İLKAV´dan Cuma Vakti Vakıfta Yaşanan Olay Hakkında Açıklama

İLKAV Başkanı Mehmet Pamak, dün vakıfta yaşanan olay ve gözaltılar hakkında bir açıklama yaptı. Polis baskını ve sonrasında yaşananları eleştiren Pamak, iktidara da bazı hatırlatma ve uyarılarda bulundu.

Açıklamanın tam metni:

Muhterem Halkımız!

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) Konferans Salonunda 1993 yılından bu yana yaklaşık 24 yıldır olduğu gibi her Cuma günü yapılan Cuma Konferansı ve müteakiben Cuma namazı kılma faaliyetimizi 10. 03. 2017 günü yani dün gerçekleştirdiğimiz sırada çok çirkin bir provokasyona muhatap kılındık. Bu çirkin saldırıyı halkımızla paylaşmak istiyoruz.

Cemaat ve Vakıf yetkililerinin ifadesine göre:

Dün Cuma namazı öncesi konuşmayı yapan, Almanya'dan ziyaretimize gelmiş olan misafirimiz muhterem Yalçın İçyer Hocamızdı. Yalçın Hoca konuşmasının sonunda Suriye'de yapılan zulümlere işaret edip burada birçok ülkenin ordularının bulunduğunu ve büyük zulümler yaptıklarını ifade etti. Tam o sırada, daha önceden salona yerleşmiş provokatörler olduğunu sonradan anladığımız bazı kişiler tepki göstererek "TSK da mı zulüm yaptı?" diye sordular, o da "şu anda zaman doldu namazdan sonra size bu konuyu izah edeyim" diyerek konuşmasını sonlandırdı.

Ardından namaza geçildi ve hutbede de Hayati İsaoğlu, 4 gün önce Hizbuttahrir Cemaatinin konferansının iptali ve öncülerinin göz altına alınması üzerine onların kadınları, çocukları ve arkadaşlarının emniyet önünde yakınlarına sahip çıkmak için toplandıklarında da kadın ve çocuklar dahil yaklaşık 300 kişilik bu grubun da topluca göz altına alınması sebebiyle yapmış olduğumuz basın açıklamasını okudu. İnanç, fikir ve düşünce özgürlüğünü savunan ve yapılan zulmü protesto eden bu açıklamanın aşağıdaki bölümü okunduğu sırada, salonun içinden itirazlar geldi. Bu itirazları kardeşlerimiz suhuletle yatıştırmaya çalışırken, bodrum kattaki cemaat içinden, daha önceden hazırlıklı geldiklerini anladığımız bazı kişiler “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” şeklinde bağırarak üst kata çıktılar. Ve bunların bazılarının da biz sonradan sivil polis olduklarını öğrendik. Hatta bunlardan bir tanesi çok daha fevri davranarak sin-kaflı küfürler de savurarak bağırırken, salonda bulunanlardan birisi  “Niye bu kadar şiddet gösteriyorsun, sen provokatör müsün?” dediğinde o sivil polis olduğunu söylediğimiz kişi kendisinin polis kimliğini gösterip “Evet, provokatörüm” diyerek bağırmalarını devam ettirdi.

Hutbede okunan açıklamanın tepki gösterilen bölümü şuydu:

"Laik devletin cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, uzun süredir tekrar ettiği ve çok yakın zamanda Suudi Arabistan’ın El-Arabiya televizyonuna verdiği mülakatta bir daha propaganda ettiği laiklik anlayışına göre, 'bütün inançlara eşit uzaklıkta olup hepsinin kendisini özgürce ifade etmesini güvence altına alan bir laik devletten yana olduklarını' ifade etmişti. Neden bu beyanda belirtilen farklı inançlara revâ görülen fikir özgürlüğü, muhalif Müslümanlara da verilmemekte ve şiddete bulaşmadıkları halde bazı İslami gruplar sırf farklı inanç ve düşüncelerinden dolayı baskı altına alınmakta, tâciz edilmekte, çeşitli zulümlere muhatap kılınmaktadırlar?"   

Görüldüğü üzere bu ifadelerde, inanç ve fikir özgürlüğünü savunma ve kadın, çoluk çocuk gözaltılara itiraz ve kınama var. Hutbede okunan kamuoyu duyurumuzun devamında "Bu gidiş, iktidara eklemlenmeyen İslami grupların hepsinin tek tek üzerine gidilip baskı altına alınacaklarının işaretlerini vermektedir." şeklinde bir dikkat çekme veuyarıyla bu yanlış gidişi durdurun çağrısı yapılıyor. Sonraki cümlede ise, "Hele bir de referandumdan galibiyetle çıkması halinde, iktidarın, bu tavrını daha sert ve daha yaygın biçimde uygulamaya koyup Diyanet ve yandaş gruplar dışında kalan tüm İslami çalışmaları zapturapt altına almaya ve farklı düşünen Müslümanlara hayatı çekilmez kılmaya yönelebileceği endişesini uyandırmaktadır." denilerek istikbale dair bir endişeye dikkat çekilmiş ve bu gidişin yanlışlığı ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere kesin bir nitelemeden ziyade, bu tür uygulamaların böyle bir işaret taşıdığı ve istikbale dair endişe uyandırdığına dikkat çekilmiş, uyarı yapılmıştır. Ancak bugün yapılan saldırıyla bize, "endişe etmeyin ve böyle bir sonucu ihtimal zannetmeyin, böyle olacağına kesin gözüyle bakın" denmiş oluyor. "Daha bugünden, hem de referandum öncesinde bunları yapacak kadar saldırgan pervasız ve hukuksuz davranabiliyorsak öyle bir güç elde ettiğimizde çok daha fazlasını yaparız" denmiş oluyor. Adeta, bizi endişelerimizden kurtarıp referandum sonrası durumun çok daha kötü olacağına kesin gözüyle bakmamızı sağlamaya, sanki bu konuda ikna etmeye çalışıyorlar.

Görgü şahidi cemaatin ve yetkili kardeşlerimizin ifadesi şöyle devam ediyor: "Namazı müteakip konferans salonunun arkasında bir grubun ellerinde sopalarla beklediklerini gördük. O yüzden de bir çatışmaya veya kargaşaya mahal vermemek için dışarı çıkmadık ve fazla geçmeden resmi polis ekipleri vakıf konferans salonunu basarcasına geldiler. Yalçın İçyer ve Hayati İsaoğlu ile polise “Sen provokatör müsün?” diyen genç de Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürüldüler. Buradan adli tıpa sağlık raporları için götürülüp getirildiler, daha sonra da bu üç arkadaşımızı TEM’e götürdüler. Cuma namazı sırasında çok kısa süre içerisinde ayrı ayrı birimlerden çok sayıda polis ekibinin İLKAV Konferans Salonuna gelmesi ve hutbe okuyan imam ile vaaz eden hocamızı apar topar gözaltına almaları, bizlerde bu işin önceden organize edilmiş bir senaryo olduğu şüphesi uyandırdı."

Hiçbir suç unsuru taşımayan fikir açıklamalarına tahammül edemeyen ve zorbalık yapan polisler, AKP iktidarının maslahatına bile zarar veren bu tür zulümlerle kime hizmet ediyorlar? Kim bunlar, arkasında hangi güç var? Bunca FETÖ'cü tasfiye edildiği bir zamanda, hâlâ devlet içinde ve başkentte bu kadar cüretkâr, hukuksuzluğu, keyfiliği bu kadar rahat icra edebilen kadroları kim cesaretlendiriyor? Devlet içinde çöreklenip böyle keyfi davranan kadrolar ne zaman temizlenecek?

Yukarıda özetlediğimiz hadise, 24 yıldır Cuma namazı kılınan İLKAV Konferans salonunda dün gerçekleşmiş bulunuyor. İLKAV Konferans salonunda 28 Şubat'ın en şedit zulümlerinin yaşandığı süreçte de bu Cuma konferansı pratiğimiz devam etmekteydi. Yaşanan şedit zulümler, baskılar ve yasaklar sebebiyle o dönemde hem meydanlarda hem de Cuma vaaz ve hutbelerinde çok daha sert bir içerikle laik sisteme, devlete ve hükümete yönelik eleştirilerimiz olurdu. Evet hakkımızda sürekli davalar açılırdı, ama biz mahkemelerde de sistemi yargılamayı sürdürürdük. Ancak o dönemde bile bugün yaşanan şekilde cüretkâr ve bu kadar çirkin bir saldırıya muhatap kılındığımızı hatırlamıyoruz. O dönemlerde bile vakfımızı kapatma davası açılmamışken ilk kapatma davası da 2006 yılında AKP döneminde açılmıştı da mahkemeden dönmüştü. Darbe süreçlerinde bile İLKAV Cuma namazı polis tarafından basılmadı ve hutbe okuyan imam ile vaaz eden hoca hiçbir dönemde böyle apar topar gözaltına alınmadı.

Bugün bazı polis unsurlarında tam bir gözü dönmüşlük hâli yaşanıyor. Bu saldırgan sivil polislerin ve emniyette kötü sözler söyleyenlerin aynı zamanda "Reis" kelimesini kullanarak güç gösterisi yapmaları ne ifade ediyor? Hatta gözaltına alınan arkadaşlarımıza, o gün provokasyon amaçlı olarak vakfımıza gelip sonra da hakkımızda şikâyette bulunan sivil polislerin sin-kaflı küfürler etmelerinin, hakaret ederken İslam'ın kutsallarına bile küfredecek kadar ileri gitmelerinin, bu kadar da olmaz diye inandığımız boyutlara işaret etmesinden hareketle, acaba bu olayda Tayyip Erdoğan ve AKP'ye bürokratik alanda bir tuzak mı kuruluyor? sorusunu sormamıza yol açmıştır.

Gerek Konya'da Medrese kapatma, gerek Hibuttahrire uygulanan kitlesel gözaltı, gerekse İLKAV Cuma namazına baskın yapıp imamları gözaltına alma olayları tam bir çıldırmışlık hâli olarak dikkati çekiyor. Doğrudan Tayyip Erdoğan'a da hem dünyada hem de ahirette zarar vereceği, AKP'yi de zor duruma düşüreceği açık olan bu olayların tam da referandum öncesinde ardı ardına gerçekleştirilmiş olması, İçişleri Bakanlığını yakından takip edenlerin verdiği bilgiye göre sistematik biçimde artan doğal bir pratik olduğu şeklindedir. Buna rağmen hüsn-ü zan ederek acaba polis ve bürokrasideki Erdoğan ve AKP düşmanlarının kasıtlı bir eylemi olma ihtimali var mıdır? diye bir soruyu açık bırakmak istiyoruz. Bu sebeple, söz konusu çıldırmışlık hâlinin müsebbibi, başka güçler adına AKP ve Tayyip Erdoğan'a tuzak kurmak isteyen bazı gözü dönmüş provokatör polisler olabileceği ihtimaline binaen diyoruz ki, eğer yarın akşama kadar bu provokatörler yakalanıp hesabı sorulmaz ve kardeşlerimizden de özür dilenip serbest bırakılmazlarsa, bu olayın da, bundan sonra bu tür çıldırmışlık hallerinin tekrarının da faturasının doğrudan AKP iktidarına kesileceğini hatırlatmak istiyoruz. Çünkü bunun başka bir izahı kalmayacaktır.

Sayın Tayyip Erdoğan ve AKP Hükûmeti!

İktidara gelirken adalet ve özgürlük vadeden açıklamalarınızda diyordunuz ki, "Dicle kenarında otlayan bir kuzuyu kurt kapsa, Allah bunun hesabını benden sorar hassasiyeti içinde olacağız." Biz de diyoruz ki; "Sayın Tayyip Erdoğan! Dicle kenarında bir kuzuyu kurt kapmasını bırakın, sizin polisleriniz başkentinizin ortasında Cuma namazını basıp imamı kapıyorlar, bu zorbalığa müdahale etmeyecek misiniz? Özgürlük vaadiniz sadece size destek olanlara ve arkasında emperyalist ülkelerin desteği olanlara mı? Bizi sahipsiz mi sandınız? Kolayca ezip sindirebileceğinizi ve susturabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Böyle düşünüyorsanız, Allah'ın izniyle çok yanıldığınız göreceksiniz. Bizim sahibimiz ve yardımcımız Allah'tır. En şedit darbe süreçleri bile bizi sindiremedi, zulme boyun eğdiremedi, inşaAllah bunu siz de başaramayacaksınız. Yıllardır tekrar ettiğimiz şudur: Bizler sizin destekçiniz de, şahsi düşmanınızda değiliz. Sürekli ifade ettik ve "Size olan muhalefetimiz şahsınıza yönelik düşmanlığımızdan değil, Allah'a olan dostluğumuzdan ve teslimiyetimizdendir" dedik. Sadece Allah rızası için, sizin yanlışlarınıza, Hak ile bâtılı karıştırıp Hak diye takdim etmenize, böylece İslam'ı tahrif etmenize karşıyız. Laik sisteminize, laik politikalarınıza, adaletsizliklerinize muhalifiz. İnşaAllah böyle olmaya, tevhidi daveti yaymaya ve İslami bir toplumsal değişime vesile olma çabalarımızı sürdürmeye de her şeye rağmen devam edeceğiz. Böyle olduğumuzda, yani kendimiz olarak kaldığımızda, size uyumlu hale gelmediğimiz için bize özgürlük ve hayat hakkı tanımayacağınızı mı söylemek istiyorsunuz? Vallahi buna rağmen bedeli neyse ödemeye hazırız, ama biz böyle muhalif kalmak, tevhidî akîde ve adalet ölçülerimizden taviz vermeden yaşamak ve böyle ölmek istiyoruz.

Şiddete başvurmadan Kur'an ve sünnet ölçüleri içinde İslam'ın mesajını yaymaktan ve toplumsal sorunlar hakkında bu ölçülere dayalı görüş ve düşüncelerimizi açıklamaktan başka bir şey yapmayan vakfımızı polislerinizin neden bastığını ve arkadaşlarımızı neden gözaltına aldıklarını, bilgisayarlarımıza, evraklarımıza neden el koyduklarını açıklamanızı bekliyoruz. Arkadaşlarımızın evlerini basıp neden zulmedildiğini, yılların şiddetten uzak ilmi çalışma merkezine ve kadrolarına neden terörist muamelesi yapıldığını bize açıklamak ve bu büyük zulmü önleyerek özür dilemek sorumluluğunuzu yerine getirmez ve bu zulmü yapanlardan hesap sorma görevinizi yapmazsanız, bırakın Dicle kenarındaki kuzuyu korumayı, başkentinizdeki Müslümanların, vadettiğiniz özgürlüklerini bile koruyamayacaksınız demektir. Bu durumda dünyada da ahirette de sizden ve AKP hükûmeti ile bürokratlarınızdan davacıyız, sizi Rabbimize şikâyet ediyoruz. İyi ki ahiret ve hesap var. Hayat sadece dünyadan ibaret değil. 11. 03. 2017.

İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı Başkanı
Mehmet PAMAK

*

Not: Şimdi de şahsen Emniyet yetkililerine sesleniyorum: İLKAV Başkanı olarak Hutbede okunan söz konusu kamuoyu açıklamasını ben yazdım. Asla suç unsuru yoktur ve tamamen adil şahidlik sorumluluğumuzun gereğidir. Buna rağmen, aramızdaki inanç ve değer farkı sebebiyle eğer suç olduğunu iddia edip bir suçlu arıyorsanız, hem Vakfımızın Başkanı hem de açıklamayı yazan olarak suçumu(!) kabul ediyorum ve o aradığınız suçlu(!) benim demek üzere 13. 03. 2017 günü Saat 11.00'de TEM şubesine gelip teslim olacağım. Haksız yere gözaltına alıp zulmettiğiniz kardeşlerimizi bırakın beni alın ve yargılayın, ama beni yargılarken yargılanmayı da göze alın.

Kaynak: İLKAV

Basın Açıklaması Haberleri

Devrik Esed yönetimi hakkında İstanbul'da suç duyurusunda bulunuldu
İmam Buhari Vakfı: Halep'in fethi mübarek olsun!
53 STK'dan ortak proje: Kriz bölgeleri için tek havuz oluşturulacak
"İşgalci İsrail’in spor takımları turnuvalardan men edilsin!"
Türkiye’nin göç raporu yayınlandı