HAKSÖZ HABER
İlim sahibi olmanın getirisi bilginin ahlaki sorumluluğunu üstlenmekten geçiyor. Ebu Hanife bu sebeple İmam-ı Azam olabilmiştir. Bildikleri kadar yaptıklarıyla da tutarlılık içinde olan Ebu Hanife’ye Müslüman gelenek gereken saygıyı her daim gösterecektir.
Müslümanlar sadece bildikleriyle değil yaptıklarıyla da hesaba çekileceklerinin farkında olması gereken insanlardır. Hatta yaptıklarımız hareket noktamızın ne olduğu çok önemli olmakla birlikte asıl belirleyici olan husustur. Bir insanın kalbinden gerçek anlamda geçen şeyin ne olduğunu bilemeyeceğimize göre ne yaptığına göre onun hakkında bir fikir sahibi olabiliriz.
10 Kasım’da Selçuk Üniversitesi İlahiyat hocalarından Hüseyin Gökalp’in ortaya koyduğu onurlu tavır sol ve sağ Kemalistleri çılgına çevirdi. Sağcı çeteler kendilerine yakışır şekilde hakaret ve şiddetle hocanın sesini bastırmaya çalışırken Cumhuriyet ve Sözcü ise sistematik olarak hocayı hedef göstermeye devam ediyor!
Bu ikisi kesim kendisinden beklenen tavrı gösterirken işin bir de ilahiyatçı akademisyen boyutu vardı. Tabi ki ilahiyatçıların çok büyük bir kısmı olan biten karşısında -yine- sessizliği tercih ederken kimisi de bir şeyler söyledi ancak keşke sessiz kalsaydı!. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde felsefe üzerine çalışmalar yapan İbrahim Maraş berbat bir üslupla Hüseyin Gökalp'i kendince şikâyet ediyor.
İzzeti ve şerefi İslam düşmanlarının yanında arayanlar hüsrana uğramaya mecburdurlar. Dünyalık için şerefini iki paralık etmeyenler ise dünyada ve şüphesiz ahirette bunun karşılığını göreceklerdir. Bu 10 Kasım’da yaşananlar yani muhafazakarların içler acısı hali İslami hassasiyet sahibi olanlara çok ağır geldi. Ancak Hüseyin Gökalp’in paylaşımına gösterilen olumlu ve olumsuz tepkiler safların ayrışması açısından oldukça verimli bir netice ortaya çıkarttı!
İlim sahibi olanlarla sisteme eklemlenmiş ve onun emirlerine göre hareket eden Kemalist ilahiyatçıların arasındaki fark ayan beyan ortaya çıkmıştır. Allah’ın istediği şekilde tavır geliştirmekle zorbaca bir sistemin aparatlığına soyunmak arasında muazzam bir fark var muhakkak. Tıpkı şerefli olmakla olmamak arasındaki nitelik farkı gibi…
İncelememizin girişinde Ebu Hanife’den bahsetmemiz onun hem ilmi çabaları hem de bir dava eri olarak zalimlere karşı koyuşundan ileri geliyor. Müslümanlar bu sebeple ona İmam-ı Azam diyorlar. Zalimlerden yana taraf tutan bilgi sahiplerini hatırlayan bile yok! Bundan yıllar sonra İbrahim Maraş’ı kim hatırlayacak? Hatırlasa bile hayırla yad edecek mi?
Onlar, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost ve sırdaş ediniyorlar. Yoksa onlar kâfirlerin yanında izzet, şeref ve kuvvet mi arıyorlar? Boşuna aramasınlar. Çünkü izzet, şeref ve kuvvet tamamiyle Allah’a aittir. (Nisa-139)