Taha Kılınç / Yeni Şafak
İki devletli çözüm
ABD’nin en önemli gazetelerinden The New York Times’ın 21 Ocak 2009 tarihli nüshasında, dönemin Libya Lideri Muammer Kaddafi’nin imzasını taşıyan bir makale yayınlanmıştı. İsrail-Filistin gerilimine kendisince bir çözüm getiren Kaddafi, daha önce oğlu Seyfülislam tarafından Londra’daki ünlü Chatham House’da dünya kamuoyuna duyurulan “İsratin Projesi”ni biraz daha açıklığa kavuşturuyordu. İsrail ve Filistin kelimelerinin baş ve son kısımlarının birleştirilmesiyle oluşan “İsratin”, Araplarla Yahudilerin birlikte yaşayacakları siyasî yönetimin adıydı. Beş idarî bölgeye ayrılacak olan Filistin toprakları, “İsratin” çatısı altında birleşecek, kurulacak devletin resmî adı da “Kutsal Topraklar Federal Cumhuriyeti” olacaktı. Kudüs ise, tıpkı Vatikan gibi bir şehir devletine dönüştürülecekti. Kaddafi, Kudüs’ün BM’nin kontrolüne bırakılmasını öneriyordu. Teklif ayrıca, bütün Filistinli mültecilerin vatanlarına geri dönmelerini öngörüyordu.
Muammer Kaddafi, İsratin teklifini ortaya atarken ciddi miydi ya da bunu dünyanın kabul edeceğini gerçekten düşünüyor muydu, bilinmez. Arka plan her ne olursa olsun, İsratin Projesi, Filistin meselesi için öne çıkarılan çözüm denemelerinden biri şeklinde arşivdeki ve hafızalardaki yerini aldı.
Bir asrı aşkın zamandır, kadîm Filistin topraklarında yaşanan gerilim ve kaosun ortadan kaldırılması adına, çok sayıda teklif ve tasarı hazırlandı. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni manzarada Batılı sömürgeciler eliyle yağmalanan Filistin (ve Ortadoğu coğrafyası), birbirini izleyen bu teklif ve tasarı yağmurundan herhangi bir fayda elde edemedi. Zira hepsinin ortak arızası, problemin temeline, yani gerilimin tümüyle Yahudi işgalinden ve Siyonist kolonyalizmden kaynaklandığı gerçeğine kulaklarını tıkamasıydı.
Bugün yine zaman zaman sahneye sürülen tekliflerden biri de, kısaca “iki devletli çözüm” diye bilinen tasarı. Buna göre: Filistinlilerin İsrail’in varlığını ve meşruiyetini tanımalarına karşılık olarak, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulacak. İsrail, Altı Gün Savaşı’nda (1967) işgal ettiği her yerden çekilecek ve eski sınırlarına geri dönecek. İki millet arasında kalıcı bir barış tesis edilerek, Filistin topraklarında yaşanan çatışmalara son verilecek.
Tabloyu somutlaştırma adına, iki devletli çözümün hayata geçirilmesi durumunda, mesela Kudüs’ün nasıl bir görünüme kavuşacağını tasvir ve tasavvur edelim:
Mescid-i Aksâ’nın kapılarındaki işgal askerleri çekilmiş ve kontrol tamamen Müslümanların eline geçmiş… Yahudilerin “Ağlama Duvarı” dedikleri ibadet mekânında da kontrol Müslümanlarda… Kudüs sur içinde, Yahudiler çeşitli yöntemlerle el koydukları bütün gayrimenkulleri Müslümanlara devretmiş… Kudüs’teki Yahudi Mahallesi tümüyle dağıtılmış, mekânlar eski sahiplerine geri dönmüş, işgalle birlikte kurulan onlarca Yahudi okulu ve eğitim müessesesi kapatılmış… Sur içindeki Yahudi nüfus, dışarı tehcir edilmiş, onların yerlerini işgal öncesindeki Müslüman nüfus almış… Zeytindağı ve çevresinde ihdas edilen yeni Yahudi mezarlıklarına definler durdurulmuş… Şeyh Cerrâh ve Silvân mahallelerindeki Yahudi işgalciler çekilmiş, el koydukları mekânları Müslümanlara bırakmış…
Tarihi ve coğrafyayı dikkatle okuyan bir göz, İsrail’in “başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti”ni kabul etmemek için her yolu denediğini ve deneyeceğini görecektir. Zira yukarıda sadece zahirî manzarasını tasvire çalıştığım dönüşümler silsilesi, İsrail’in Filistin topraklarındaki varlığını da sona erdirecektir. İsrail’in iki devletli çözümü kabul etmesi demek, zaten gücünün tükenmesi ve yıkılışın da başlangıcı demek olacaktır. İsrail devlet aklı, bu hakikati çok iyi bildiği için, Kudüs’ü ve çevresini Yahudileştirmeyi, Batı Şeria’yı işgalci Yahudi yerleşimlerle doldurmayı, böylece fiilen ve fiziken “1967 öncesi sınırlara dönüş”ü imkânsız hale getirmeyi birinci hedef olarak belirlemiştir.
Kudüs, mahiyeti itibariyle paylaşılamayacak bir şehirdir. Tarih boyunca olduğu gibi, güç dengeleri ne tarafa meylederse, şehrin mülkiyeti de o tarafa kayacaktır. Söz konusu Kudüs olduğunda, kâğıt üzerinde yazılıp çizilenler veya siyasî nutuklarda dile getirilen hamasî cümleler, sahanın katı gerçeklikleri karşısında bütün tesirini yitirmektedir.