon'da gerçekleştirdi.
Topluluk üyelerinden Meryem Bulut' un selamlama konuşması ile başlayan programda; Bulut, 28 Şubat dönemi aktörlerinden, İslami kimliği yok etmek adına dayatılan ideolojilerden ve bu süreçte verilen mücadelelerden kısaca bahsederek Müslümanların adil bir tarih perspektifine sahip olmak ve günümüze çıkarımlar yapmak adına 28 Şubat dönemini iyi tahlil etmesi gerektiğini vurguladı. Son dönemlerde İTÜ'de yaşanan çatışmalara dikkat çeken Bulut; 28 Şubat zihniyetinin hala devam ettiğini, sol cenahın 19 yıl önceki refleksleriyle hareket ederek kendi ideolojilerini sürdürmek adına hiçbir ahlaki ve insani sınır tanımadan saldırılarda bulunduklarını ve İslami yapılanmalara olan tahammülsüzlüklerini her fırsatta dışa vurduklarını ifade ederek sözü konuşmacıya devretti.
Ordunun her on yılda bir 'cumhuriyete uymuyor' kılıfıyla yönetime el koyduğunu ifade ederek sözlerine başlayan Hülya Şekerci; laik zihniyetin, ordu erkiyle İslami duyarlılığın arttığını fark ettiği yerde balans ayarları yaparak halkı kimliksizleştirmeye gittiğini ifade etti. Bu minvalde darbe zihniyetlerini ele alan Şekerci, 28 Şubat Darbesini besleyen düşüncenin oluşumuna değinerek '80li yıllarda üniversitelerde rahatlama olması sonucu başörtüsü ile derslere girmeye başlayan Müslümanların sayıca artması ve sosyal-kamusal alanda İslami kimliğin görünür hale gelmesi; modernleşmenin en önemli ayağını 'kadının modernleşmesi' olarak gören batılı zihniyeti ürküttü ve 'irtica ile mücadele' adı altında ordu ve bürokrasinin hakim olduğu bir süreç başlatıldı' sözleriyle dönemi özetledi. Şekerci; İstanbul'da başlatılan başörtü yasağının kısa sürede ülke sathına yayıldığını ifade ederek yüz bine yakın kız öğrencinin eğitim hayatından mahrum bırakıldığı, 'Düşüncelerin, inançların, kimliklerin üzerinden tanklarla geçildiği' karanlık bir dönemin içine girildiğini dile getirdi. Müslümanların ancak Allah rızası için uydukları tesettür emrinin ibadi formundan çıkarılarak 'türban' adı altında siyasi bir kavrama dönüştürüldüğünü belirten Şekerci; 'türban'a yönelik kamusal alandan, imam hatip liselerine kadar bir çok alanda yapılan yasaklamalarla İslami değerlere karşı başlatılan mücadeleye meşru bir zemin oluşturulmaya çalışıldığını ifade etti. Dayatılan yasaklamalara karşı eğitim haklarını savunmak üzere eylemlere başlayan Müslümanların direnişine dikkat çeken konuşmacı; 28 Şubat sürecinde yaşanan mağduriyetleri ifade etmenin dönemin baskıcı zihniyetini aktarmak açısından önemli olduğunu ancak dönemin sadece mağduriyetler üzerinden işlenmesinin doğru olmadığını belirtti. Şekerci, bu noktada Müslümanların İslami kimliklerini bütün ideolojilerin üstünde tuttuklarını sözleri ve eylemleriyle ortaya koyarak izzetli bir direniş gösterdiklerini ve önemli kazanımlar elde ettiklerini dile getirdi.
İslami hayata müdahalenin sadece başörtüsü ile sınırlı olmadığını ifade eden konuşmacı; İslami değerleri hatırlatan her türlü simge ve eylemliliğe karşı önlemler alındığını, Kur'an kurslarının kapatıldığını, Kur'an eğitimine yaş sınırı getirildiğini, İslami hassasiyeti fark edilen askerlerin ordudan uzaklaştırıldığını, İslami STK'lara baskılar yapıldığını, eylemlere katılan insanların ve gazetecilerin cezaya çarptırıldığını belirtti. İslami kimliklerine sahip çıkmak için mücadele veren Müslümanların sadece ordu ve bürokrasinin baskılarıyla karşı karşıya kalmadığını ifade eden Şekerci; bunun yanında başörtüsünün kadının özgürlüğünü elinden aldığını belirtmek, başörtüsünün Kur'an'da geçmediğini ifade etmek gibi bir çok asılsız gerekçeye başvurarak öğrencileri ikna etmek üzere kurulmuş 'ikna odaları' adı altındaki profesyonel ekiplerle, çevre baskısı ve aile büyüklerinin muhafazakar tepkileriyle de mücadele etmek zorunda kaldıklarını dile getirdi.
Şekerci; 28 Şubat sürecinin simgeleşen örneklerinden Yakup Köse, Medine Bircan, Merve Kavakçı gibi isimlerin yaşadıkları olaylara değinerek kendisinin de tanık olduğu mağduriyetlerden bahsetti. Bu minvalde süreci yönetemeyen Müslümanların iyi bir sınav veremediklerini ifade eden konuşmacı; gerek İslami yapılanmaların gerek kanaat liderlerinin Müslümanların direnişini kırdıklarını dile getirdi. 'Darbe sürecinin aktörlerinin kim olduğunu bilmek kadar, o dönem kimin nerede durduğunu da bilmek gerekir.' diyen Şekerci, Müslümanların eylemlerinin uzun sürmemesinde, yasakların bu kadar kısa sürede halka kabul ettirilmesinde en az darbe yönetiminin etkisi kadar Müslümanların birlikte hareket edememesinin, davalarına sahip çıkamamasının etkili olduğunu belirtti.
28 Şubat zihniyetinin hala devam ettiğini dile getiren konuşmacı; 'Suriyelileri ülkemizde istemiyoruz' diyebilen zihniyetin 28 Şubat darbecileri ile aynı yapıya sahip olduklarını ancak ülkemizdeki mevcut iktidarın başörtüsüne olan net tavrını koruyabilecek bir güce sahip olması sebebiyle düşüncelerini ifade edemediklerini söyledi. Aynı süreçlerin tekrar yaşanmaması için 28 Şubat'ın onurlu şahitlerinin günümüze taşınması, sürecin tüm yönleriyle tahlil edilmesi ve safımızı net bir şekilde ifade edebilmek adına dini doğru anlama ve uygulama mekanizmasının oluşturulması gerektiğini dile getirdi. Bu minvalde 28 Şubat paşalarının yargılanmasının çok önemli bir kazanım olduğunu belirten konuşmacı, Müslümanların bu mahkemeleri iyi takip etmesi, 28 Şubat mağduru olarak cezaevlerinde bulunan kardeşlerimizin haklarının iade edilmesi için mücadele verilmesi ve darbe sürecinde yaşananların gündemleştirilerek tartışılması gerektiğini ifade ederek sözlerini tamamladı.
Program soru- cevap kısmının ardından Meryem Bulut'un gelecek programlar hakkında bilgi vermesiyle sona erdi.