İktidar Medyasının Osman Kavala Davası ile İmtihanı!

Osman Kavala’nın gözaltına alınmasının akabinde konuyla ilgili iktidar yanlısı medyada çıkan haberleri irdeleyen Alper Görmüş, söz konusu medya tarafından Kavala hakkındaki davaya ilişkin servis edilen “delillerin” epey zayıf olduğunu vurguluyor.

Serbestiyet sitesindeki yazısında Alper Görmüş, iktidar yanlısı medyanın Osman Kavala davasındaki tutumlarını inceliyor.

06.09.2018 tarihinde “Bir İmam-Cemaat Öyküsü: İktidar Medyasının Osman Kavala Marifetleri” başlığıyla yayımlanan yazının ilgili kısmını aynen aktarıyoruz:

Sabah gazetesinin işadamı ve sivil toplum aktivisti Osman Kavala’nın soruşturma dosyasından sızdırılan bazı bilgiler üzerinden kotardığı manipülatif haberi ele aldığım 3 Eylül tarihli yazımın sonunda belirttiğim gibi, konuya devam ediyorum...

Bugünkü yazıda Sabah dahil, iktidar medyasının Kavala ile ilgili öbür manipülatif haberlerini ele alacağım.

Sabah gazetesinin, Türkiye Açık Toplum Vakfı’nın yönetim kurulu üyesi olan Osman Kavala’nın, vakfın merkeziyle ve başka ülkelerdeki şubeleriyle ‘ilişkisini’ nasıl ‘itiraf ettiğini’ anlatan haberi hakikaten evlere şenlik bir haberdi. O kadar ki, Sabah’çılar bir adım daha atsalar, “Açık Toplum Vakfı’nın yönetim kurulu üyesi Osman Kavala Açık Toplum Vakfı’yla ilişkisini itiraf etti” gibi tümden absürd bir habere imza atmaları işten bile değilmiş. (Abarttığımı düşünenler, 3 Eylül tarihli yazımı gözden geçirebilirler.)

(Tıklayın: Osman Kavala Davası ve Sabah Gazetesinin Hal-i Pür Melali)

(...)

Neyse... Sıra geldi Sabah ve öteki iktidar yanlısı gazetelerin 17 Ekim 2017’deki gözaltı kararından bu yana Osman Kavala ile ilgili olarak sergiledikleri gazetecilik performanslarını topluca ele almaya...

Her ‘terörist faaliyet’in altından o çıkıyor!

Soruşturma dosyasından iktidar yanlısı basına sızdırılan haberlere bakarsak, Osman Kavala’ya isnat edilen suçlar başlıca üç başlık altında toplanıyor:

Birincisi: Osman Kavala’nın Gezi olaylarının organizatörlerinden biri olduğu öne sürülüyor, bu varsayım üzerinden de “Fethullahçı Terör Örgütü – FETÖ” ile bağlantı içinde olmakla suçlanıyor.

İkincisi: Osman Kavala, 15 Temmuz 2016’da, yani darbe girişiminin olduğu gün Büyükada Splendid Otel’de düzenlenen toplantıya katılan Henri Barkey ile tanışıklığı ve teması üzerinden 15 Temmuz darbesiyle ilişkilendiriliyor.

Üçüncüsü: Toplumca bilinen ve Kavala dışında yüzlerce başka kişiyle konuştuğu açık olan kişilerle görüştüğü gerekçe gösterilerek PKK ile bağlantılı olmakla suçlanıyor.

Şimdi bunlara sırasıyla bakalım...

Kavala, Gezi, FETÖ

2013’teki Gezi olayları, soruşturma dosyasında ‘darbe girişimi’ olarak değerlendiriliyor, Kavala da bu olayların organizatörlerinden biri olarak ‘darbe girişimi’ne katılmakla suçlanıyor.

Kavala’nın ‘organizatörlüğü’ne dair yegâne somut ‘delil’, iki Gezi eylemcisinin aralarında geçen bir telefon görüşmesinin kayıtları... Bu iki kişi, boya vs. almak için ihtiyaç duydukları parayı Kavala’dan isteyip istememe üzerine konuşuyorlar. Hepsi bu kadar. Kavala’nın bu kişilerle temasını gösteren herhangi bir veri yok.

Önemli bir nokta da şu: Kavala’nın organizatörlerinden biri olmakla suçlandığı Gezi olaylarının ‘darbe suçu’yla bağlantısını kuran herhangi bir soruşturma yok ortada.

Dahası da var: Gezi’yi organize ettiklerini, gizlemek bir yana her fırsatta kabul eden Taksim Platformu’nun yöneticileri ve bu arada onların arasında bulunan oda temsilcileri hakkında açılan dava 24 Nisan 2015’te bütün sanıkların beraatiyle sonuçlandı.

Bu durumda, şayet iddianamede bu suçlama dile getirilirse, olaylardan beş yıl sonra Gezi eylemleri bir kez daha ‘darbe girişimi’ olarak adlandırılacak ve Osman Kavala bu darbe girişiminin yegâne organizatörü olarak suçlanacak demektir.

Bu noktada, Kavala’nın ‘FETÖ ile bağlantısı’ da kuruluyor: Gezi olaylarına ‘FETÖ’nün geniş bir biçimde katıldığı hükmüne varan bazı yargı kararlarına dayanarak, Kavala-FETÖ bağlantısına varılıyor.

Bu çerçevede öne çıkan bir gariplik de şu: Kavala ile Gezi olaylarındaki ‘bağlantıyı’ kurmada kullanılan delilleri toplayan polis ve savcılar daha sonra yürütülen ‘FETÖ’ soruşturmalarının zanlısı ya da sanığı oldular. Yani bu durumda Osman Kavala, kendisini suçlayan delilleri toplayan polis ve savcılarla birlikte Gezi kalkışmasını örgütlemiş oluyor ki, burada büyük bir mantıksızlığın olduğu muhakkak.

Kavala ve 15 Temmuz darbesi

Osman Kavala’ya yönelik ikinci suçlama, onun 15 Temmuz 2016’daki darbede de parmağının olduğu yönünde...

Bu suçlama, Büyükada’daki Splendid Otel’de o gün başlayıp ertesi gün de devam etmesi planlanan İran konulu bir toplantının katılımcılarından biri olan Henri Barkey’in Kavala ile tanışıklığı ve darbeden sonra ‘teması’ üzerinden kuruluyor. Henri Barkey ABD’deki Wilson Center adlı düşünce kuruluşunun o tarihteki yöneticilerinden biri...

Polis, o toplantı ve Henri Barkey ile 15 Temmuz darbe girişimi arasında doğrudan bir bağ kuruyor ve oradan kalkarak da Kavala’nın Barkey ile darbe sonrasındaki ‘temas’ların ‘suç delili’ olduğunu öne sürüyor; 15 Temmuz darbesine katılma suçunun delili...

Dikkatinizden kaçmamıştır, ‘temas’ sözcüğünü, geçtiği her yerde tırnak içinde kullandım. Böyle kullandım, çünkü polisin Kavala ile Barkey arasındaki ‘temas’ın delili olarak gösterdiği şeyler inandırıcı olmaktan çok uzak.

Başlıca iki delil öne sürülüyor: Bunlardan birincisinde, darbe girişiminden üç gün sonra Kavala ile Barkey’in Karaköy’de bir lokantada ‘buluşması’na atıf yapılıyor. İktidar basını buna ‘buluşma’ diyor ama, gerçekte olan, Kavala’nın yıllardır tanıştığı bu kişiyle selamlaşması ve ayrı masalara oturmasından ibaret... Kavala olayı böyle anlatıyor.

Kavala’nın gözaltı kararından sonra ortaya çıktı ki, polis onu yıllardır takip ediyor ve her hareketini izliyormuş. Dolayısıyla, lokantadaki ‘buluşma’ Kavala’nın anlattığından fazlasını ihtiva ediyor olsaydı, ortaya neler sürülürdü, neler...

İkinci ‘delil’ bundan da sefil... Polis, Kavala ile bazı tanıdık ve akrabalarının kullandıkları cep telefonları ile Henri Barkey’in cep telefonunun aynı baz istasyonundan sinyal verdiği bilgisini kayıtlara geçirince, iktidar basınına gün doğdu. Bu sinyallerin, Barkey ile Kavala arasında saatlerce süren telefon görüşmelerinin ‘delili’ olduğunu öne sürdüler ve bu çarpık ‘bilgi’ üzerinden büyük bir yaygara kopardılar. Bu mide bulandırıcı çarpıtmanın içyüzünü öğrenmek için Yıldıray Oğur’un birkaç gün önce Karar’da ve ardından Serbestiyet’te yayımlanan şu yazısına bakılabilir:

http://www.serbestiyet.com/yazarlar/yildiray-ogur/ayni-bazdan-sinyal-vermisiz-biz-847360

Bu suçlama, Kavala’nın “Gezi’nin organizatörü” olarak suçlanmasındaki defoya benzer bir defo taşıyor... Nasıl ki orada gerçek organizatörlere ‘darbe girişimi’ suçlaması yöneltilmediyse, Splendid Otel’deki toplantıya katılan Türk akademisyenlerden hiçbirine karşı da böyle bir suçlama yöneltilmedi. Henri Barkey hakkındaki tutuklama kararı ise Kavala’nın tutuklanmasından 10 gün sonra geldi. Yani Kavala tutuklanana kadar ortada Splendid Otel’deki toplantının 15 Temmuz darbesiyle ilişkisini kuran hiçbir hukuki girişim yoktu.

Kavala-PKK bağlantısı

Bu ‘bağlantı’yı da Anadolu Ajansı’nın 6 Nisan 2018’de abonelerine geçtiği “Kavala ve Barkey’in PKK’lılarla irtibatı tespit edildi” başlıklı haberden öğrendik.

Haberin spotu mahiyetindeki cümle aynen şöyleydi:

“Tutuklu iş adamı Osman Kavala ile yakalama kararı bulunan Henri Barkey'in 15 Temmuz darbe girişiminin hemen öncesinde terör örgütü PKK'dan işlem yapılan şahıslar ile irtibatı tespit edildi.”

Haber, bu “şahıslar”ın kim olduğunun açıklandığı satırlardan itibaren çökmeye başlıyor. Çünkü habere göre bu kişiler, “Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Fırat Anlı ile PKK/KCK terör örgütü adına faaliyette bulunmak amacıyla kurulan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) delegesi Şeyhmus Diken”dir.

Osman Kavala, işte bu kişilerle görüştüğü için “PKK ile irtibatı tespit edilmiş”tir.

Bu ‘delil’ de ‘aynı baz istasyonundan sinyal verme’ deliline benziyor: Kimbilir daha kaç bin kişinin cep telefonu Barkey’in cep telefonuyla aynı baz istasyonundan sinyal vermiştir! Keza kimbilir kaç bin kişi, Fırat Anlı ve Şeyhmus Diken’le görüşmüştür!

İşte ‘deliller’ böyle...

Şayet polis şimdiye kadar pek karşılaşmadığımız bir halkla ilişkiler taktiği uygulamıyorsa, yani eldeki deliller bundan ibaretse ortaya çıkacak iddianame nasıl bir şey olacak, doğrusu çok merak ediyorum.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!