Doç. Dr. Turhan Kaçar'ın önceki gün bu sütunlarda yayımlanan 'Katoliklerle Ortodoksların ayrılığı' başlıklı yazısı, iki kilisenin yollarını ayıran dinsel ve tarihsel olayları ayrıntıları ile anlattıktan sonra "arkalarında tarihin bu kadar ağır yükü olan Papa'nın ve Patrik'in bütün bu farklılıkları bir yana bırakıp, bu ziyaret sayesinde aralarındaki yaraları kapatarak kiliselerini birleştireceğini düşünmek, en hafifinden bu iki kilisenin tarihini anlamamaktır" diye bitiyordu.
Gerçekten de, Papa XVI. Benediktus'un yaklaşık 900 yıllık bir ayrılığa son vermekte başarılı olup olamayacağını söylemek kehanet olur, ama söz konusu dönemde, Katolik ve Ortodoks kiliseleri pek çok kez birleşmeye çalışmış ve hepsinde de başarısız olmuşlardı. Bu çabaların ortak noktası, teklifin hep kendini şu veya bu güç karşısında tehdit altında hisseden Bizans imparatorlarından gelmesi, Bizans Kilisesi'nin ve Papalığın ise hep gönülsüz olması idi. Yani birleşme çabaları esasında teolojik temelde değil, siyasi temelde yürümüştü.
İlk girişim
İlk barışma girişimi, Bizans imparatoru I. Aleksios Komnenos'un Konstantinopolis'i tehdit eden Selçuklular ve Peçeneklere karşı yardım talep etmek için, 1089'da Papa II. Urbanus'a bir mektup yazmasıyla başladı. Aleksios'un bir diğer amacı da Papalıkla iyi ilişkiler kurarak, ufukta görünen Haçlı Seferlerinin imparatorluğa zarar vermesini önlemekti. Ancak, Papalık bu ricaları yerine getirmediği gibi, 1096'da belkemiğini çapulcuların oluşturduğu bir Haçlı ordusu başkent çevresini yağmalayarak Anadolu'ya geçti.
Yaklaşan yeni bir Haçlı tehdidini savuşturmak isteyen yeni imparator II. İoannes Komnenos da 1141'de Papa II. İnnocentus'a bir mektup yazdı. Mektubunda dünyada iki kılıç olduğunu, bunlardan dünyevi olanın kendisi, ruhani olanın Papa olduğunu belirten İoannes, tek bir Roma imparatorluğu için iki kılıcın da aynı zamanda kullanılması gerektiğini söylüyordu. Ancak, Bizans, Normanların baskısı yüzünden İtalya yarımadasından çekilmek zorunda kaldığında, "dünyevi kılıcın gücü" zayıfladığı için teklif ciddiye alınmadı ancak yeni Papa III. Eugenus'un gayretleri ile toplanan II. Haçlı Seferi orduları 1147'de Konstantinopolis'e vardıklarında büyük itibarla karşılandılar. Hatta, Haçlı komutanlarından Alman İmparatoru Konrad'ın kardeşi ile imparatorun yeğeni Teodora'nın evlenmesine bile karar verildi. Ancak bir yıl sonra Haçlı orduları Şam önünde acı bir yenilgiye uğrayınca Avrupalılar, faturayı, "düğün bahanesi ile Konrad'ı Konstantinopolis'te alıkoyan" Bizans'a kestiler.
Büyük yağma
1202 yılında IV. Haçlı Seferi için Venedik'te toplanan Haçlı liderlerine Bizans tahtının vârislerinden Aleksios bir mektup yazıp kendisini tahta çıkarmaları halinde Haçlıların Venediklilere olan borçlarını ödemeyi ve Mısır seferi için 10 bin kişilik bir Bizans ordusu vermeyi vaat ettiğinde sonucu önceden kestirmiş miydi bilmiyoruz ama daveti alan Haçlılar şehrin önünde boy gösterdiklerinde Bizans kilisesi teslim olmaya şiddetle karşı çıktığı için iş savaşa döküldü ve başkent insanlık tarihinin gördüğü en büyük yağmalardan birine sahne oldu. Bütün kiliseler, manastırlar, saraylar, kütüphaneler yağmalandı. Kutsal emanetler, değerli eserler, ikonlar, heykeller yakıldı ya da çalındı. Ayasofya'ya Haçlılar atlarıyla daldılar, baştan aşağı tahrip ettikten sonra Katolik kilisesine çevirdiklerini ilan ettiler.
Bununla da yetinmeyen Haçlı orduları kadın-erkek, çocuk-yaşlı şehir halkını kılıçtan geçirdikten sonra 57 yıl sürecek egemenliklerini kurdular.
Ve bu dönem, Bizans halkının belleğinde amansız bir Latin ve Katolik düşmanlığı olarak nakşedildi.
Konstantinopolis'in IV. Haçlı Seferi sonunda Latinlerin eline geçmesinden sonra, İznik'e sığınmak zorunda kalan Bizans imparatorlarından III. İonannes Dukas Vatatzes, 1254'te Papa IV. İnnocentus'a başvurarak, Papalığın Latin İmparatorluğu'ndan desteğini çekmesini rica etti ancak Papa'nın şartı ağır oldu. Papa, Bizans Kilisesi'nin bağımsızlık iddiasından vazgeçmesini istiyordu. Ancak o sıralarda Latin İmparatorluğu'nun yıkılmak üzere olduğuna dair emarelerin ortaya çıkması, İonannes'in verilecek tavizlerin beklenen karşılığa değmeyeceğini düşünmesine yol açtı ve birleşme talebi ateşini yitirdi.
Paleologos dönemi
İki kilisenin birleşmesi konusundaki en önemli girişim Paleologos hanedanı döneminde yaşandı. Latin İmparatorluğu'nu yendikten sonra bile Latinlerle ilişkiyi iyi tutmayı amaçlayan VIII. Mihael Paleologos, Sırp ve Arnavut desteğini arkasına alarak Bizans'ı işgale hazırlanan Anjou'lu Charles'ı durdurmak için yeniden kiliselerin birleşmesi formülüne sarıldı. Aralıksız süren görüşmeler sonunda, 7 Mayıs-16 Temmuz 1274 tarihlerinde toplanan Lyon Konsili'nde kısmi bir barışma anlaşması imzaladı. Bu anlaşma sayesinde Charles ve müttefiki Venedikliler Bizans'la bir mütarekeye zorlanarak işgal tehlikesi savuşturuldu ancak, Bizans kilisesi bu olaya çok kızmıştı.
Mihael'in birlik aleyhtarı çevrelere karşı yürüttüğü acımasız tasfiye hareketi imparatorluk ailesi içinde bile bölünmeye yol açtı. İmparatorun kız kardeşi İrene Bulgaristan'ı imparatora karşı mücadelenin merkezi haline getirdi. Diğer prensler ise Yunanistan topraklarını adeta Charles'a hediye ettiler. Hatta 1278'de, Teselya prensi İonannes, Ortodoks Greklerin başına geçerek Mihael'i sapkın ilan eden bir konsil bile topladı.
1281'de IV. Martinus'un Papa olmasıyla Lyon'da imzalanan zoraki birlik anlaşması tehlikeye düştü. Yeni Papa, Anjou'lu Charles'in yanında saf tutunca Bizans imparatoru Mihael'in politikası iflas etti. Bizans tarafı ancak yeni imparator II. Andronikos, Lyon Konsili'ne katılan Bizans patriği II. Bekkos'u azledip, birlikten ayrıldığını ilan edince özgüvenini kazanmaya başladı. 1285 yılında Konstantinopolis'teki Blahernai Sarayı'nda toplanan konsilde Hz. İsa'nın 'oğul' niteliğini vurgulayan 'Filioque' (ve oğuldan) ifadesi üzerine yapılan uzlaştırıcı tartışmalar birlik girişimleri hanesine yazılabilirse de bu tarihten itibaren yaklaşık 45 sene herhangi çabada bulunulmadı. Ancak, 1333'de III. Andranikos, 1342'te V. İonannes Paleologos yeniden Papalığa boyun eğmek zorunda kaldılar, çünkü imparatorluk dört bir yandan Osmanlılar tarafından kuşatılmaya başlamıştı. 1355'te Papa'ya bir mektup yazarak küçük oğlunu Papalığa rehin verme karşılığında askeri yardım talebinde bulunan V. İonannes, bu teklifi ciddiye alınmayınca 1369 yılında kalkıp Roma'ya gitmiş, kişisel olarak Katolikliği kabul etmesine ve oğlunu da rehin bırakmasına rağmen birlik düşüncesini hayata geçirmeye muvaffak olamamıştı.
Osmanlı tehdidi
Birlik arayışları VIII. İoannes döneminde yeniden gündeme geldi. Her bunalımlı dönemde olduğu gibi yoğunlaşan Osmanlı akınları birlik yandaşları için uygun politik ortam sağlamıştı. 1422'de Konstantinopolis'in Osmanlılarca kuşatılması sırasında, henüz veliahtken Avrupa saraylarına gitmiş olan İoannes 1431 yılında yeni birlik görüşmelerini başlattı. Bu görüşmeler 1438-39 yıllarında veba salgını yüzünden iki ayrı şehirde tamamlanabilen Ferrera-Floransa Konsili'nde meyvesini verdi. Bizans Kilisesi, konsile imparatorun başkanlığındaki 32 metropolit ile katılmıştı.
Konsilin sonuç belgesinde her ne kadar Papalığın üstünlüğü hakkında belirsiz tanımlamalar yapılarak Bizans kilise âdetlerinin korunmalarına izin verildiyse de tüm konuların Roma'nın istediği gibi formüle edilmesi Bizans halkının şiddetli tepkisine neden oldu. Çünkü halkın belleğinde hâlâ 1200'lerin ilk yarısındaki Latin egemenliğinin korkunç hatıraları vardı. Bizans'ı Osmanlılardan korumak amacıyla gönderilen Haçlı ordusunun 1444'te Varna'da yenilgiye uğramasıyla konsülün en önemli vaadi de yerine gelmeyince birlik hayalleri bir kez daha suya düştü.
Birliğe halk itirazı
Birlik konusundaki son girişim, XI. Konstantinos tarafından yapıldı. İmparatorluğun son günlerinde, yıllardır iki kiliseyi barıştırmayı amaç edinen Papalık temsilcisi Kievli İsidoros 12 Aralık 1452'de Konstantinopolis'e geldiğinde, Ayasofya'daki törende Roma usulü bir ayinle birliği ilan etmişti. Fakat bunalımın doruk noktasında bile başkent halkı birliğe şiddetle karşı çıktı ve bazı din adamları Pantokrator Manastırı'nda (bugünkü Zeyrek Kilise Camii) kendi mezheplerine uygun ayin düzenleyerek durumu protesto ettiler. Hatta, Bizanslı tarihçi Dukas'a bakılırsa, birlik karşıtları arasında önemli bir yeri olan megas doux (deniz kuvvetleri komutanı) Lukas Notaras "şehirde Latin papazlarının ayin taçları yerine Türk sarığı görmeyi yeğlerim" bile demişti. Bizans İmparatorluğu için her şeyin bittiğinin belli olduğu 28 Mayıs 1453 gecesi, imparator ve halk Ayasofya'da bir araya geldiğinde, ayin Ortodoks geleneklerine uygun yapılarak birleşme konusuna dramatik bir nokta kondu. Birliğin son mimarı İsidoros ise Osmanlılara esir düştü, fidye karşılığı serbest kaldıktan sonra da o günleri anlatan hatıralarını yazmakla iktifa etmek zorunda kaldı.
İşte Papa XVI. Benediktus, bu makûs tarihi değiştirmek için ülkemize geldi. Bugüne dek hep bir tehlike karşısında canlanan siyasi temelli birleşme girişimlerinin, bu sefer enerjisini hayırlı amaçlardan ve dinsel mülahazalardan aldığı yolunda emareler olduğu gibi, hem Patriklik hem de Papalık bu sefer daha gönüllü görünüyor. Ama barışma girişimi birleşmeye kadar gidecek mi ve bunun insanlığa faydaları neler olacak gibi soruların cevabını hep birlikte göreceğiz.
RADİKAL