Birincisi 22 Temmuz seçimleri idi ve AK Parti kazandı. İkincisi önümüzdeki mahallî seçimler olacak. Altı aya yakın zaman zarfında iki tarafın geliştireceği akla uygun stratejileri ve taktik hamleleri hesaba katarak söylüyorum.
"II. AK Parti-DTP savaşı"nı da AK Parti kazanacak. Bu öngörüm büyük ölçüde DTP'nin bugünden peşine takıldığı stratejinin açmazlarına dayanıyor.
Önce neden "savaş"?
Daha bugünden şiddetlenen, mahallî seçimlere odaklı AK Parti-DTP rekabeti, tam olarak siyasî bir savaş. "Siyasî savaş", çünkü siyasî amaçlar için bir taraf şiddet araçlarını kullanıyor. DTP, bu seçim rekabetini silahların ve en yaygın biçimiyle şiddetin devreye sokulduğu bir "savaş" olarak yürütüyor. PKK'nın artan eylemleri ve şiddet yüklü kitlesel gösteriler bu durumu anlatıyor. İstanbul'da arabaları yakmaktan Nusaybin'de polisle çatışmaya ve PKK baskınlarına kadar bütün eylemler bu siyasal savaşın bir parçası. Peki işe yarar mı? DTP, artan şiddet sayesinde Güneydoğu'da seçim kazanabilir mi?
PKK kurmaylarının bu soruya kayıtsız şartsız "evet" cevabı vermeleri doğal. Aksini söylemek, şiddet araçları ile var olan bir örgütün kendisini inkâr etmesi demek. Peki bu cevap doğru mu? 22 Temmuz seçim sonuçları doğru olmadığını gösteriyor. Mermiler Güneydoğu'da oya tahvil edilemiyor.
DTP'nin bu mahallî seçimlerde Diyarbakır'ı kaybetmesi, PKK için sonun başlangıcı demek. Erken başlayan şiddetin ve tırmanan gerginliğin sebebi bu endişe. PKK'nın farkında olmadığı veya kabul etmesi imkânsız olan gerçek ise şu: Tersinden bakıldığında bu seçimler bölge halkı için PKK otokrasisinden kurtulmanın en kestirme yolu. Şiddet sokaklarda egemenliğini kurabilir, insanları sindirebilir; ama seçim sandığı insanın kendi vicdanı ve en risksiz şekilde özgür iradesi ile baş başa kaldığı yer. DTP, Kürtlerin CHP'si. Siyasal anlamda güçlü, ama toplumsal karşılığı zayıf. Bunca yıllık kanın, öfkenin temsilcisi. Kanın siyasetini yapmakla, kanla siyaset yapmak arasındaki fark, PKK'ya sempati duyanları bile bu seçimde tedirgin edecek.
PKK'nın ikinci hatası devlet yerine AK Parti ile kutuplaşmayı seçmesi. Bu kutuplaşmanın DTP karşısında AK Parti'yi kendiliğinden yegâne alternatif haline getirmesi kaçınılmaz. AK Parti durumun farkında. Başbakan'ın Diyarbakır ve Tunceli'yi ziyareti, şimdi de Hakkâri ve Van'a gidecek olması, PKK'nın meydan okumasına aynı şekilde cevap vermesi anlamına geliyor. AK Parti lideri, PKK'nın açtığı savaşı, PKK'nın belirlediği savaş meydanında merdanelikle kabul ediyor.
AK Parti'nin bu meydan savaşını kazanması, öncelikle Kürt sorununun yepyeni bir evreye girmesi demek. AK Parti seçimi kazandığı zaman, Türkiye'nin üniter yapısını temsil yeteneği olan yegâne güç haline gelecek. Tükenen askerî yöntemler yerine demokrasinin sorun çözme yeteneği, bütün devlet kurumları üzerinde egemenliğini ilan edecek. Kürt sorununun iki veçhesi var: Birincisi soyut; psikolojik yaraların kapanması ve bunun için gayret sarf edilmesi lâzım. İkincisi somut: Kürt sorunu, büyük ölçüde bir Kürtçe sorunu. Anadilin kullanılması konusunda insanî olan bütün ölçülere uyulması bu somut sorunu ortadan kaldıracak.
Türkiye'nin çok güçlü entegrasyon dinamikleri var. Türkiye'de Kürtlere "Kürt olarak" saygı duyan ve bu saygının gereklerini yerine getiren bir iradenin egemenliğine ihtiyaç var. Kürtler, işte bu iradenin bir parçası olmaya hazır. Yeter ki böyle bir alternatif önlerinde bulunsun. Şiddete teslim olmak, şiddetten çare beklemek her şeyden önce insan olmaya aykırı.
Mahallî seçimlere endeksli olarak PKK'nın şiddeti daha da tırmandıracağı beklentisi yaygın. Ben, bu aracı kullananların nasıl geri teptiğini göreceklerini ve yavaş yavaş bu sevdadan vazgeçeceklerini düşünüyorum.
Oluşan bu denklemi değiştirecek ve PKK'nın elini güçlendirecek yegâne gelişme DTP'nin kapatılması olacak. Bu gelişme dışında "II. AK Parti-DTP savaşı"nın favorisi olarak AK Parti görünüyor.
ZAMAN