Dün Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un konuşmasında bahsedilen konuların tümünü değerlendirmek pek mümkün değil.
Her konuda bir cevap vermiş gibi görünüyor sayın Komutan.. Cevap vermiş ama, bunlar ne derece doğru ve ne derece yeterli?
Bir-iki örnek konu seçip, o konudaki cevapları incelersek, diğer cevaplar hakkında da genel bir değerlendirme yapmak mümkün olabilir..
Örneğin “akreditasyon” meselesi..
Aslında cevaplandırılan diğer konulara göre, bu konunun pek bir önemi yok ama.. Dediğimiz gibi; bir konuda verilen cevabı somut olarak masaya yatırıp derinlemesine incelediğimizde varacağımız sonuç, diğer cevaplar için de bir kıstas olacak..
Ne diyor sayın Başbuğ, akreditasyon konusunda: “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, akreditasyon olayını koz olarak, sopa ve araç olarak kullanma düşüncesi yoktur. Bu konuda değişiklik olabilir. Olanak olsa da akreditasyonu daha da genişletebilsek.”
Şimdi çok basit bir konuda, çok basit bir çözüm var.. Akreditasyonu kaldırmak.. “Kaldırdım” diyeceksiniz, kalkmış olacak.. Bunun hiçbir maliyeti, ülkeye, millete, TSK’ya hiçbir zararı da yok!
Ama sayın Başbuğ, akreditasyonu kaldırmıyor, “Olanak olsa da akreditasyonu daha da genişletebilsek” diyor.. Olanak niye yok? Nedir olanaksızlığın sebebi? Para mı yok? Akreditasyonu genişletmek için, milyarlar mı lazım? Daha fazla asker mi lazım? Ne lazım?
Sayın Başbuğ’un akreditasyon konusundaki gerekçesi, tamamen soyut ve tamamen anlamsız bir gerekçe. Genelkurmay Başkanlığı makamına gelmiş bir komutana yakışmayan, konuyu geçiştirmek için verilmiş içi boş bir cevap!
“İçi dolu cevaptır” diyen varsa, buyursun açıklasın, “Olanaksızlık nedir? Neden kaynaklanmaktadır? Bir Genelkurmay başkanı, arzu ettiği halde, akreditasyonu niye genişletemez? Hatta niye kaldıramaz?”
Bu çok basit konudaki çözümsüzlük, diğer konulardaki çözümsüzlüğün de bence en somut delilidir. Böyle basit bir konuyu bile çözemeyenler, nerede kaldı, girift ve derin bazı ilişkilerin rol oynadığı diğer olayları ve sorunları çözsünler! Tabii ki mümkün değil!
“Akreditasyon, gittikçe olumlu noktaya gidiyor.. Konuşmaya başka eleştiriniz var mı?” diyebilirsiniz..
O zaman buyrun GATAkulli konusunu eşeleyelim..
Ne diyor bu konuda sayın Başbuğ?
İfadesi aynen şöyle: “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında tutuklu bulunan emekli ve muvazzaf askerlerin İstanbul GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’ne sevklerini bizim yaptığımız gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Yapılan her şey hukuk, kanun, mevzuat neyse ona göre yapılmaktadır. Bu konuyu bu kadar çirkin şekilde yalan ve iftiralara dayalı olarak gündeme getirmek ahlaksızlıktır.”
O zaman, ikinci Ergenekon iddianamesinin eklerinden küçük bir alıntı yaparak, sayın Başbuğ’un bu cevabının ne derece doğru olduğunu sorgulayalım..
Hatırlıyorsunuz, Şener Eruygur’un GATA’da kalışı ile ilgili olarak bir doktorun, “Bir tane elimizde film yok. Boşuna yatıyor. Emekli Sandığı’na fatura edilirken, bunlar sorun olacak” şeklindeki konuşması, internet sitelerinde yayınlanmış, bununla ilgili olarak, GATA’daki sorumlu general Nusret Demircan’ın savcılıkta ifadesi alınmıştı.
Sorulmuş Tabip Albay Nusret Demircan’a; “O konuşmada bahsedilen nedir? Konuşan kimdir?”
Demircan, konuşmanın, GATA’da görevli bir subay doktor tarafından yapıldığını kabul ediyor. Ancak “Elimizde bir tane film yok” cümlesine getirdiği açıklama şöyle: “Raporlara dışarıdan kolay ulaşılmaması için, şifreleme yapılmıştı. Onun için, Emekli Sandığı’na fatura edilirken raporlara şifresiz ulaşılamama ihtimali konuşulmuş!”
Affedersiniz, bu cevap, cevap mı şimdi?
Kabul edilen konuşmada, subay doktorumuz, “Elimizde film yok” diyor.. “Emekli Sandığı, istediği zaman raporlara ulaşamaz. Ulaşamayınca da faturalandırma aşamasında sorun olur” demiyor ki!
Bu kadar basit bir konuyu bile, savcılıkta ifade verilmiş olmasına rağmen, koskoca tabip albayımız açıklayamamış! Açıklamış gibi yapıp, konunun üstünü kapatmış.. Başbuğ komutan da, bunu bile bile, o albay hakkında soruşturma açtırmadığı gibi, “Bize haksızlık yapılıyor” diyor..
Buyurun o zaman, ilgili filmleri kamuoyuna açıklayın, biz de görelim, beyin kanaması iddialarının gerçek olup olmadığını!..
Ya Başbuğ’un “Özden Örnek günlükleri” hakkında söyledikleri!
“2008’de Büyükanıt’ın dediği gibi, TSK’nın elinde günlüklerle ilgili bir bilgi ve belge yok” imiş!
Yapmayın be paşam, yapmayın.. İkinici iddianame açıklandıktan sonra bari yapmayın! Günlüklerde anlatılanlar.. İddianameye alınan olaylar.. Orada anlatılanların, günlük gelişmelerle paralel gittiğine dair, ilgili tarihteki gazete haberleri.. Hepsi ayan beyan ortada iken, siz “Bizde belge yok” nasıl dersiniz? Veya şöyle soralım komutana: “Belge yok derken, ne belgesi aradınız da bulamadınız, açıklar mısınız?..”
Size Sayın Başbuğ’un, sadece üç konudaki çok net yanlışlarını aktardım.. Varın siz de, İlker Başbuğ’un diğer cevaplarındaki yanlışları tahmin edin!
VAKİT