İmanın heyecanını kaybetmeyelim

Yaşar Değirmenci, iman heyecanının sürekli taze tutulmasının önemine dikkat çekiyor.

Heyecanımız kalmadı, bu halimiz normal midir yoksa bir arıza mı var diye sordular. Heyecan insanî bir eylem olduğuna göre heyecansızlık bir canlılık alameti olamaz. Bizi biz yapan hayat damarlarından bazılarının kuruduğunu gösterir. Bu damar niçin kurur, kurumuşsa nasıl tekrar hayat bulur, bunu belirlemek de zordur ama gereklidir.

Bir davanız, düşünceniz, inancınız varsa bunun sürdürebilmenizin dört temel saiki/motoru vardır: Bilgi, eylem, tefekkür, heyecan. Bunlara öncesinde bir de güçlü bir imanı eklemek lazım. Biri eksik olursa bir motoru çalışmayan uçak gibi olursunuz, her an düşebilirsiniz. Ve her birinin kazanılmasının ve canlı tutulmasının kendine has yolları vardır. Bunları bilip uygulamak gerekir. Yani önce bu ana esaslardaki eksikliklerimizi gidermeliyiz. İmam Rabbani bunları sık sık ilim, amel, ihlas formülü ile özetler. Bu da yaklaşık aynı kapıya çıkar. İhlas o güçlü imanı da barındırır.

Peki, bunu sağlamak için ne yapmalıyız? Hayat sürekli hareket halindedir, sabit bir noktada durabilmek mümkün değil. Onun için bu seviye güzel, bunu korursam bana yeter derseniz kendinizi kandırmış olursunuz. Allah iki farklı ayette bu gerçeğe işaret eder: ‘Biz sizin öne geçenlerinizi de biliriz, geri kalanlarınızı da’ (Hicr 15, Müddesir 37). Yani bunun ortası yoktur. İlerlemediğiniz an gerilemekteyiz. Çünkü diğerleri sizi geçmektedir, siz de göreceli olarak geri kalmaktasınız.

Bunları korumanın her zaman ilk akla gelen çaresi vasıflı beraberliklerdir. İnsan insanın desteğine muhtaçtır. Şu mealdeki ayeti kerime bu işin formülünü tam olarak vermektedir: ‘Ey iman edenler, Allah’a karşı takvalı/saygılı olun ve sadık/dürüst insanlarla beraber bulunun’ (Tevbe 119). Ayet, yapılması gerekenleri sırasıyla sayıyor: İman, takva ve dürüstlerle beraber olmak. Yani önce kendimize düşenlerin yapılması; iman ve takva. Bilindiği gibi takva, kulun Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak kendini korumasıdır. Bu ilk iki ön şartı tamamlarsak sıra o vasıflı beraberliklere gelir. Böyle beraberliklerde heyecanın yollarını bulabiliriz. Aksi halde insan yaşadığı şartlara alışır ve heyecanını kaybeder. Kaybedince de sıradanlaşır, işe yaramaz hale gelir.

İkinci olarak bir mümini canlı tutan şeyin ‘dosdoğru kılınan’ namaz başta olmak üzere Allah’ın zikri, yani O’nun sürekli hatırda tutulması olduğunu bilmeliyiz. Zikir kavramının asıl anlamını da yeniden öğrenmeliyiz.

Zikir oturup tesbih çekmekten ziyade, kulun her işinde Allah’ı hatırlaması, O’nu görür gibi davranmasıdır. Bunu günlük eylemlerimizin yarısından çoğunda başarabilirsek o zaman Allah’ı çok zikretmiş oluruz. O bize ‘çok zikredin’ diyor. Her işe Besmele ile başlamak bunun önemli kalemlerinden biridir. Bilinçli ibadetler zikirdir. Zikrin olmadığı bir ibadet kuru alışkanlıktır. Her gün otomatiğe bağlanan ibadetler, ibadet olmaktan çıkar âdete dönüşür.

Zikirsizlik nisyana, nisyan isyana götürür. İbadetlerini asgari düzeyde yapmayanlar unuturlar, Allah’ın değil, nefsin ve şeytanın kulu haline gelirler ve artık rahatlıkla her kalıba girebilirler.

Heyecansızlık sebebi olarak üzerimizdeki farkına varmadığımız baskıları da hesaba katmalı ve bunlardan kurtulmanın çarelerini de bulmalıyız. Allah’ın emirleri ile kulların sınırlaması karşı karşıya geldiğinde Allah’ı tercih etmemizle mümkündür. “Halık’a isyan ederek mahluka itaat edilmez.” Bu hadis-i şerifi unutmayalım.

Yaşadığımız ortamda bolluktan kaynaklanan bir savrulmuşluk var. Dünyevileşme hastalığı, lüks ve israf içinde yaşama, konfor ve rehavet insanımızı istila etti. İnandığımız gibi yaşamanın yerini yaşadığımız gibi inanma aldı. Heyecanımızı canlı tutabilmenin yollarını bulamazsak öğrendiklerimizin hiçbir değeri kalmaz. Şöyle bir ölçü edinebiliriz; eğer Allah’ın sözü en yüce olsun diye bir anlatma heyecanı yaşıyor, bu yoldaki güzelliklere seviniyor, kötü durumlara üzülebiliyorsak imanımız yükselme eğilimindedir. Aksi ise düşüşü gösterir. Bu heyecana cihat ruhu deniyor. Çünkü cihat, bu yüce hedef için duyulan ceht ve gereğini yerine getirebilmek için gösterilen gayrettir. Bu ruhu kaybetmeyelim, her hal ve şartta canlı tutalım.

Okuma alışkanlığı edinmeden ideale ulaşmamız, mümkün olmayacaktır. Ne yapıp edip bu alışkanlığı kazanmalıyız. Bize gelen vahyin ‘oku!’ diye başlamış olmasına dikkat etmemiz gerekmez mi? Şu sözü de unutmayalım. ‘Okumadığınız zaman neler kaybettiğinizi ancak okuduğunuz zaman anlayabileceksiniz’. Yoksa hiçbir tasası olmayan ve diğer canlılar gibi yiyip içip eğlenen sıradan insanlardan farkımız kalmaz.

Cihad ruhunu, heyecanımızı kaybetmeyelim. Milletin, ümmetin derdiyle dertli olalım. Peygamber Efendimizin tek lider, tek önder olduğunu O’nun izini sürerek, sünnetini hayat tarzımız olarak göstererek yaşayalım yaşatalım.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!