İhaleye fesat karıştırmadan rektörlük koltuğuna!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Yasakçıların her suçlamayı, nasıl üste çıkarak cevapladıklarını görüyorsunuz.
Akdeniz Üniversitesi Rektörü ve Üniversitelerarası Kurul Başkanı Mustafa Akaydın, daha henüz rektör yardımcısı iken, ihaleye fesat karıştırmaktan soruşturma geçiriyor.

Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, diğer sanıklarla birlikte yargılanmaya başlanıyor. Rektör yardımcısı Akaydın, mahkemeye itiraz ediyor: “Ben dokunulmazım Hakim Bey. Bana dokunamazsınız.Benim dokunulmazlığım var. Dosyayı Yükseköğretim Kurulu’na göndermeniz lazım.”
Mahkeme heyeti bakıyor ki, gerçekten de kanuna göre adamın dokunulmazlığı var..
Hani sürekli tekrarlanıp duruluyor ya; “Milletvekili dokunulmazlığı kaldırılsın” diye..
İşte o dokunulmazlıktan..
Milletvekillerinin dokunulmazlığı sürekli tartışılıyor, kaldırılması teklif ediliyor da, devletin tepesine tebelleş olmuş bu bürokratların, bu egemenlerin dokunulmazlıklarına kimsenin bir şey dediği yok.
Üstelik bunların dokunulmazlığı, milletvekilleri gibi sadece seçildikleri dönemle, yani 5 yılla sınırlı da değil.
Memuriyetten ayrılana kadar, yani neredeyse 35-40 sene dokunulmazlık tanınmış bürokratlara.. Ama, kimsenin haberi yok!
O süreden sonra da, zaten zamanaşımı gerçekleşmiş olur!
Neyse, esas konumuz dokunulmazlık değil.
Biz dönelim, ÜAKBaşkanı Akaydın’ın suçunun örtbas edilme operasyonuna...
Eylem o kadar ağır imiş ki; savcı, davayı Ağır Ceza’da açmış. Sanığın itirazı üzerine ise, dosya Yükseköğretim Kurulu’na gönderilmiş!
Yükseköğretim Kurulu da, üç kişi belirleyip, “Bakın bakalım bir şey var mı? Yoktur ama, şeklen bakıyormuş gibi yapın” deyivermiş.
Dosyayı inceleyen üyeler kimler?
SaitGüran.. Yakından tanırım kendisini.. İdare hukukçusudur. Cumhuriyet gazetesinde zaman zaman yazıları çıkar. Başörtüsü yasakçısıdır.
Bizzat bana, Hukuk Fakültesi’nde okuduğum 12 Eylül’ün en netameli günlerinde, “Sakalınızı keseceksiniz. Evet, disiplin yönetmeliğine göre kılık-kıyafet yasağı yok, ben de size ceza veremem ama, tam imtihan döneminde hukuka aykırı da olsa cezayı bastırırım, iptal ettirene kadar zaten imtihan dönemi biter, kaybeden siz olursunuz..” diyebilen bir adam.
İkinci soruşturmacı ise AyselÇelikel.. 3 Kasım seçimleri öncesinde, Tayyip Erdoğan’ı milletvekili seçimlerine sokmamak için YargıtayBaşsavcısı SabihKanadoğlu ile kafa kafaya verip, operasyon düzenleyen sözde hukukçu kadın!
İkisi tamam olduktan sonra, üçüncü ismin “farklı görüş” serdetmesinin bir anlamı olmasa gerek.
Sonuçta YÖK’ün kararı, “soruşturmaya gerek yok” şeklinde çıkar.
2547 sayılı YükseköğretimKanunu gereği, nihai kararı verecek olan Danıştay 2. Dairesi’ne gelir dosya.
Şu meşhur, “Okulda müdire olan bayan, okul dışında da başını örtemez” kararı veren Daire var ya..
İşte o kararı veren Daire’nin vardığı karar da, hayli ilginç: “Olayda ihaleye fesat karıştırma suçu yok. Görevi suîistimal suçu var. Görevi suîistimal suçları da, 1999 yılında çıkartılan 4616 sayılı kanun gereği ertelenmiştir. Dolayısıyla Mustafa Akaydın’ın davasının da ertelenmesine.”
Aslında kanunda yapılan sonraki değişiklik ile kendisine güvenen sanıklara, “yargılanma hakkı” tanınmıştı. Kendisine güvenen, suç işlemediğine inanan sanıklar talep ediyorlar, erteleme kararı kaldırılıyor ve sanığın yargılanmasına devam ediliyordu.. Akaydın örneğindeki gibi, sanığın üzerinde şüphe kalmıyordu..
Mustafa Akaydın Bey, kendisine güvenemiyormuş demek ki; müracaat edip de yargılanmamış..
Dolayısı ile de beraat etmemiş!
Ama Rahşan affı diye bilinen kanun ve Danıştay 2. Dairesi’nin, “ihaleye fesat karıştırma değil, görevi suîistimal suçu var” şeklindeki kararı sayesinde mahkûm olmaktan kurtulmuş!
Şimdi “Ben mahkûm olmadım” diye caka satıyor!
“Ama, beraat de edemediniz Sayın Akaydın”..
Evet, beraat edemediniz.
Üniversitenin ihalelerini, üniversitedeki Daire Başkanı’nın kardeşine verdiniz ama, eyleminiz apaçık “ihaleye fesat karıştırmak” olduğu halde, kurtulmanız için “görevi suîistimal” olarak yorumlandı..
Sonra da affa uğrayıp, rektör yardımcılığından, rektörlüğe terfi ettiniz.
Sizi mahkûm sandalyesinden çekip alıp, rektör koltuğuna oturtanlara borcunuzu ödeyeceksiniz tabiî ki..
YÖKBaşkanı’na posta koyacak, hükümete isyan bayrağı açacaksınız.
Sizi cezaevinden kurtaran egemenlerle birlikte, varlık-yokluk mücadelesi veriyorsunuz çünkü..
Haklısınız, direnmezseniz zaten yoksunuz.
“Bir ihtimal” diye uzatmalarda son atakları yapıyorsunuz.. Ama netice alamayacağınız da, şimdiden belli.

Vakit