Ahmet Taşgetiren Karar'daki köşesinde iktidarın televizyon karşısında temsiliyetinin hangi boyutta sergilendiğine dikkat çektiği yazısı ile iktidarın geldiği hali yorumluyor.
"İktidar milletvekilleri ekranda tartışma programlarına çıkmıyor. Muhtemelen bir ilke kararı var.
İktidarın görüşleri ekrana ya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canlı yayınlanan konuşmaları ile ya da mesela Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik’in yine canlı yayınlanan sunumları ile geliyor.
Ömer Çelik’in sunumlarında soru-cevap bölümleri var. Bunlar gene de özgür soru sorma imkanı açısından bir değer taşıyor.
Ancak Erdoğan’ın konuşmaları “Ak Parti genel başkanı” olma vasfı, dolayısıyla diğer partilerle eşit paylaşım gereği göz ardı edilerek “Cumhurbaşkanı” sıfatının avantajı ile yayına veriliyor.
Bu noktada TV 5’in bir farklı uygulaması tartışmalara yol açtı. Çünkü Saadet eğilimli bu kanalın editörü Erdoğan’ın konuşmasını bir yerde kesti, normal haberlere geçti, kesme gerekçesini de “Erdoğan Parti propagandası bölümüne geçti, kestik” tarzında açıkladı. Bu uygulama, “iktidar yanlısı olmadığını, tarafsız yayın yaptığını” iddia eden yayın kuruluşları için bile radikal bir duruş olarak değerlendirildi. Çünkü onlar için Erdoğan’ın konuşmalarını kesmek “cesaret meselesi” gibi algılanıyor.
Bir de Cumhurbaşkanı’nın birkaç tv kanalında birden yayınlanan soru-cevap niteliğindeki mülakatları var. Bunlar ise, daha çok soruların önceden tasarlanmış olmaları boyutuyla değerlendiriliyor.
Şunu da not edelim: Cumhur İttifakı’nın diğer unsuru, bir anlamda iktidarın diğer ortağı MHP de milletvekili seviyesinde ekran tartışmalarına katılmıyor.
Bunun dışında iktidar adına ekrana gazeteciler, eski Ak Parti milletvekilleri, ya da hukukçu, kamuoyu araştırmacısı vs çıkıyor.
Peki ekranda ne oluyor?
Olan şu:
Söz konusu kişilerin kişisel performansı her ne ise, iktidar onunla temsil ediliyor.
Agresiflikler, savunmalarındaki zaaf, muhakeme çarpıklığı, gündemi kaydırma çabaları hep hep iktidarı temsil ediyor.
Bu isimlerin Ak Parti cenahından seçilip seçilmedikleri konusunda farklı görüşler var. Oluşumuna iktidarın bizzat müdahale ettiği, bu sebeple “Havuz medyası” diye tanımlanan medya organlarına “makbul olan – olmayan kişiler” konusunda listeler verildiği bilgisi dolaşıyor. Ben mesela o isimlere baktığımda “Bu isimler Ak Parti’nin geldiği ideolojik çizgiyi de temsil ediyorsa tabanda muhafazakar hassasiyetle o partiyi canla başla savunanlara yazık” hissine kapılıyorum. Oysa farklı medya organlarında “muhafazakar camianın hassasiyetlerini bilen, gündemlerini bilen, geçim zorlukları dahil problemlerini – sancılarını bilen, çok daha liyakatli isimler bulmak mümkün. Şu andaki ekran isimleri kim tarafından hangi kriterlerle seçiliyor, anlamak kolay değil.
Bu arada şöyle ülke gündeminin tartışıldığı bir tv programına bakıldığında ortaya çıkan görüntüyü ele alırsak;
Bir yanda diyelim şu anın en sıcak konusu: Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı… Muhalefet partilerinin sözcüleri ya da iktidar cenahına mensup olmayan bir gazeteci, yazar vs. sayıp döküyor halkın çektiği sıkıntıları. Bugünün Türkiyesi’nde bunları sıralamak zor değil. Marketlerden, pazar yerlerinden, sokaklardan, sosyal medyadan dramatik görüntüler, akıyor, feryatlar yükseliyor. Onların bir bölümünü bile tartışma ortamına taşısanız, gündemi ısıtmaya yetiyor.
Şimdi iktidarı savunma niyetiyle oraya çıkarılmış kişi, “Tamam bütün bunlar var, evet halk ciddi zorluk yaşıyor, bundan en çok önemli bir kısmı Ak Parti’ye oy veren dar gelirli insanlar etkileniyor, Hükümet bunun farkında ve çareler arıyor” dese ve bıraksa bir türlü, hiç olmazsa gerçeği görebilme barajını aştığı düşünülebilir…
…. Ama dertler sıralandığında kalkıp “Ama iktidar da, dünyanın en büyük havaalanını yaptırdı, en büyük köprüsünü yaptırıyor, savunma sanayiinde şuralara gelindi, mavi vatanda böyle yapıldı, başörtüsünde de şu gerçekleştirildi vs…” türü konuşmaya başladığında, ekran karşısındaki insanlar “İşte gündem saptırma başladı” tepkisini vermekten kurtulamıyor.
Geçim zorluğunu yaşayan milyonlar köprüden, yoldan önce çocuklarının karnının nasıl doyacağını, okula giderken ayağına ne giyeceğini düşünüyor çünkü. Hele bir de geçmediği köprüye para ödediğini düşündüğünde çıldırıyor. Muhalefet bunları istismar mı ediyor? Ne denir: Sizler istismar etmeyin de gerçeği söyleyin. Geçim zorluğu ıstırabının karşısına yolları, köprüleri, hastaneleri, başörtüsüne özgürlüğü koyduğunuzda, onların değerini de indirgiyorsunuz.
“Söylem üstünlüğü muhalefete geçti” gibi bir değerlendirme dolaşıyor son zamanlarda; hem de iktidara yakın sütunlarda. Ben bir ara “Ak Parti ahlaki üstünlüğünü kaybetti” diye yazmıştım. Böyle böyle gelindi bu noktalara. Ekrandaki sınav, artık düzeltilemeyecek bir durumun göstergesi ise, insanın içinden “yazık oldu misyona” demekten başka cümle çıkmıyor. Ne dersiniz, yazık olmadı mı? Neyin göstergesi o ekran bunalımı?"