HAKSÖZ HABER
Ekrem İmamoğlu'nun giderlerini İBB kaynaklarından karşılayarak bir grup gazeteciyle birlikte Roma'ya gerçekleştirdiği ziyaret ve gezi geçtiğimiz haftalarda medyada tartışıldı. Devletin imkanlarıyla yapılan bu gezi programının muhalefet medyasında yeteri kadar yer bulabildiği söylemek ise mümkün değildi. Her fırsatta iktidarın medyayı yönlendirme hevesi eleştirilirken muhalefet içinde benzer bir durumdan söz etmek mümkündü oysa...
Devletin imkanlarını henüz muhalefetteyken dahi bu şekilde kullanan İmamoğlu ve yanındaki gazetecilerin konumlanışı tutarsızlıklarla doluyken Diken'den Mustafa Alp Dağıstanlı hadisenin ele alınış biçimi hakkında eleştirel bir makale kaleme almış.
Mustafa Alp Dağıstanlı / Diken
Roma tatili
AKP iktidarının, tabii özel olarak da Recep Erdoğan’ın, medyayla ama asıl kendi havuz medyasıyla ilişkisini eleştirmeyen muhalif gazeteci yoktu. Uçakta Erdoğan’ın etrafına birikmiş ‘yandaş’ gazetecilerin verdiği pozlardan iğreniyordu hepsi. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Roma seferinde anladık ki bazı gazeteciler iğrendikleri şeye dönüşmüş, o eleştirdikleri ilişkiyi başka bir siyasi aktörle, başka bir iktidar odağıyla candan gönülden kurmuş. Belki de iğrenmiyorlardı da benim gibi iğrendiklerini sanıyordum.
Yeni bir hastalık değil
Gazetecilerin iktidar ya da şirket imkanlarıyla geziye, habere gitmesi yeni bir hastalık değil, AKP iktidarından önce de eleştirip dururduk bunu. Gazeteci için en temel kurallardan biri söz söyleme, eleştirme özgürlüğünü kısıtlayacak, zedeleyecek ilişkilere girmemek, davranışları benimsememektir.
İktidarla yakın ilişki medya kuruluşlarına da gazetecilere de muazzam paralar kazandırdı; fikir, ideoloji birliğinin meyvası gibi görünen bu zenginlikler/imkanlar aslında meyva değil, o birliği sağlayan şeydir, sebeptir. Parayı veren düdüğü çalar, çalan düdük parayı verenin sesidir.
Medyadaki kamplaşma, AKP (+MHP) iktidarının kendi medyasını yaratıp besleyip öbür tarafın defterini dürmeye çalışması, Evrensel gazetesi örneğinde olduğu gibi resmi ilanlardan bile zırnık koklatmaması, karşı medyayı müthiş bir yoksulluk ve yoksunlukla başbaşa bıraktı. Becerebilenler fonlara yapıştı, bazıları da CHP belediyelerinin eline bakar oldu.
Geçen yıl Kadıköy’de bir sahafa uğramıştım, bir yandan laklak edip bir yandan da kitap bakıyordum. İskemlede bir iki Cumhuriyet gazetesi gördüm. Sahaf arkadaş, “Kadıköy Belediyesi bedava dağıtıyor” dedi.
Böylece medyamızı yaşatıyoruz belki ama çürüterek, gazetecilik etiğine aykırı uygulamalar, alışkanlıklar edinerek, söz söyleme özgürlüğümüzü, rahatlığımızı budayarak.
İbret verici erken örnekler
Kadıköy’ün iki dönem önceki belediye başkanı Aykurt Nuhoğlu’nun geçen yıl çıkan kitabı Çatlağın Arkası‘nda bu çürümenin ibret verici erken örnekleri var.
Nuhoğlu katılımcı işler yaptıklarını, halkla beraber geliştirdikleri projeleri hayata geçirdiklerini ama medyanın ilgisini bir türlü çekemediklerini söylüyor kitapta, şöyle diyor sonra:
“Umurlarında değildi. Soldaki basın da AKP’nin oluşturduğu ‘havuz medyası’ mantığıyla davranıyordu. (…) Reklam gelirleri kesilen, ekonomik güçlükler içinde varolmaya çalışan sol basın da CHP’li yerel yönetimlere bağımlı hale gelmişti. Sol basında yerel yönetimleri eleştiren yazılar çıkmıyordu. Haber çıkması da o basın kuruluşuna verilecek reklama ya da parasal desteğe bağlıydı. (…) Kirli bir ağ oluşturulmuştu.”
Düdüğü parayı verenin çaldığını gösteren dehşet verici bir örnek de var: Taşyapı’nın Göztepe’de yaptığı binaya iskan vermemiş Nuhoğlu, usulsüzlükler içerdiği için. Şirket, Kadıköy Belediyesi’nden alamadığı iskanı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan almış, ama bu arada etkili olabileceğini düşündüğü başka yolları da kullanmış. Şirketin sahibi Emrullah Turanlı CHP’nin o zamanki başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etmiş, hakkının yendiğini söylemiş, Kılıçdaroğlu da Nuhoğlu’nu arayıp bilgi istemiş. Nuhoğlu bu adamın genel başkanla görüşmesini sağlayan siyasetçilerin kimler olduğunu sormuş… Bu siyasetin kirliliğini gösteren bir örnek, bir de medya ayağına bakalım şimdi. Nuhoğlu anlatıyor:
“Taşyapı’nın sahibinin, Sözcü gazetesinde tam sayfa röportajı yayınlandı. Bizim aleyhimize birçok söz söylüyordu. Sözcü‘den cevap hakkı istedik, vermediler. Randevu istedim konuşup derdimizi anlatmak için, onu da vermediler.”
Emrullah Turanlı, Habertürk‘te Fatih Altaylı’nın da programına çıkıp belediyeye verip veriştirmiş. Nuhoğlu bunun üzerine Fatih Altaylı’yı arayıp söz hakkı istemiş. Oyalayıp durmuşlar, vermemişler cevap hakkı.
Tatil kabul edilemez
Nuhoğlu’nun esirgediğini İmamoğlu esirgemiyor, imkanları da daha geniş. Onun kanatları altında İtalya’ya uçup Roma tatili geçiren gazetecilerin kurumları zaten İBB tarafından destekleniyordur ilan gelirleriyle, bundan sonra da desteklenir. Gazetecilerin o ya da bu iktidarın parasıyla tatile gitmeleri ise kabul edilemez.
Kabul edilemez diyorum ama meselenin bu tarafına pek az dokunuldu. İmamoğlu’nun 2022’deki Trabzon gezisinde de işin bu yönü konuşulmamış, Nagehan Alçı, Akif Beki, Ertuğrul Özkök’ün davet edilmesi üstünde tepinilmişti.
Yavuz Baydar X paylaşımında şöyle dokunmuş:
“Fotoğraf herşeyi anlatıyor. 36 gazeteci, Roma’ya giden İBB Başkanı İmamoğlu’nun uçağına doluşmuş. Yolculuk parasını kim verdi, belli değil. Aralarında CB Erdoğan’ın A-330’a gazetecileri almasını, ‘yandaşlığa meşruiyeti’ eleştirenler de var.”
Ragıp Duran da şöyle netleştiriyor meseleyi:
“H. Simavi, Günaydın’da iken bu sorunu çözmüştü: Hangi haberi izleyeceğimizi haber kaynağı değil biz belirleriz. H.S. devletin ya da kurumun masraflarını karşıladığı hiçbir geziye muhabir göndermezdi.”
Murat Ongun saçmalamış
Faruk Bildirici İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun’a “Roma gezisine davet ettiğiniz gazetecilerin harcamalarını İBB mi karşıladı?” diye sormuş.
Murat Ongun saçmalamış, laga luga yaparak cevaptan kaçmaya çalışmış:
“Bu soru ne yazık ki gazetecileri aşağılayan bakıştır. Yani Türkiye’nin başarısını gözlemleyip yazacak gazeteciler etkinlik masraflarını düşünerek gerçeği yazmayacaklar mı? AİHM duruşmalarda tanıklık yapan gazeteciler dahil herkese yol yiyecek barınma masrafını veriyor; bunu alan gazeteci duruşmada gerçekleri söylemez diyebilir miyiz?”
Yedeğine alıp masraflarını karşılayarak sen aşağılamış oluyorsun gazetecileri ve gazeteciliği. Ama tabii senden önce gazeteciler aşağılıyor o geziye katılarak.
“Türkiye’nin başarısını gözlemleyip yazmak…” gibi Tayyip ağızlı afili laflarla ilkokul öğrencilerini belki kandırabilirsin. Alt tarafı bir basit imza töreni, haber değeri bile yok, iyi bir gazetede yer alamaz, 2027 Avrupa Oyunları’nın İstanbul’da yapılacağını verdikten sonra pek önemsiz. Zaten önemli bir habere gazeteci parasını bastırıp gider.
AİHM örneği ahlaksızca. Tanıklık için çağrılan gazeteciyle neredeyse rüşvet sayılacak laylaylom bir geziyi aynı tutmak. Murat Ongun istifa etse yeri var bu lafları üzerine. Küstahlıklarından, nobranlıklarından, palavracılıklarından, ahlaksızlıklarından bıkıp usandığımız iktidar sözcülerinin sözleriyle, mantığıyla, zihniyetiyle konuşan birine, hele muhalefet adına konuşan birine tahammülümüz yok.
Faruk Bildirici de inanmamış bu sözlere, doğru bulmamış.
Yavuz Baydar yandaş üretme geleneğini sürdürdüğünü söylüyor İmamoğlu’nun. Doğru, zaten üretmiş durumda, daha doğrusu. Yandaş gazeteci üretme cüreti gösterebildiğine göre münbit bir ortam olduğunu görüyor, biliyor; onun işi diyelim. Gazetecinin işi ise yandaş olmamaktır.
AKP’nin yandaş medyası da meseleyi bu tarafından görmemiş, eleştirmemiş. Yandaş olmayı, yani gazeteci olmamayı o kadar sindirmişler ki akıllarına bile gelmemiş bu. Demek o cenahta bütün gazeteciler düpedüz memur, gazeteci oranı sıfır. Bu gezideki israfı eleştiriyorlar. Haklılar. İmamoğlu da ‘İtibardan tasarruf olmaz’ paçozluğuna, rüküşlüğüne, görmemişliğine teşneymiş.
Yeniçağ gazetesi başka bir boyutunu eleştiriyor gezinin: “Spor medyası tamam da sporla alakası olmayan gazetecilerin Roma gezisinde işi ne?”
Haklılar tabii. Müge İplikçi bir edebiyatçı mesela, sporla ilgili bir şeyini görmedim. Davet geldiyse de ‘Benim işim değil, başkasını götürün’ dememiş. Üstüne üstlük kocası Ruşen Çakır’ı da götürmüş, onun sporla ilgisini de bilmiyorum, takım tutuyordur belki.
Gazeteci arkadaşım Gökhan Tan’ın sorduğu iki soru daha var, bence de sorulmalı:
1.Roma daveti giden ama reddeden gazeteci ya da medya kuruluşu var mı?
2.Roma gezisine katılan gazeteciler ya da medya kuruluşları 2027 Avrupa Oyunları imza töreni için parayı bastırıp Roma’ya gider, birkaç gün kalır mıydı?
Artı Gerçek, Diken, Duvar ve T24’ün davet edilmediğini biliyorum ama neden davet edilmediğini bilmiyorum.
Seyahata katılanların listesi şöyle:
Saraçhane B-737’sindeki 36 gazetecinin tam listesi
Ertuğrul Özkök’ün aktardığına göre seyahattaki 36 gazeteci şunlardı:
- İsmail Saymaz, Sözcü
- Alişer Delek, Sözcü TV genel müdürü
- Barış Pehlivan, Cumhuriyet
- Kürşad Oğuz, HalkTV
- Nevşin Mengü, YouTube yayıncısı ve Now TV programcısı
- Gülşah İnce, gazeteci
- Ertuğrul Özkök, gazeteci
- Ayhan Dursun, gazeteci
- Can Özçelik, gazeteci
- Yavuz Oğhan, Gazete Pencere
- Erkut Öztürk, Tivibu
- İsmail Er, Hürriyet
- Murat Ağca, Sports TV
- Ali Emre Dedeoğlu, NTV Spor
- Mustafa KARAGÖL, İHA
- Uğur Demirkırdı, DHA
- İlhan Uzundurukan, Sports TV
- Mehmet Fatih Duman, AA
- Mehmet Ayan, HaberTürk
- Elvan Arat, NowTV Spor
- Bağış Erten, Eurosport
- Attila Gökçe, Milliyet
- İbrahim Seten, 343
- Faik Gürses, Posta
- Şükran Albayrak, Tivibu
- Ercan Yıldız, Türkiye
- Banu Yelkovan, Sspor – Nutspor
- İbrahim Varlı, BirGün
- Merve Toy, YouTuber
- Onnik Azinyan, Tele1
- Oğuz Koloğlu, KRT
- Burcu Biçer, Açık Radyo
- Cüneyt Muharremoğlu, 10Haber
- Ruşen Çakır, Medyascope
- Müge İplikçi, yazar
- Erkut Tekin, CTGN Türk
- Yakır Mizrahi, Bein
Bir de Murat Ongan’a bir soru sorayım: İBB Kültür A.Ş. Nejla Demirci’nin iktidarın hışmına uğramış belgeseli Kanun Hükmü’ne Beyoğlu Sinema’sında verdiği salonu neden geri çekti. Daha önce de Aytekin Yılmaz’ın kitap ilanlarına izin vermemiştiniz. Sansürü duruma göre gerekli bulan bir yönetim misiniz?