“Esastan mı şekilden mi?” tartışmasından yorulduk, hatta bitap düştük. Ne olacaksa olsun bir an önce. Anayasa değişiklikleri esastan incelenip mi “esasa” bağlanacak, yoksa şekilden gidilip şekilin da “esasa” girdiğine mi hükmedilecek?
Neyse de bitsin artık bu çile...
Ne zor şeymiş “hukuk devleti”nde yaşamak...
Ne zor şeymiş “kuvvetler ayrılığı” denilen ilke.
İşte bu yüzden, bugün ciddiyetten uzaklaşıp “gayri ciddi” iki konuya göz atalım istedim.
Konulardan ilki, bankalarımızın 2007 yılını “büyük kâr”la kapatmaları.
Önümdeki gazete haberi söz konusu gelişmeyi şu haber başlığıyla duyuruyor:
“Üç bankadan büyük kâr: 6.1 milyar YTL”
Gazete, ABD başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin önde gelen bankaları büyük knizlerle boğuşurken, bizim üç bankamızın “bana mısın demeden” bir yılda kârlarını neredeyse ikiye katladıklarını anlatıyor. Üç banka: Akbank, İş Bankası ve Garanti Bankası.
Güzel bir gelişme tabii ki... Kimin açısından? Tabii ki önce söz konusu bankaları kontrol eden kişiler-gruplar, sonra da bu bankaların hisselerini elinde bulunduranlar açısından.
Peki ya bu iki grup dışında kalanlar açısından durum ne? Onlar da gazetenin sevincine ortak olmalı mı; onlar da “Ne güzel. Bir biçimde ilişkimiz olduğu bankalar kârlarını katlamış, ne güzel” demeliler mi?
Bankacalık işinden anlamasam da, sorunun cevabının olumlu olmaması gerekir diye düşünüyorum. Bana göre bu “büyük kâr”ın gazeteleri bu derece heyecanlandırması da şaşırtıcı; onlar da kredi kullanmıyor mu? Bir zamanlar olduğu gibi bankaları olsa o zaman iş değişirdi tabii ki.
“Büyük kâr” bankalarla bir biçimde ilişkisi olan bizi niçin sevindirsin? Sözü edilen bu “büyük kâr” büyük ölçüde (yani “iştirakleri” filan dışında) bu ilişkiden kaynaklanmıyor mu? Gazete haberinde bunun böyle olduğunu teyit eden bilgi de eksik değil. Bakın, üç büyüklerden birisinin kullandırdığı kredilerin yüzde 32'si “bireysel krediler”den oluşuyormuş mesela. Demek ki, biz bankadan bireysel kredileri çektikçe, bankalar “büyük kâr” yapmakta. O halde bu durum bizi niçin sevindirsin? “Keşke, daha az 'büyük kâr' yapsalar da, biz de daha az faiz ödesek” diye düşünmek daha makul değil mi bizim açımızdan? Bankacılık işinden anlamayan birisi olarak konuya ilişkin “naif” değerlendirmem şöyle: Her “büyük kâr” haberi bizim “büyük zarar”da olduğumuza işaret ediyor!
* * *
İkinci “gayri ciddi” konuya gelince:
Eski Dışişleri bakanlarından İsmail Cem'i hangimiz özlemle hatırlamıyor?
Farklı birçok özellikle dönanmış bir siyasetçiydi İsmail Cem.
Geçen yıl kaybettik.
Çankaya Belediyesi, Cem'in bir dönem genel müdürlüğünü yaptığı TRT Genel Müdürlüğü'nün yanındaki parka adını vermiş.
Güzel, yerinde bir seçim bu.
Park, Deniz Baykal'ın da katıldığı bir törenle açılmış.
Bu da güzel.
Ancak, fotoğrafından gördüğümüz kadarıyla, bu parka çok tuhaf bir İsmail Cem büstü de yerleştirilmiş.
Fotoğraf önümüzde: Evet, şaka değil, Cem'in büstü “tek kollu bir büst”.
Görülmemiş bir şey ile karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Bugüne kadar iyisi-kötüsü çok büst gördük ama “tek kollu”su ile ilk kez karşılaşıyoruz.
Fotoğraf önümüzde: O kadar tuhaf, çirkin, mânasız bir şey ki, üzülmemek imkansız.
“Tek kollu büst”ün mânasızlığını bir bakıma heykeltraşı da kabul ediyor:
“Büstte kollar genelde kullanılmaz. Ben büst biraz hareketli olsun istedim.”
Oldu mu şimdi?
Bizim bildiğimiz, büstte kollar “genelde” değil, hiç kullanılmaz.
Ayrıca “biraz haraketli büst” de ne demek?
“Büst” sol kolunu kaldırmış. Heykeltraş, sanki asıl problem sol kolun kalkmasıymış gibi açıklama getiriyor: “(Fotoğrafta) Sağ kolu olsaydı onu yapardım. Bu bir veda selamı, hem de emanet selamı, sevgi selamı gibi oldu. Artık sıkıldık durağan bakan, asık suratlı büstlerden. Heykel olsaydı iki eli de olurdu. Burada siyasi bir şey yok.”(!)
Bana göre olmamış. Bu “tek kollu büst” herşeyden daha “sıkıcı” olmuş. (ayrıca (bakınız:fotoğraf): “büst”ün İsmail Cem'e hiç benzemediği de ortada.)
Sonuç olarak önerim şu:
Bu “tek kollu büst” olmuş bir kere. Ama “olmuş bir kere” deyip onu yerinde korumak doğru kaçmaz. Bu saatten sonra büstü “kolundan” ayırmak da imkansız-yakışıksız olacağına göre, yenisi yapıla...
İsmail Cem'e yakışır bir büst.
Yeni Şafak gazetesi