“İmamlar” bize hak veriyor

​​​​​​​Mesele sen ben meselesi değil, dinin esası olan namazın dosdoğru kılınması meselesidir. Buna itiraz edilebilir mi?

Faruk Beşer’in Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısı:

Son yazımızda camilerdeki namazlarla ilgili dertlerimizi dile getirmiştik. En çok ilgi duyulan yazılarımızdan biri bu oldu. Demek ki, bu konuda bizim gibi dertli olanlar az değilmiş.

Bendeniz şunu hep söylüyorum: İmamlık peygamber mesleğidir. İmamlar bu ülkenin en şanslı insanlarıdır. Onlar kadar çok kişiye hitap etme imkânı olan başka bir kesim yoktur. Ama imamlar kadar işine karışılan başka bir kesim de yoktur. Onun için imamların her eleştiriye tepkili olmaları normaldir.

Kendimden örnek vereyim. İlk görevim, İmam Hatib’i yeni bitirmiş yirmi yaşında bir genç olarak imamlıktı. Göreve başladığım günlerde namazın ardından bir hacı amca beni hoca, tespihleri yanlış çekiyorsun diye ciddi ciddi uyardı. Nasıl diye sordum. Tespihte Sübhanellah derken yukarı doğru, sağ elin aşağıda sol elin yukarıda olacak şekilde, Elhamdülillah derken düz ve Allahuekber derken de aşağı doğru tutacaksın. Bir anlam veremedim, neden diye sordum. “Çünkü” dedi “Biliyorsun Resulüllah Mirac’a yükselirken önce yukarı doğru çıkmış, varınca bir süre düz gitmiş, sonra aşağı doğru inmiş.” İçimden olmaz böyle bir şey dedim ama vaziyeti idare ettim, o hacı amca namazda olduğu zamanlar öyle yapmaya çalıştım. Böyle müdahalelerin örneği imamlarda sayılamayacak kadar çoktur ve cemaat tarafından bu kardeşlerimize yapılan itirazların yüzde doksanı haksız itirazlardır. Bu sebeple bize de sen işine bak diyenlere hak veriyorum, ama insafla düşünenleri de bize hak veriyor.

Sözünü ettiğimiz son yazımız için gelen mektuplardan üçünü özetle vermek istiyorum:

Birinci mektup:

“Hocam güzel diyorsunuz ama imamlara herkes karışıyor. Karşılık verdikleri zaman da soluğu müftülükte ya da kaymakamlıkta alıyorlar. Mesela bu korona sürecinde camimiz bir süre kapalı kaldı. Kadının biri yedi sekiz yavru yapan bir köpeği getirip caminin avlusuna koymuş. Camide namazlar başlayınca cemaatimizden bazıları imama şikâyette bulundu ve ‘Biz Şafiiyiz, köpekler gelip son cemaat mahallinde yatıyorlar, bunları buradan çıkarın’ dediler. İmam da hayvanlara dışarıda münasip bir yer buldu ama kadın gelip imamla kavga etti, vaveyla kopardı ve gidip kaymakamlığa şikâyet etti. Kaymakam müftüyü çağırdı ve sırf bu mesele için bir oturum yapıldı. Sonundaki karar: Bu kadını o mahalleden çıkaramayacağımıza göre imamı başka yerde görevlendirin. Oysa biz imamımızdan memnunduk ve tam sizin dediğiniz gibi güzel namaz kıldırıyordu.”

İkinci mektup:

“Muhterem hocam kırk beş yıldır imamlık yapıyorum, sizin söylediğiniz problemlerin kaynağı şudur: Diyanet ve müftülükçe namaz konusuna ciddi olarak hiç ilgi gösterilmedi. Mevzuata gösterilen dikkatin onda biri kadar ilgilenilmedi. Biz amirlerimize söylediğimizde, ‘O konular hizmet içi kurslarda öğretilir’ dendi ve bırakıldı. Maalesef ne kıraatin ölçüsünde ne ezber miktarında ve ne de uygulama hatalarında bir iyileştirme yolu aranıyor. Nice namaz kıldıranlarımız var ki, namazı olmaz ama amirimiz bunu bildiği halde karışmıyor. Bunlar imamların inisiyatif ve gayretine kalmış konulardır. Uyarınız için teşekkür ederiz.”

Üçüncü mektup:

“Namazla ilgili makalenizi büyük bir memnuniyet ile okudum. Namazı Dosdoğru Kılmak eserinizden etkilenerek bu camianın namaz kıldırmaya hassasiyet gösteren bir mensubuyum. Diyanet böyle eserlerin okunmasını mecbur etmelidir. Sizin tanımladığınız anlamda namazı bizim camiamız maalesef bilmemektedir. İşin hakikati budur ve bu iş bir meslek olarak icra edilmektedir.

İlginçtir ki, ben namaza bu ölçüde önem verirken, daha dikkatli olması gereken bazı tasavvuf ehli cemaatimiz, bu imamın namazı Kâbe’deki namazlara benziyor, bu adam Vehbi’dir diyecek kadar meselenin esasından uzaktırlar.

İşin ehli bir büyüğümüz olarak Allah için meseleye el atmanızı ve takip etmenizi hatta bir sempozyum düzenlemenizi istirham ediyoruz. Zira bu kadar namaz kılanın veya kıldıranın namazları kabul olmuş olsa Rabbim bizi mutlaka kayırırdı. Teravihlere dikkat ettiğimiz için kendi meslektaşlarımızın, hatta idarecilerimizin ikazına maruz kalıyoruz. Sigara konusunda gösterdiğiniz dikkati, ondan daha önemli olan bu konuda da göstermenizi saygıyla istirham ediyorum.”

Gerçekten de sadece bu yüz yirmi bin personelin dosdoğru namaz kılması halinde tek başına bunun bile Türkiye’ye yeteceği kanaatindeyim.

Mesele üzerinde durulmaya değer, bizi de herhangi bir müdahaleci olarak görüp kızan imam kardeşlerimizin yanında hatırı sayılır ölçüde hak verenler de var. Mesele sen ben meselesi değil, dinin esası olan namazın dosdoğru kılınması meselesidir. Buna itiraz edilebilir mi?

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı