İnananlarla yakınlaşın, gerçek dostluklar kurun!

Yaşar Değirmenci, Müslümanların dostluk ilişkilerini geliştirmek için yoğun çaba göstermeleri gerektiğini vurguluyor.

Yaşar Değirmenci / Yeni Akit

Zarif, kibar, nazik olun. Kalp kırmayın, incitici olmayın!

Müslümanların sosyal hayattan kopması, insan ilişkilerinin zayıflaması, çeşitli bahanelerle sorumluluklarını yerine getirmemesi, komşuluk, akrabalık, dostluk bağlarını koparması, insanımızı yalnızlaştırdı. Pandemide, virüsün bünyeye girmesiyle camilerdeki insanımızın bile saf düzenini kuramaması, birleştiren cemeden (toplayan, birleştiren, aynı çatı altına gelen/getirilen) camide bile ayrıldık, uzaklaştık/uzaklaştırıldık. Bu yaşadıklarımızı düşünürken, ders çıkaralım, ibret alalım haleti ruhiye içinde ayet ve hadislerin ışığında Cuma yazımızda buluşalım, amel edelim. Kutsallaştırılan laisizme/Kemalizme/ sekülerizme bunları içine alan paganizme karşı koyalım. 1446 Hicri Yılbaşımızla kendimizi yenileyelim, dirilelim, diriltelim, direnelim. Mümin kimliğimizle vahiyle yeniden inşa olalım. 

Bir ismi de El-Vedûd (çok seven, çok sevilen) olan Allah Teâlâ, kâinatı dostluk temeli üzerine yaratmıştır. “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur” buyuran Peygamber Efendimiz de “Kişi dostunun dini üzeredir” diyerek kimlerle dostluk edilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Allah Teâlâ, tüm kâinatı dostluk temeli üzerine yaratmıştır. İki insan arasında sıradan bir ilişkinin çok ötesinde derin bir sevgi ve saygıyı ifade eden dostluk ise insan olmanın bir gereğidir. Allah Resulü, “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle dostluk kurulamayan kimsede hayır yoktur” buyurur. Bununla birlikte, “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin” uyarısıyla arkadaş seçiminde dikkatli davranılmasını tavsiye eder. Dostların birbirlerini hem düşünce hem de davranış bakımından etkileyeceğini vurgulayan bu ifade, Kur’an-ı Kerim’de pekiştirilir. Kıyamet gününde gerçeklerle yüzleştiğinde, sıkıntıdan ellerini ısıran kâfir, “Yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim! Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı.” (Furkân, 28, 29) sözleriyle pişmanlığını ortaya koyacaktır. Peygamberimiz “misk taşıyanla arkadaş olun” buyurur. Resulullah Efendimiz, arkadaşın kişi üzerindeki etkisini, dolayısıyla iyi arkadaşın önemini şöyle anlatır: “İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!” İnananlarla yakınlaşın, gerçek dostluklar kurun!

Dinimizde gerçek dostlukların Allah’ın varlığını ve birliğini kabul eden ve Allah korkusuyla kalbi titreyen insanlarla kurulması teklif edilir. “Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene inanıyor olsalardı, onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fâsık kimselerdir” (Maide, 81) âyeti aksi davranışı sergileyenleri fâsıklıkla suçlar.

Seçici ve dikkatli olun!

Sevgili Peygamberimiz, menfaat gözetmeksizin Allah için birbirlerini seven ve samimi duygularla oturup kalkan insanlara, hiçbir gölgenin (himayenin) bulunmadığı kıyamet gününde Allah’ın arşı altında gölgelenecekleri (himaye edilecekleri) müjdesini vermiştir. Dostluk, karşılıklı saygı ve değer vermeyle gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla, kadim zamanlardan beri söylenen, “Senin kendisine verdiğin değeri sana vermeyen insanların sohbetinde hayır yoktur” vecizesi unutulmamalı, dost edinirken dikkatli ve seçici davranılmalıdır. İlişkilerini, hoşgörü, nezaket ve güler yüzlülük üzerine kuran Allah Resulü, kişinin mümin kardeşine tebessümünü bile sadaka olarak nitelemiş, bir dostluğun nasıl kurulup sürdürülebileceğinin en güzel örneklerini kendi hayatında sergilemiştir.

Zarif, kibar, nazik olun. Kalp kırmayın, incitici olmayın!

Dostsuz hayat, desteksiz, dayanaksız ve sırdaşsız hayattır. Ev almadan önce komşu, yola çıkmadan önce de arkadaş edinilmesi tavsiyesine uyan kişi, hayatta karşılaşacağı olumsuzluklarla yapayalnız savaşmaktan kurtulur. Diğer taraftan, hayatı anlamlı ve yaşanabilir kılan dostlukların sürdürülmesi, yeni dostluklar oluşturulmasından daha önemli görünür. Bu hususta Hz. Ömer, bir kimseye sevdiği ismiyle hitap etmenin, geldiğinde ilgilenip ona yer açmanın ve karşılaşıldığında selâm vermenin dostlukları pekiştireceğine ve sürekli kılacağına dikkatleri çeker. Hz. Peygamber, dostluk ve kardeşliğe zarar verecek hâl ve hareketlerden de uzak durulmasını nasihat eder. Nitekim o, “Kardeşinle tartışmaya girme, onunla (incitici biçimde) şakalaşma ve ona yerine getiremeyeceğin sözü verme” uyarısında bulunur, üç kişi bir arada bulunurken birini yalnız bırakıp da diğeriyle özel olarak konuşmayı da incitici olabileceğinden dolayı yasaklar. Allah Resulü, bir şekilde dostlar arasında kırgınlık oluştuysa muhabbet bağının zedelenmemesi için küskünlüğün üç günden fazla sürdürülmemesini söylemiş, hatta barış için ilk adımı atanı da övmüştür.

Gerçek dost Allah’tır!

Tanımak ve tanışmak, zorlukların ve anlaşmazlıkların yaşandığı dönemlerde, iplerin gerildiği anlarda anlam kazanır. Bu süreci başarıyla atlatan kalpler, kalıcı dostluklara imza atar. Ancak dostluğu tecrübe edecek kadar zamana, dostun ahlâk ve karakterinin ortaya çıkmasına imkân verecek kadar da vesileye ihtiyaç duyulacaktır. Sırdaş olmayı, dayanışmayı, fedakârlığı ve vefayı içinde barındıran dostluk, kişinin kimliğini ve duruşunu da ifşa eder. Hz. Peygamber, “Mümin, müminin aynasıdır” buyururken, genelde müminlerin, özelde ise dostların benzeşmelerine, birbirlerinde kendilerini görmelerine dikkat çeker. Öte yandan, Hz. Peygamber’in, “Kişi dostunun dini üzeredir” hadisi de dinî ve kültürel kimliğe atıfta bulunur. Müminlerin dostlukları Allah içindir, Allah’tan korkanlarladır. Zira, “Gerçek dost, Allah’tır.” (Şûrâ, 9) Mü’min bir kimsenin, imanını koruyabilmesi, kulluk görevini hakkıyla yerine getirebilmesi ve ahlâkını olgunlaştırabilmesi için düzgün bir çevreye, doğru-dürüst bir akrabaya, salih bir komşuya, sadık ve samimimi bir arkadaş kitlesine ihtiyacı vardır. “Mü’minin, islamî hayatını tanzim edebilmesi de ancak, “Hep birlikte Allah’ın ipine/İslâm’a, sımsıkı sarılın” ayetinde beyan edilen mesaja bağlı kalması ile mümkündür. “Cemaatte rahmet vardır, ayrılıkta azap vardır” hadisi, mü’minin, hem dini hem de sosyal hayatında olgun bir insan olmasının temel kuralıdır. Bu çerçevede Kur’an’da, mü’mine, takip etmesi gereken ve yürümesi emredilen gerçek, dosdoğru yol ve aynı zamanda kiminle arkadaşlık kuracağı açıkça gösterilmiştir. Mü’min, farz ya da nafile olsun, bütün kıldığı namazların her rekâtında hep birlikte/cemaat olarak çoğul kipiyle Allah Teâlâ’dan şu istekte bulunmaktadır: “(Rabbimiz!) Bize dosdoğru yolu göster. Bizi, kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil.” Fatiha bizlere hayat düsturunu gösteriyor. Yeter ki sadece okumakta bırakmayalım. Hayatımızda gösterelim, yaşayalım, yaşatalım. 

Doğru yolda yürümek, doğru yola erdikten sonra bu yolda sabit kalmak, doğruların gittiği caddede seyretmek, ayağın kaymadan, kalbin eğrilmeden, düşünce ve tasavvurların bozulmadan istikamet üzere hareket etmek, Allah Teâlâ’dan talep edilecek en kıymetli nimetler ve değerlerdir. Bu nimetlere ermek de ancak Allah’ın yardımı ile mümkündür.

Yorum Analiz Haberleri

Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası
"Mustafa Kemal'in askerleri"ne ne zaman dur diyeceğiz?
Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası
Medyadaki ahlaksızlığa neden göz yumuluyor?