Türkiye’de Müslümanca düşünmeyi hayatlarının merkezine alan insanların bütün olup bitenlerden sonra geldikleri noktada kayıp-kazanç muhasebesi yapmaları zaruri. Müslümanca düşünmek aynı zamanda buna uygun tasavvur geliştirmeyi, eyleme geçirmeyi gerektirir.
Bugünden geriye bakıldığında yenilgi yenilgi büyüyen zaferden veya zafer sayılan yenilgiler yekûnundan başka elde kalanın bu tasavvurla irtibatının ne olduğu sorgulanmalıdır.
Başta yakın coğrafyanın, Türkiye’nin içine girdiği siyasal süreci ve bu ülkede yaşayanlara yansıyan boyutunu açıklamanın, buna bir değer hükmü vermenin ve karşı tavır almanın yükümlülüğünün Müslüman olmaya anlam yükleyenlerce omuzlanması gerekiyor.
Neyin, hangi kazanımın, hangi başarının muhayyel beklentilere denk düştüğü, hangisinin yanılsamadan ibaret olduğu, topyekûn bir tavır alınmadan açıklanamaz. Bu da, temelli bir duruşun günü birlik pragmatizme kurban edilmemesini gerektirir.
Yeryüzünde bastığı yerin Müslüman olarak idrakinde olmak; cari olana, dünya sistemine muhalif olmayı getirir. Bu muhalefet edilgen, dışlayıcı, nihilist bir karşı çıkışı değil, yeryüzünde yaşıyor olmayı anlamlı kılacak bir inşa cehdinin sorumluluğunu yüklenmeyi gerektirir. Bu anlamda muhalif olmak bir bilinci kuşanmak demektir.
Muhalif olmayı siyasal bir tavır olarak benimsemenin -temelde dünya-taparlığa, dünya sistemine karşı olmayı da gerektirdiğinden- metafizik bir boyutu vardır. İnşa edici olmak, dayatılan zihin haritasından, örgütlü, sistemik ilişkiler ağından uzakta durmayı yeğlemektir.
Mevcut ideolojik yapılar içinde Müslümanca bir duruşun sürdürülebilmesi adına, haksızlığa, adaletsizliğe karşı çıkarken bunun ne adına yapıldığı da, en az siyasal tercihler kadar sorumluluk yükleyen bir tavır alıştır. Farklı coğrafyalarda Müslümanlık adına ortaya çıkıp, Müslümanlığımızla örtüşmeyen uygulamalara muhalefet etmek, yine Müslüman olarak yeryüzünde işgal ettiğimiz yerin bilincinde olmanın bir gereğidir. Hangi inanç, ideoloji ve kutsanmış dava adına olursa olsun yapılan her adaletsizliğe, haksızlığa yine hak adına karşı çıkmak zorunluluğu vardır.. Bu gereklilik, muhalif olma halini nihilist reddiyecilikten ayıran temel bir farktır.
Dünya sistemi içinde İslami kaygılarla yola çıkıp yanlış yapanlara karşı çıkan Müslüman bilinci ile bu eksiklikleri Müslüman olduğundan dolayı muhalefet eden moda muhalefet arasında muhteva farkının altı çizilmesi gerekir.
Eleştirelliğin muhafazakârlaştığı, muhalif olmanın bir tür muhafazaya dönüştüğü siyasal zemini ayrıştırmanın emin yolu; ne için, neye karşı çıkıldığının ve dolayısıyla eleştirelliğin kalkış noktasının kaybedilmemesidir. Siyasal sistemlerin, dünya görüşlerinin iç içe geçtiği, küresel ideolojik pazarda muhalefetin muhafazaya dönüşme hali genellikle karıştırılır. Üstelik Müslümanca bir duyarlılığın yüklediği eleştirellik halinin dünya sistemi adına onaylayıcı, onarıcı bir işleve dönüşme tehlikesi daima vardır.
Küresel çağdaş sistemlerin anamakcı-sağ, sol, liberal, serbest piyasacı, tonları birbiriyle sentezleyen ve her duruma uygulanabilir, melez muhalif hallerle İslamcı siyasal ‘dilin’ uzlaşmasız muhtevası temelde farklı tasavvurların sonucudur. Eleştiriyi hak edenlere Müslümanca kaygılardan dolayı muhalefet edenlerin, birilerinin Müslümanlıklarını fazla bulduğu için eleştirenlerle saf tutması aynı anlama gelmez.
Haksızlık, adalet yoksunluğu gibi temel zulüm uygulamalarına karşı çıkmak için insan olmak zaten yeterlidir.
Bir yapıyı Müslümanca kaygılardan dolayı eleştirmek, onunla araya mesafe koymak ile küresel sistemin tüm versiyonları adına muhalefet etmek temel bir farklılığa işaret eder. Birbiriyle uzlaşmaz iki dünya görüşünün ortak bir yerde buluşuyor görünmesi aslında temel farklılıklarının en net biçimde karşı karşıya geldiği kesişme, daha doğrusu çatışma noktasında örtüşük görüntü verirler.
Daha açık biçimde Müslümanca kaygılarından dolayı bir yapıyı eksik, yanlış, temelsiz bulup karşı olduğunu açıklayanlarla o yapıyı Müslümanlıkla ilişkilendirip fazla dini bulanların itirazı aynı anlama gelmiyor, bilakis birbiriyle çatışıyor.
Nihilist bir muhalefetle inşa edici muhalif dilin birbirine yakın olmaktan öte, tam da zıtlaştığı alan burası. Bu örtüşme görüntüsü, iki farklı zıt değerler sisteminin karşı karşıya geldiği ama görüntüde ikisini de birleştiriyor intibaı veren muhalefet halidir. Müslümanca tavır, görüntüleri yok sayarak aynı zeminde buluşmayı değil, neye, niçin muhalefet ettiğinin bilincinde olarak kendi muhalefet dilini kurmayı gerektirir.
Müslümanca iş eylemek, meşruiyetinin ödünç değerler, ittifaklar üzerinden kurulmasını değil, her zeminde hakkaniyet ve adalet ölçüsüyle, kendi değerler sistemini inşa etmeyi gerektirir
Yeni Şafak