Imad Muğniye’nin şehadeti

Ahmet Varol

Allah izin verirse, iki gün sonra yani 17 Şubat tarihinde Hizbullah’ın kurucusu ve tarihe adını yazdıran lideri Abbas Musevi’nin şehadetinin yıldönümünü idrak edeceğiz.

Üç gün önce de, İslâm ümmetinin birlik ve bütünlüğünü temsil eden kurumların ortadan kaldırılmasından sonra yeniden o bütünlüğe dönülmesi ve ümmetin gerçek kimliğine kavuşması için geniş çaplı bir faaliyet yürüten Müslüman Kardeşler cemaatinin kurucusu İmam Hasan el-Benna’nın şehadetinin yıldönümüydü. Bu ayın başı yani 4 Şubat tarihi iki değerli ilim adamımızın, Şeyh Es’ad Erbili ile İskilipli Atıf Efendi’nin şehadet yıldönümüydü. 23 Şubat tarihi Türkiye’deki İslâmî mücadelenin bayraklarından Metin Yüksel’in, 25 Şubat da Batı’da İslâm’ı bayraklaştıran Malcolm X’in şehadet yıldönümüdür. Biz de inşallah bu değerli şehitlerimizi ve şehadet gerçeğini gündeme getirmek amacıyla gelecek haftaki yazılarımızı onlara tahsis etmeyi düşünüyorduk.

Tarihimiz şehitlerle doludur. Çünkü iman sahipleri her zaman zulüm ve haksızlığa karşı mücadele içinde olmuşlardır. Ama şehitlerimizin çoğu meçhul asker hükmündedir. Her ne kadar yazılı metinlerde ve insanların hafızalarında isimleri saklanmış olmasa da Allah indinde meçhul değildirler.

Bazı şehitler de tarihe adlarını yazdırmışlardır. Bunu elbette hak etmişlerdir. Çünkü onlar İslâmî mücadelenin kilometre taşları ve zafere giden yolun meşaleleridir. Zulme boyun eğmeyerek, mücadelede kararlılık göstererek canlarını feda etmiş, fakat şehadetleriyle zafer yolunu aydınlatmışlardır. İşgalci Siyonist devletin Lübnan’a saldırısında ona geçit vermeyen ve ordusuna ağır darbe indiren Hizbullah’ın askerî kanadının sorumlularından ve önemli komutanlarından Imad Muğniye de bu kervana katıldı. Siyonist teröristler veya işbirlikçileri uzun süredir izini sürdükleri bu değerli mücahidi Suriye’nin başkenti Şam’da yakaladıkları bir fırsatla şehit ettiler.

Bu cinayet her şeyden önce işgalci Siyonist devletin bir terör devleti olduğunun yeni bir belgesidir. Siyonist devletin “terörist” sıfatını terk etmek istemediğinin de açık göstergesidir. Bu devlet sadece işgal ettiği topraklarda insanların evlerini başlarına yıkmakla, babalarının arkasına sığınan çocukları, kundaktaki bebekleri öldürmekle yetinmedi. Aynı zamanda dünyanın her tarafında eşkıya çeteleri gibi iz sürdü ve hedefe yerleştirdiği insanları tuzağa düşürdüğü yerde katletti. Gerçekleştirdiği onca cinayet silsilesine şimdi bir yenisini ekledi. Üstelik bunu, işgal devletinin silahlı organlarını yöneten, bu tür cinayetlerden birinci derecede sorumlu olan Savaş Bakanı Ehud Barak’ın Türkiye’de olduğu bir sırada gerçekleştirdi. Bilvesile burada bir kez daha hatırlatalım ki o kanlı elleri tutmak, onunla işbirliği anlaşmaları imzalamak bu ülkeye asla iyilik getirmez.

İşgal devletinin Savaş bakanı Türkiye’ye doğru yola çıkmadan önce onun hükümeti Filistin direnişinin askerî ve siyasî liderlerinin öldürülmesi yönünde karar almıştı. Yani Siyonist yönetim terör eylemlerini, cinayetlerini hükümet kararıyla gerçekleştiriyor.

İşgal devleti hükümetinden böyle bir karar çıkmasından sonra Şam’da Imad Muğniye’nin öldürülmesi durumunda bu cinayetin Siyonistlerin fiili olduğundan kimse şüphe etmeyecektir. Muğniye’nin Lübnan’daki direnişin komutanlarından olması bir şeyi değiştirmez. Çünkü Siyonist işgale ve saldırganlığa karşı haklı ve meşru mücadelede Filistin direnişiyle Lübnan direnişinin dayanışma içinde olduğu biliniyor.

Siyonist devlet olaydan sonra yaptığı resmî açıklamada cinayetle ilgisinin olmadığını ileri sürdü. Ama böyle bir açıklama yapma ihtiyacı duymasının, kendisine verilecek cevaplardan endişe etmesinden ileri geldiğini tahmin ediyoruz. Eğer böyle bir endişesi olmasaydı cinayetle ilgisini gizlemeyecek, bilakis “bakın biz hükümetin aldığı kararı nasıl uyguluyoruz, artık Filistinli siyasi liderler de başlarına gelecekleri düşünsünler” şeklinde açıktan tehditler savurmaktan çekinmeyecekti.

İşgal devleti bir yandan “ilgimiz yok” açıklamaları yapsa da diğer yandan sevincini gizlemediği gibi bu cinayeti bir gözdağı verme aracı olarak kullanmaktan da geri durmuyor. Öte yandan “ilgimiz yok” açıklaması da kimseye inandırıcı gelmediği için, onun böyle bir açıklama yapmasına mesnet teşkil eden korkusunu üzerinden atması da mümkün olmuyor. Sonuçta ne onun açıklaması kendisine verilecek cevabı geçersiz kılacak, ne de bu cinayeti el altından tehdit aracı olarak kullanması Filistin ve Lübnan direnişindeki kararlılığı olumsuz yönde etkileyebilecektir.

 

Vakit gazetesi