Faruk Beşer, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında dünyalıklara büyük bir hırsla bağlanmayı yorumladı:
Ahlakın ve ahlaklı olmanın güzel olduğunu kabul etmeyen yoktur. İslam’da aslolanın ahlak olduğunu, Resulüllah (sa) ‘ben sadece güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim’ diye buyurduğunu da bilmeyen yoktur. Peki neden buna rağmen en büyük problemimiz de yine ahlak problemidir?
Mesele birazcık güzel ahlakın ne olduğunu, nereden öğrenileceğini bilme, ama büyük oranda da onu uygulayıp huy edinebilme meselesidir. Özellikle de bu ikincisi zordur. Bilgiden başka sabır, irade ve dış destek ister.
Ahlak, öğrenilen güzelliklerin davranış haline gelmesidir. Halk ve huluk (ç: Ahlak), yani yaradılış ve ahlak ikisi de aynı köktendir, aynı harflerle yazılır. Bu bir bakıma ahlakın yaradılış/halk haline gelen, yani insandan tabii refleksler olarak sadır olan davranışlar, huylar olduğunu gösterir.
Bütün emir ve yasaklar, helaller ve haramlar ahlaklı bir kul olabilmek için vazedilmiştir. Bizde hukuk bile ahlakı korumak içindir demiştik.
Böyle olduğu için İslam alimleri kadimden beri güzel ve çirkin huyları konu edinen kitaplar yazmışlardır. Hadis kitaplarının ‘edep’ ve ‘birr/iyi hasletler, kötü hasletler’ gibi bölümleri vardır. Gazalî’nin İhya’sı neredeyse İslam’ın güzel ve çirkin gördüğü bütün huyları toplamış, bunların nasıl ahlak haline getirilebileceğini anlatmıştır. Çünkü mesele sadece bilme değil, uygulayabilme ve bunu kalıcı hale getirebilme meselesidir. Ahlak zaten kalıcı hale gelen fiillerdir demiştik. Bugün bu kötü huyların birinden söz etmek istiyorum: Şuhh.
Şuhh bir Kuranıkerim kavramı olarak mal ve dünyalık tutkusu, hepsi benim olsun tonundaki bir ihtiras, bencillik ve cimriliğin yani buhl’ün ileri derecesi, ihtiraslı olanıdır. Cimri/bahil verilecek yere veremeyen, şahîh yani şuhh yaşayan ise veremediği gibi diğerininkinde de gözü bulunan, harislik ve cimrilik tabiatına işlemiş olan kişidir. Bu sebeple şuhh buhlün/cimriliğin yerleşik huy haline geleni, buhl ise onun fiilen uygulananıdır derler.
Şuhh derecesinde bir dünyalık ihtirası yaşayan insan huzursuzdur. Tıpkı ‘ne kendi eyledi rahat ne aleme verdi huzur’ dendiği gibi etrafını da huzursuz eder. Bütün derdi her şeyin, her güzelliğin kendisinin olmasını istemesi, bir ileri merhalede de bunların başkalarında olmasından da rahatsız olmasıdır. Bu çok korkunç bir ahlaki problemdir. Şahîh olan insan adeta bunun cezasını yaşadığı bu rahatsızlıklarla daha dünyada iken çekmeye başlar. Rıza, tevekkül, kanaat gibi üstün hasletler bu kötü huyun panzehridir. O halde şahîh olan insan bu temel ahlaki değerleri de yaşayamayan insandır.
Allah şuhhun insan tabiatında hazır bulunduğunu, kurtuluşun ise ihsanda ve takva ile korunmada olduğunu söyler (Nisa 128). Bunun bir anlamı da şudur: İyi ve kötü huylar insanın fıtratında kodlanmış halde vardır. Müslüman bunları bilip kötü olan düğmelere basmadan hep iyilerle hayatını sürdürebilen, puanını/sevabını artırabilen âkıl insandır. Zaten imtihanın sırrı da budur. Unutarak ya da hata ile bunlardan birine basarsa, yani bunları anlık olarak yaşarsa tevbe, istiğfar, hatta evbe silgilerini/jokerlerini kullanıp hatalarını yok etme şansı da hep vardır.
Yine Allah’ın beyanıyla ‘nefsinde var olan şuhh duygusundan korunanlar ancak kurtuluşa erebileceklerdir. Medineli Ensar, varlıklarını kendilerine sığınan muhacirlerle bölüşerek bunu başarmışlardır’ (Haşr 9). ‘Allah için güzel bir borç/karz-ı hasen verebilmek de nefsin şuhhundan korunmanın bir yoludur’ (Teğabun 17). Ayetlerdeki ‘korunma’, başkası yani Allah tarafından korunmayı ifade eder. Demek ki, kişi sadece nefsi/kendisi ile bu duygudan korunmayı başaramaz. Allah’a olan imanı ve O’na elini uzatması devreye girmelidir ki, Allah da onu korusun.
Şu hadisi şerifte anlatılan da böyle bir şuhtur: ‘Bir koyun sürüsüne saldıran iki aç kurt, mala ve makama karşı hırs düzeyinde tutkusu olan birisinin kendi dinine verdiği zarar kadar o sürüye zarar veremez’ (Tirmizî).
‘Şuhtan sakının, çünkü sizden öncekileri helak eden şuhtur. Bu onları kendi kanlarını dökmeye ve ırzlarını kendilerine helal bilmeye kadar götürmüştür’ (Müslim).
‘Üç şey insanı helak eder: Boyun eğip teslim olduğu şuh/ihtiras, peşine takılıp gittiği nefsi arzular ve kişinin sırf kendi görüşünü beğenmesi’ (Hilyetü’levliya).
‘İnsandaki en kötü huy, zapt edilmez bir şuhh ve çok ödlek olmasıdır’ (Ebu Davud).