Dünya Şiîlerinin çoğunluğunu oluşturan fırka, İsnâ Aşeriyye el-İmâmiyye (Oniki İmamcılar) fırkasıdır. Şia denince insanların aklına bu inanç akımı gelir. Ülkemizde caferiler diye de bilinirler. Caferi mezhebi denmesinin sebebi ise İmam Cafer Sâdık’a nisbet edilmesinden kaynaklanır.
Bizim toplumumuzda insanların gerçek diye bildiği çok yaygın bir yanlış vardır. Şöyle ki; İmam Cafer Sâdık’ın Şia ekolünde diğer mezhep imamları gibi bir âlim olduğu sanılır. Bir İmam Ebu Hanife, İmam Şâfi, İmam Ahmet b. Hanbel ve İmam Mâlik gibi.
Bu sünnî imamlar tabilerine göre mezhebin kurucu imamlarıdırlar ama masum değildirler. Her sözleri alınmak zorunda değildir. Allah Resûlü (sas) gibi bir dinî bağlayıcılıkları yoktur.
Bu imamlar yanılabilir, yanlış da yapabilirler. Doğru sandıkları yanlış içtihatlarda da bulunabilirler. Bu sebeple İmam Ebu Hanife’nin kendi talebeleri bile bazı meselelerde hocalarından farklı içtihatlarda bulunmuşlardır.
Hanefi mezhebi, Şâfi mezhebi, Mâliki mezhebi denince ilmî literatürde kurucu imamdan ziyade o mezhebin nasslardan hüküm çıkartma metedolojisini benimsemiş ve o usûl zemininde içtihatlarda bulunmuş bütün müntesip ulemanın kolektif gayretlerinin tümü akla gelir. Bu sebeple de aynı yöntemi kullanmakla beraber farklı içtihatlarda bulunan aynı mezhebe bağlı alimler çoktur. Dolayısıyla mezhep deyince içtihattan bahsediyoruz.
Şia’ya göre İmam Sâdık böyle bir âlim değildir. O, içtihatlarında yanılabilen diğer mezhep kurucuları gibi bir mezhep kurucusu da değildir. O, Hz. Peygamber gibi masum ve dinin kaynağıdır. Dolayısıyla müntesiplerinin ona Hz. Peygamber’e (sas) itaat ettiği gibi itaat etmesi dinen elzemdir.
İmam Sâdık’a verilen bu dinî otorite diğer bütün imamlara da bila istisna verilir. Oniki imâm sırasıyla şunlardır:
1) Ali bin Ebî Tâlip el-Murtaza (ö. 40 H. / 660 M.)
2) Hasan bin Ali ez-Zekî (ö. 50 H. / 670 M.)
3) Hüseyin bin Ali Seyyidü’l Şühedâ (ö. 61 H. / 681 M.)
4) Ali bin Huseyin Zeynelâbidin (ö. 95 H. /713 M.)
5) Muhammed bin Ali el-Bâkır (ö. 114 H. / 732 M.)
6) Ca’fer bin Muhammed es-Sâdık (ö. 148 H. / 765 M.)
7) Musa bin Ca’fer el-Kâzım (ö. 183 H. / 799 M.)
8) Ali bin Musa er-Rızâ (ö. 203 H. / 818 M.)
9) Muhammed bin Ali el-Cevâd (ö. 220 H. / 835 M.)
10) Ali bin Muhammed el-Hâdî (ö. 254 H. / 868 M.)
11) Hasan bin Ali el-Askerî (ö. 260 H. / 873 M.)
12) Muhammed bin Hasan el-Mehdî (d. 260 H. / 873 M.).
Yukarıda isimleri sırasına göre zikredilen imamlar Şia’ya/Caferilere göre ismet sıfatına haiz masum imamlardır, dinî bağlayıcılıkları yönünden onlarla Hz. Peygamber’in bağlayıcılığı arasında bir fark yoktur. Bir İmam Ebu Hanife, İmam Mâlik gibi asla değildirler.
Bir kişi kalkıp diyebilir ki, Ehli Sünnet’e bağlı olduğunu söyleyip de hocasının, şeyhinin masum olduğunu söyleyen kişiler de vardır. Bu tür çizgi dışı bidata sapmış kişiler yukarıda zikrettiğim mezhepleri bağlamaz.
Burada Şia’ya bağlı ama çizgi dışına çıkmış kişilerin iddialarından bahsetmiyoruz. Bu yazdıklarımız Şia ekolünde dinin temel öğretisi olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple de Şia hadis literatüründe bu imamlara nisbet edilen söz ve ameller dinî hüküm makamındadır. Hadis nasslarının küçük bir bölümü hâriç tümü bu imamlara nisbet edilen söz, fiil ve takrirlerden oluşur.
Bu hakikati göz önünde tutarsak Şiîliğin, Şia’ya göre İmam Cafer Sâdık’ın içtihatlarından müteşekkil bir mezheb olmadığı anlaşılacaktır. Zira İmam Sâdık ve diğer imamlar Allah’tan gelen dinî hükümleri tebliğle mükelleftirler. Hata yapma imkanı yoktur ve kendisine muhalefet edilemez.
Not: Bu yazı, gazetemizin değerli yazarı Abdurrahman Dilipak’ın 8-07-2016 tarihli Cuma günü yayımlanan, “Şiilik din mi, mezhep mi?” başlıklı yazısı üzerine taşların yerine oturmasına bir katkı sadedinde kaleme alınmıştır.
Yeni Akit