M. Hasip Yokuş / Haksöz Haber
Türklerle İranlıların ilişkilerinin geçmişi İslamiyet öncesine, Hun, Avar, Hazar ve Göktürkler zamanına kadar uzanır. Bu dönemde Türkler Sasani ordusunda askerlik yapmış, devlet kademelerinde bazı bürokratik görevlerde bulunmuşlardır. Ancak, Türklerle İranlıların ilişkileri, iki ulusun İslamiyeti kabul etmeleriyle hız kazanmaya başladı. Türkler bu dönemde Orta Asya'dan batıya akın ederken daha ilk durakta İranlılarla karşılaştılar. Bu karşılaşma her iki kültürü de çok derin bir şekilde etkiledi. İki halkın çok daha yakın ilişki içine girdiği dönem, Selçuklu Devleti'nin İran coğrafyasına egemen olmasıyla başlamıştır.
Selçukluların bölgedeki hâkimiyetinden sonra Anadolu'ya yerleşen Türklerle, Türkler tarafından yönetilen İranlılar arasındaki çekişmeler hiçbir zaman sona ermedi. Türk-İran ilişkilerindeki en önemli kırılma, 16. Yüzyılda yine bir Azeri hanedanı olan Safevilerin Şiilik bayraktarlığıyla İran’da işbaşına geçmesiyle meydana geldi. Aynı yüzyılda Osmanlılar ise Hilâfeti ele geçirerek Sünniliğin bayraktarı haline geldiler. Bu tarihten sonra Osmanlı-İran çekişmesi aynı zamanda Sünni-Şii çekişmesi şeklinde bir boyut kazandı. Takip eden iki yüz yıl boyunca Osmanlı ve Safevi arasındaki savaşlarda aradaki bazı bölgelerin bu iki imparatorluk arasında bazen el değiştirmesi hesaba katılmazsa mutlak bir galibiyet veya mağlubiyetten söz edilemez. Sonunda 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Antlaşması'yla günümüzde dahi geçerliliğini sürdüren, Ortadoğu'da emperyal cetvelle çizilmemiş yegâne sınır olarak Türk-İran sınırı belirlendi.