HAKSÖZ-HABER
Yeni Şafak Yayın Yönetmeni Hüseyin Likoğlu önceki günkü yazısında ilginç bir konuyu gündeme getirmişti. “Erbakan, Fetullahçılar için 28 Şubat MGK’sında ne dedi?” başlıklı yazı medyada pek ilgi görmedi ve tartışılmadı. Ne var ki muhafazakar medyada ilginç bir zihinsel dönüşümü yansıtan bu yazının tartışılmayı hak ettiğini düşünüyoruz.
Önce Likoğlu’nun yazısından ilgili bölümü okuyalım:
“…O tarihlerde Fetullah Gülen’in Doğan Medya’nın televizyonlarını nasıl su yoluna çevirdiğini yaşı müsait olanlar hatırlayacaklar. Elebaşı Fetullah’ın, Doğan Medya başta olmak üzere dönemin 28 Şubat medyasının televizyon ve gazetelerinde boy gösterdiği dönemde, Fetullahçı gazetecilerle denk geldiğimiz basın toplantılarında zaman zaman tartışırdık. “Muhafazakar insanlara yönelik zulmün dayanılmaz boyutlara ulaştığı Refah-Yol hükümetinin istifa ettirilip Refah Partisi’nin kapatılmak istendiği bir dönemde nasıl olur da Fetullah Gülen, bu medyada böyle açıklamalar yapar” dediğimde aldığım şu cevabı hala unutamıyorum: “Erbakan bizi MGK toplantısında askerlere hedef gösterdi. Asıl tehlike Fetullah Gülen, siz onun faaliyetlerine odaklanın demiş.” Fetullahçı bir gazetecinin yıllar önce söylediği bu sözler hiç aklımdan çıkmıyor.
17-25 Aralık girişiminden beri 28 Şubat MGK’sının tutanaklarının peşindeyim. Rahmetli Erbakan gerçekten 28 Şubat’ta Fetullah Gülen tehlikesine dikkat çekmiş mi? General yapıldıktan sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’na atanan, sonra da emekli edilip gözaltına alınınca itirafçı olan Serdar Atasoy, ifadesinde rütbesini 1996 yılında Altunizade FEM’de Fetullah’ın taktığını söyledi. Rahmetli Erbakan’ın, 28 Şubat’ta Fetullahçılara dikkat çekip çekmediğini bilmiyoruz, ancak Serdar Atasoy’un ifadesinden şunu net bir şekilde anlıyoruz ki, birileri irtica ile mücadele adı altında dindarlarla uğraşırken; Gülen, TSK’da 15 Temmuz darbesini yapacaklara rütbe takıyormuş…”
Kabul edelim ki, 15 Temmuz sonrası gelişen atmosferde muhafazakâr camianın düşünme biçimi epeyce değişti. Daha önce anormal görünen pek çok şey çok doğal algılanmaya başlandı. Hatta bu yaklaşım tarzı geriye de götürülüp çoğu kez tarih yeniden yazıldı ve buna göre tutum alışlara konu oldu.
Şimdi Hüseyin Likoğlu’nun sorusu üzerinde düşünelim. Fethullahçı gazetecilerin dediği gibi Erbakan MGK’da özetle “asıl tehlike biz değiliz, Gülenciler, neden oraya yönelmiyorsunuz” demiş olabilir mi? Demişse bu Erbakan’ın ferasetinin mi yoksa oportünizminin mi göstergesi olarak kabul edilmelidir?
Böyle bir şeyin mümkün olmadığı açık. Anlaşılan o ki Fethullahçı gazeteciler Hocaefendilerinin o dönem bolca sergilediği kişiliksiz tutumu temize çıkartmak için böyle bir yalanın ardına sığınmaya çalışmışlar. Başbakanlık Konutunda tarikat ve cemaat liderlerine verdiği iftar davetinden ötürü askerlerce hedef tahtasına oturtulan bir kişinin böyle bir şey yapması hem akla sığmaz, hem de Erbakan’ın o dönem ortaya koyduğu İslami camiayı topyekûn sahiplenme, kollama tavrıyla çelişir.
Kaldı ki iddianın doğru olduğunu varsayacak olsak karşımıza nasıl bir tablo çıkacak? Darbeci, cuntacı generallerin karşısında Erbakan’a atfedilen “Biz iyi çocuklarız, size zarar vermeyiz, asıl tehlike şunlar” şeklindeki söylemin hiç tutarlı bir tarafı olabilir mi? Bu iddia başlı başına Erbakan’a yöneltilen bir itham değil mi? Erbakan faraza bunu yapmış olsaydı, bunun o dönemde İslami camia tarafından işbirlikçiliğe yatkınlığı ve askerlere yalakalık yaptığı için şiddetle eleştirilen Fethullah Gülen’in yaptığından bir farkı kalır mıydı?
Türkiye’de maalesef geçmişi unutmak, her şeye sadece bugünün verileriyle bakmak gibi bir hastalık yaygınlaştı. Bu mantıktan hareketle “Fethullahçılar 15 Temmuz’da alçaklık yaptılar, öyleyse bunlar başından itibaren alçaktılar ve onlara karşı her türlü iddia, suçlama, eylem mubah” şeklinde bir mantık işletiliyor.
Bu çok çarpık bir düşünme biçimi. Her olay, her fiil kendi şartları içerisinde değerlendirilir. O şartlarda mümkün olup olmadığı; doğru ya da yanlışlığı tartışılır. Bugünden kalkıp tarihi yeniden yazamazsınız. Bugün düşman olduklarına karşı hiçbir kural tanımaksızın her türlü iddiayı rahatlıkla benimseme, hatta olumsuz, gayrı ahlaki tavırları bile meşru görme-gösterme mantığı bir çıkmazdır. Bu mantık yarınlarda düşmanlar değiştiğinde ve faraza bugün dost görünenler düşman olduğunda aynı ölçüsüzlükle onlara karşı da rahatlıkla işletilebilir!