"Modern eğitim" hiyerarşik, "geleneksel öğretim" dairevidir. Modern eğitimin mekânı (okul) resmi, geleneksel öğretimin kurumları (medrese, tekke, zaviye, mahalle hocaları, mescitlerde sütun dipleri vs.) sivildir.
Okulun devlete ait veya özel olması onun mahiyetteki resmi karakterini değiştirmez. Okul dikey yol takip ederek eğitir, bilgiyi üstten empoze eder, geleneksel öğretim ise bilgiyi dairevi tarzda sohbet halkasında müzakereyle aktarır.
Okul, cumhuriyetin (modernitenin) öngördüğü yeni insan tipini "eğiterek yaratma"yı hedefler, geleneksel öğretim, insandaki manevi-entelektüel potansiyelleri ve ahlaki normları aktif hale getirmeyi amaçlar. Kutsal kitaplar bile insanı elinden tutup hidayete götürmez, hidayet üzerinden Hakikat'e işaret eder, Hakikat Bilgisi ve Sevgisi'ni kazandırır, Doğru Yol'u gösterir. "Kendisinde şüphe olmayan Kitap takva sahiplerini doğru yola iletir" (2/Bakara, 2). Okul temeli pozitivizm olan bilimsel bilgileri birer inanç umdesi olarak çocukların zihnine zerkeder.
Geleneksel öğretimin modeli Hz. Peygamber (s.a.v)'in sohbet meclisidir. Meclis halka şeklinde kurulur, en büyük öğretici (muallim) sıfatıyla Hz. Peygamber'in oturduğu noktayı esas alırsak, öğrenciler -sahabeler, ilim talep eden talipler (talebeler)- sağında ve solunda sıralanır. Herkes hem muallimin hem öğrencilerin yüzünü görür. Yeni bir bilgi hasıl olduğunda bunun ruhlardaki etkisini halkada yer alanların yüzüne bakarak hemen anlayabilirsiniz. Sadece kelimeler değil, sohbete katılanların yüz ifadeleri, reflekssiz tepkileri öğrenme sürecine katılır, hatta Abdullah ibn Mübarek'in dediği gibi "bazen susmak müzakereye katılmak"tır. Bu sadece halka şeklindeki sohbet meclislerinde olur. Bu yönüyle geleneksel sohbet yöntemi müzakereci, modern okul sistemi otoriter ve emredicidir.
Tarih boyunca mahalle mektepleri, hocaların dersleri ve ana çerçeveleri itibariyle medreseler bu yöntemi takip ettiler. Sistemde öğrenci hocasını, hoca öğrencisini seçme özgürlüğüne sahiptir. Bilgi sivil olduğu gibi, kurum da sivildir, devletlerin ve siyasi iktidarların müdahalelerinden azami ölçülerde uzak ve özerk olarak gerçekleşir. Devletin müfredat programını belirleme yetkisi yoktur, müfredatı sivil vakıflar tayin ve tespit eder; devlet kurumsal olarak müessesenin fiziki standartlara uygun olup olmadığını denetler sadece. Bu elbette siyasilerin sürece karışmadıkları anlamına gelmiyor, karıştıkları oranda öğretim yozlaşmış, sonunda sistem de kuruyup çölleşmiştir.
Okul düzeni kışla düzenidir. Sabahleyin erkenden gencecik çocuklar sırtlarında yaklaşık 7 kilo ağırlığında çantalarıyla okula seferber olurlar. Sabah 6'da askerler de "ictima" yapar, toplanır. Okul bahçesinde çocuklara düzgün saflar halinde "andımız" okutulup yüksek sesle devlete bağlılık yemini yaptırılır. Nizami olarak sınıflara girerler. Öğretmen gelir, komutan girmiş gibi herkes ayağa kalkar, "Günaydın çocuklar" komutuna "Günaydın öğretmenim" cevabı verilir. Öğretmenin masası birkaç santim sınıfın zemininden yüksektir. Öğrencileri süzer, amirane bakar. Öğrenciler birbirlerinin yüzlerini görmez, çünkü öğretmene bakacak şekilde dizilmişlerdir.
Geleneksel öğretimde resmi kıyafet (üniforma, önlük) yoktur. Okulun resmi kıyafeti var, bu dolaylı bir eğitim işlemidir. Üç temel ders var ki, balmumu halindeki öğrenciyi özel işlemden geçirmeye matuf olarak geçen yüzyılda düşünülmüştür: "İnkılap tarihi", resmi ideolojiyi aktarır; "Beden Eğitimi" "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" ilkesinden hareketle öğrenciyi izci -büyüyünce ideolojik asker- yetiştirir; "Müzik", ulus devletin ulusal marşını ve diğer marşları düzgün okumalarını sağlar. Bizim zamanımızda hafta boyunca okul dışında da şapka giyme mecburiyeti vardı.
Kastım "geleneksel eğitime dönelim" fikrini ima etmek değildir; ama nasıl sıkı markaj ve insana karşı bir okul sisteminde "eğitim" adı verilen özel bir işlemden geçirildiğimizi anlamak için bu mukayese gereklidir. Belki gelecek için bir perspektif verir. Ivan Illich, "Okulsuz Toplum" kitabında insanın özgürleşmesi için "toplumun okulsuzlaştırılması" gerektiğini söyler.
ZAMAN