İklim Değişir Kürdistan Olur

KENAN ALPAY

Başbakan Erdoğan, Diyarbakır’da hemen yanı başındaki Mesud Barzani ve Şivan Perver ile geleceğe dair nasıl bir Türkiye ve bölge mesajı verdi acaba? Mevcut tabloyu hazırlayana süreci takip edenlerin soruyu elbette ki “Türkiye ve bölgenin geleceği bağlamında” diye sorması icap ediyor.

Sadece Diyarbakır halkının değil bütün bir Türkiye’nin ve geniş anlamda İslam coğrafyasının şahit olduğu gelişme şudur: İnkâr ve asimilasyon merkezli Türk ulus devleti yani Batı’nın taşeronu Kemalist ideoloji ve kadroların tasfiye siyasetinde yeni ve çok güçlü bir hamle daha yapıldı. Kendisini İslami ve etnik/Kürt kimliği tasfiye etmek üzere her dönem ve şartta tekrar tekrar üreten bürokratik oligarşiye karşı insani ve adaletli olanın ikamesi adına anlamlı ve sarsıcı bir darbe indirildi. Böylece geniş toplum kesimlerinin ümidi ve sevincini büyüten karamsarlık ve hüznünü azaltan geniş bir yol açıldı.

Kürt Sorunu/Kürt Yorumu

Her ne yaparsa yapsın Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorunun halli yönünde atacağı adımları itibarsızlaştırmaya, önemsizleştirmeye ama daha önemlisi bir kötülük ve tuzak olarak lanse etmeye hazır bir ideolojik ve sınıfsal şartlanmışlıkla karşı karşıya olduğu aşikâr. Çünkü Kürt sorununun merkezinde Türkçü/Atatürkçü ideoloji ve iktidar sınıflarının yol çatığı ağır tahribatı görmezden gelerek, çözümü her ne olursa olsun İslami değerlere ve Müslümanlara daha fazla saldırmakta bulanlar sadece ulusalcılar değil.

En az ulusalcılar kadar sol-sosyalist ve sol-liberal çevreler de Açılım Süreci’nde dindar-İslami kimliği dolayısıyla laik-ulusalcı karakter ve siyaset tarzından hiç hazzetmeyen Başbakan Erdoğan’ı öncelikli düşman konseptinde değerlendirdiler. Çünkü Türk ve Kürt ulusal kimlik ve siyaset tarzıyla güçlü akrabalık bağları bu çevreler nihayetinde etnik olanı fıtri/dini olandan ayrıştırıp seküler kimliğin merkezine oturtmak gibi bir hedefin peşinde koşuyorlar.

Kürt kimliği dinden arındığı ve egemen uluslar arası işleyişin parçası olduğu kadar muteber sayılırken İslami kimliğine sahip çıktığı oranda gericilik ve terörle özdeş kılınıyordu. PKK-BDP veya PYD-PJAK çizgisi Kürtlüğün öz ve biricik temsilcisi olarak lanse edilirken temel kaygı Türkçü-Atatürkçü despotizmle hesaplaşmak değil tersine onunla olabildiğince paralelleşip İslami-dini olanı tasfiyede güç temerküz etmekti. Fakat uzun bir dönem belirleyici olarak işleyen bu entelektüel-siyasal mekanizma Kürt açılımı süreciyle beraber ama özellikle de Öcalan’ın Newroz Mesajıyla birlikte kendi kurduğu tuzağa düşmüştür.

Daha Mesud Barzani ve Şivan Perver’in ziyaretlerinin bir gün öncesine kadar hem onları hem de Başbakan Erdoğan’ı tehdit eden, basit bir şov yapmak üzere Diyarbakır’a geleceklerini iddia eden, PKK-BDP’nin rızası olmadan Kürt halkının hiçbir girişime onay vermeyeceğini iddia edenler ne yaptılar?

Belki Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk, Hasip Kaplan, Gültan Kışanak ortalıkta görünmediler ama Ahmet Türk, Altan Tan, Sırrı Sakık, Osman Baydemir gibi sembol isimler Diyarbakır Belediye’sindeki karşılamada Başbakan Erdoğan’ın karşısında ağızları kulaklarına varıncaya kadar gülmeye mecbur hissediyorlardı kendilerini. Başbakan Erdoğan’ın Barzani ve Perver’le birlikte gelişini ne engelleyebildiler ne boykota güç yetirebildiler ne de kıyısından köşesinden olsun bu programa katılmaktan imtina edebildiler.

Kemalist Yüzyıl Projesi Çöpe

Çünkü kat edilen mesafe Kandil’den gelecek tehdit mesajlarıyla veya provokatif birkaç saldırıyla sabote edilemeyecek kadar güç ve itibar kazanmıştı kamuoyunda. Kürt sorununun tanımı Türk ulusalcılarının Kürt kimliğinin normalleştirilmesi süreci de sol-liberal çevrelerin tekelinde kurtarıldıkça çatışma duruyor, gerilim düşüyor ve kardeşlik iklimine giden yol daha bir aydınlanıyor ve genişliyordu.

Ergenekon ve Balyoz cuntalarının topluma en ağır bedeller ödettirmeyi göze alarak hayata geçirecekleri ütopyaları neydi?

Elbette ki Kemalist Yüzyıl Projesi’ydi. Uzun yıllar önce ülkeyi terk etmeye zorladıkları Şivan Perver ile Meclis kürsüsünden yaka paça indirip hücreye tıktıkları Leyla Zana ve sürekli olarak bir aşağılama sıfatı olarak kullandıkları ‘peşmergebaşı’ sıfatıyla andıkları Mesud Barzani nerede ve kiminle buluştu? Olağan üstü hal, bombalı saldırı, faili meçhul cinayet, işkence vb. daha bir dizi çirkin zulümlerle birlikte anılan Diyarbakır’da ve üstelik de “muhtar bile olamaz” diye lanse edilen şimdinin Başbakanı Erdoğan ile buluştular.

Kemalist Solla el ele veren sol liberallerin “Ankaralılaşmak”la yaftaladığı, sadece otoriter değil aynı zamanda totaliter despotizme gidişatın önünü açmakla suçlayıp itibarsızlaştırmaya çalıştıkları Başbakan Erdoğan, bu kez Diyarbakır’da “yeminli muhalefetin” hepsini bir kez daha ters köşeye yatırıyordu. Şaşkınlık duydukları meseleyi Başbakan’ın ilk kez ve iki kez üst üste “Kürdistan” ifadesini kullanmış olmasına indirgiyormuş gibi rol yaparak geçiştirmeye çalışanlar en kestirmeden ifadesiyle bir kez daha süreci sabote maksatlı analizleriyle bir kez daha açığa düştüler.

Ankaralılaşmak gibi uyduruk kavramsallaştırmalarla adalet ve özgürlük için sol-liberal rehberlerin öncülük ettiği yol haritasından gayrı hemen her yolu özellikle de İslamla bağlantılı yolları muzır sayan Ak Saçlı Liberallerin Gezi Olaylarından itibaren daha sık tekrarladığı kehanetler bu kez Diyarbakır surları önünde toplanan insanların yüzlerindeki tebessümlerle açıkça reddedildi, zemmedildi. Diyarbakır halkının gülümsüyor çünkü ümitlerini büyütmek için şimdi önünde daha büyük ve güçlü imkanlar var. Ancak bu anlamlı gülümseyiş ve ümitleniş sadece Diyarbakır’ı değil hepimiz için hayra ve güzelliğe kapı açıyor.

Kardeşi kardeşe silah çekmeye zorlayan, resmi ideoloji ve devlet sınıflarının bekası uğruna halka her türlü zulmü reva görenleri tarihin çöp sepetine atmanın vakti çoktan geldi. İşte İklim DeğiştiHaydi gülümse Diyarbekir, haydi Kürdistan gülümse! Bizden kıskanılıp gasp edilen gülümsemeyi fazlasıyla hak ettik çünkü.