IMF’den Türkiye’ye yağlama

Ahmet Varol

Bilindiği üzere IMF özellikle ekonomik yönden zayıf ülkelerden birine kredi verirken yanında bir de talimatlar paketi veriyor.

Bu, genellikle “iyileştirme paketi” olarak lanse ediliyor. IMF Başkanı son İstanbul toplantısı öncesinde yaptığı basın açıklamasında da bu tür talimat paketlerini “reçete” olarak niteledi ve doktorların reçetelerinin bazen isabetli olamayabileceğini dile getirdi. Yani zaten sağlıklı beslenme imkânlarından yoksun olan devletler, ekonomileri iyice ağırlaşınca Dr. IMF’ye gidiyorlar. O da ilaç olarak ellerine bir miktar kredi, yanında da bunu nasıl kullanmaları gerektiğine dair reçete veriyor. Ama bazen kullanım talimatı isabetli olmayabiliyor ve muhatap alınan ülkelerin ekonomilerinin sağlık durumları daha da kötüleşebiliyor!

Ne yazık ki çağdaş emperyalizm, hizmetindeki medya araçlarının imkânlarından yararlanarak insanların zihinlerini bir de böyle kavramlarla ve tanımlarla yönlendirebiliyor. Dünyaya hükmetmeye çalışan birkaç kabadayının oluşturduğu mafya çetesi dünya kamuoyuna “uluslararası toplum” olarak lanse ediliyor. Milletlerin iradelerinden ve tercihlerinden tamamen uzak, çağdaş emperyalizmin uluslararası boyut kazanması ve “yasal” zemine oturtulması için kurulmuş kurumun adı “Birleşmiş Milletler”. Masa başı görüşmelerde temsil ettiği terör devletinin “Yahudi” devleti olarak kabul edilmesi için dayatmada bulunan işgalcinin icra ettiği vahşet ve şiddeti “Yahudi terörü” olarak isimlendirmeye kimse cesaret edemiyor. Çünkü antisemitizmle suçlanma tehlikesi var. Ama Müslümanların kesinlikle reddettiği ve İslâmî bir temele de oturtulmayan şiddet eylemleri, daha failleri bile ortaya çıkmadan “İslâm terörü” olarak lanse ediliyor.

IMF’nin reçeteleri gerçekte hastalarını kendilerine abone etmek isteyen ve hizmet ahlâkından son derece uzak bazı doktorların verdiği reçetelere benziyor. Maksat iddia edildiği gibi “iyileştirme” değil süründürmedir.

Fakat son küresel krizin sömürü güçlerini de sallaması ve finans kanallarında tıkanma ortaya çıkması üzerine IMF ile Dünya Bankası, ekonomileri sağlıklı olmayan ülkelere karşı uyguladığı politikalarda bir değişiklik yapma ihtiyacı duydu. Yani artık sadece muhatap alınan ülkelerin değil, kendilerinin de bir reform paketine ihtiyaçları var. Ama amaçları yine gerçek anlamda bir iyileştirme değil, çağdaş emperyalizme biraz daha iyi hizmet verebilir duruma getirmedir. Tıkanan finans kanallarının açılması için buna ihtiyaç var. Bunun için de en başta güven oluşması gerekiyor.

İstanbul’daki toplantıda özellikle Türkiye’ye yağlama yapılması, Türkiye’nin ekonomisinin yükselişte olduğunun vurgulanması, bazı kredi kotalarının bu ülkeye aktarılması aslında bir tuzaktır. Bundan önceki yazılarımızda da dile getirdiğimiz üzere küresel ekonomik yapılanmada IMF ve Dünya Bankası prangalarının korunması amacıyla bu tuzaktan yararlanılmak isteniyor.

Toplantıda IMF’nin sermayesinin artırılması yönünde karar verilmesi de iddia edildiği gibi bu teşkilatın çözüm üretme gücünün değil, finans kaynakları üzerindeki tahakküm gücünün artırılması böylece küresel krizin, küresel kapitalizmin çöküşünü hızlandırmasına engel olunması içindir.

İstanbul kararlarının başlangıç kısmında gidişatın iyi olduğu, finans kaynaklarının açıldığı fakat kesin çözümün biraz zaman alacağı türündeki bilgiler bizim tahminimize göre vakıanın ortaya konması değil, psikolojik yönlendirme amacı taşımaktadır. Bundan önceki uluslararası toplantıların hepsinde de aynı şeyler söylendi. Ama her toplantıda aynı noktadan başlanması hatta bir öncekine nispetle daha geriden alınması söylenenlerin inandırıcılığını ortadan kaldırıyor. Bizim tahminimize göre küresel krizin çözümü için başvurulan iyileştirme metotları suni teneffüstür. Ondan dolayı İstanbul kararlarının hayata geçirilmesi önem taşıyor.

Gerçekte yapılması gereken özgürleşme, IMF ve Dünya Bankası zincirlerini atarak bağımsız ekonomi politikaları geliştirmedir. Türkiye’nin de yapması gereken şu an nefes alma zorluğu çeken küresel ekonomik düzenin yeniden sağlığına kavuşturulması çabalarına öncülük etmek değil, bağımsız ekonomi politikaları geliştirmek ve zayıf bırakılmış ülkelere de bu konuda öncülük etmek olmalıdır.

Bağımsız ekonomi politikaları geliştirmenin temel şartlarından biri de uluslar arası para piyasalarında dolar ve euro saltanatına son verilmesidir. Bunun başarılması durumunda IMF ve Dünya Bankası da fonksiyonunu yitirmeye başlayacak ve küresel ekonomik düzeni ayakta tutan direklerin en güçlü olanı çökecek. Diğer direkler de zaten küresel ekonomik kriz sebebiyle çatırdamış durumdadır.

VAKİT