Mehmet Alğan / Star
5 Ağustos sabahı ülkede ne olup bitiyor diye Hürriyet, Zaman, Diken, Radikal, T24 gibi gazete ve internet haber sitelerini dolaşmak isteyenler şöyle bir haberle karşılaştılar: “Demirtaş: PKK misillemeleri çok kirli.” Haberde, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Financial Times’a verdiği röportajda Ceylanpınar’daki katliam için kirli eylem tanımlaması yaptığı yazıyordu. Bu haberi okuyup tam “İşte teröre ve şiddete karşı duran lider!” temalı en güzel tweet’leri, Facebook iletilerini yazmak isteyenler, daha yarım saat geçmeden hayal kırıklığına uğradılar. Çünkü Demirtaş’ın PKK’ya hâşâ kirli demiş olabileceği haberlerinin hızla yayılması üzerine, daha saati dolmadan, HDP Genel Merkezi’nin Twitter hesabı üzerinden bir açıklama yapıldı. Açıklamada, Demirtaş’ın, PKK’ya zinhar kirli demediği, Ceylanpınar’daki kirli eylemlerin PKK içindeki bazı gruplara yaptırılmış olabileceğini söylediği ve gazeteden düzeltme istendiği ifade ediliyordu. Bu aralar epey alıcısı olan, Ali Bulaç’ın Zaman Gazetesi’ndeki köşesinde yazdığı, Cengiz Çandar’ın Hürriyet’te de yayınlanan yazısına alıntı yaptığı bir argümanı dile getirmiş sadece Demirtaş. “Suruç katliamını saraya bağlı bir gladyo yaptı” iddiasının üzerine uzun analizler yazıp, kırk yıllık düşman belledikleri MHP’ye, TBMM Divan üyeleri Beştepe Külliyesi’ne gitti diye trip atanlar için kolay lokma.
Barış Akkabak’ın hikâyesi
PKK’nın dört bir yandan asker, polis, korucu ve işçilerimizi şehit etmesi, yol kesip araç yakması karşısında iyice köşeye sıkışıp, bu eylemlerin hiçbirine net bir şekilde karşı çıkamadığı için HDP ve Demirtaş’ı gönül rahatlığıyla savunamayan; Demirtaş’ın ne kadar iyi, dürüst, şapşik bir lider olduğunu kanıtlamak için her tweetinde boncuk arayanların bugünkü hayalleri de suya düşerken, aynı anda internet sitelerine başka bir haber düştü: Midyat’ta mayın patlaması sonucu şehit olan Barış Akkabak’ın hikâyesi.
Barış çok küçükken annesi kanser hastalığından hayatını kaybediyor. Babası Barış’ı iki kardeşiyle birlikte dedesinin köyündeki camiye bırakıp terk ediyor. Üç çocuğa birden bakacak maddi durumu olmayan Ramazan dede, üç kardeşten ikisini evlatlık verip, Barış’ı kendisi büyütüyor. Barış’ın nüfus cüzdanında baba adı kısmında kendi isminin yazılı olduğunu söyleyen Ramazan dede’den dinleyelim gerisini: “Onun anası da babası da bendim. Okula gönderdim, meslek sahibi olmasını sağladım. Askere gönderdim. Evlendirecektim, bileziklerini bile hazırladım. Bankada evlilik için para biriktirdik. Askerdeki komutanları aradı. Beni hiç dilinden düşürmüyormuş. Her gün arar, ‘Dede nasılsın, iyi misin?’ diye sorardı. Şimdi ne olacak? Nasıl yaşayacağız bilmiyorum.”
Babaları onları terk ettiğinde bir buçuk yaşında olan Ferhat ve henüz altı aylık olan Onur, bir abileri daha olduğunu öğrendiler geçtiğimiz gün. Mezarı başında, Barış abileri için gözyaşı döktüler. Doğrusu siyasetin tüm kanalları açıkken, her türlü siyasi sorun müzakere edilip, en üst düzeyde temsil edilirken silahtan, mayından ve pusudan vazgeçmeyen bir örgütün Ramazan dede gibi nice gencin ailesinin yüzüne nasıl bakacağını bilmiyorum; ama sonuna kadar sabredip, silahsız çözüm için her türlü riski alan partimiz, Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımızın yakın gelecekte toplumun karşısına nasıl çıkacağı bir başka Barış’ın hikâyesinde gizli.
Lahican’ın oğlu Barış
PKK 2 Ağustos’ta Hakkari-Çukurca yolunu ve trafoları patlatıp elektriği kestiği için doğum sancısı çekmeye başlayan Lahican Kaçar evinde mahsur kalmıştı. Riskli doğum olduğu için Lahican Kaçar’ın Hakkari Devlet Hastanesi’ne gitmesi gerekiyordu. Aile askerden yardım istiyor, asker bölgeye gidince de PKK’lılar taciz atışına başlıyordu. Sonuçta Lahican Kaçar’ın helikopterle hastaneye götürülmesine karar verildi. Taciz ateşleri altında 3. Piyade Tümen Komutanlığı’nın tahsis ettiği askeri helikopter Lahican Kaçar’ı Çukurca’daki 2. Hudut Tugay Komutanlığı’ndan alarak Hakkâri Devlet Hastanesine götürdü. Hakkâri’de doğum yapan Lahican Kaçar’ın bir erkek çocuğu oldu. Oğlunun adını Barış koyan Lahican Hanım şunları söyledi: “Çok korkmuştum. Yolun bombalandığı için kapalı olduğunu söylediklerinde bebeğimin kurtulamayacağını düşündüm. İmdadımıza asker yetişti. Helikopter ile hastaneye kaldırdılar. Çok mutluyum. Herkesin talebi adının ‘Barış’ olmasıydı. Biz de Barış koyduk, umarım bu kan durur ve barışa vesile olur. Allah razı olsun hepsinden. Bu çatışmaların bir an önce durması ve oğlumuz gibi memlekete barış gelmesi en büyük dileğimiz.”
PKK’nın Mardin’de mayınla öldürüp, yıllar önce kaybettiği kardeşlerine tekrar kavuşma fırsatı vermediği Barış, az ötede, silah seslerinin ortasında yeniden dünyaya geldi.
On altı yaşındaki çocuklardan canlı bomba yaratanlar, sözde dini cemaat kurup şeytanın aklına gelmeyecek kirli planlar yapanlar, konforunu ve sözünün ağırlığını kaybetmiş olmanın öfkesiyle silahlı bir örgüte sitem dolu yazılar yazacak kadar şirazeyi kaçırmış emekli sol liberal “aydınlar” şu gerçeği artık görmeliler. Yüz yıllık inkârı bitirme cesaretini gösterip, sorunları siyasetle çözmek için her türlü riski alanların ektiği barış umudu büyük emeklerle büyüyüp serpildi. Buradan geriye dönüş yok. Karşımızda, silahlı ekolojik mücadeleden daha organik ve kökleri daha sağlam bir barış var artık. Azıcık yaşınızdan başınızdan utanıyorsanız, PKK katliamlarına kılıf arayacağınıza, ömrünüzün sonlarına doğru memleket hayrına bir iş yapıp, PKK’nın uzunca bir süredir hiçbir somut gerekçesi olmayan silahlı mücadelesinden vazgeçmesi için çaba sarf edin.