Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığının iftar daveti üzerine belirtilen adrese gitmeden önce e-posta adresime gönderilen "protesto ikazı" ile zaten bir tedirginlik yaşamıştım. Ancak her ne olursa olsun akıl ve ahlak sınırlarını zorlayacak bir görüntünün çıkmasını pek muhtemel görmemiştim.
İftar salonuna, otelin etrafında kümelenmiş 18-25 yaşları arasındaki protestocu grubun astığı "Derhal İstifa" pankartların altından geçerek girdik. Ezan okunmuş ve okunan iftar duasının ardından salondaki tüm davetliler orucunu açmıştı. Biz de diğer davetliler gibi arkadaşım Bahadır Kurbanoğlu ile bir taraftan sunulan ikramlar ile orucumuzu açarken diğer taraftan SP İl Başkanı Erol Erdoğan’ın konuşmasını dinliyorduk. Erol Erdoğan konuşmasını Ramazan ve oruç ile İslam toplumunun bereket ve birlik hedefleri doğrultusunda çalışmasının gerekleri üzerine oturtmuştu. Erdoğan’ın konuşması iftar daveti veren kurumu temsil eden bir kişinin konuşması gereken konuları ihtiva ediyordu. Hem içerik olarak hem de hitabet olarak oldukça nitelikli bir konuşma yapıldı.
İl Başkanı’nın konuşmasının ardından programa gönderilen mesajlar kürsüden okunmaya başlandı. Recai Kutan, Süleyman Arif Emre, Hasan Aksay gibi Milli Görüş siyasetinin ağır toplarından gelen mesajlar önce sükunetle dinlendi ardından salondakilerin alkışlarıyla karşılık buldu. Fakat Necmettin Erbakan’dan gelen mesaj okununca tahminen 70-80 kişilik bir grup tarafından ayağa kalkılarak ve yüksek bir tempo ile atılan “Mücahit Erbakan” sloganlarının ardı arkası gelmeyince salondaki gerilim tavan yaptı. Öyle ki daveti organize edenlerin kürsüden sükunet çağrıları bu 70-80 kişilik kalabalığı kürsüye doğru yöneltmekten, şiddeti ve öfkeyi görünür kılmaktan başkaca bir amaca hizmet etmedi. Fakat salonda bulunan davetlilerin neredeyse hiç biri bu çirkin kabalığa ne en ufak bir katkıda bulundu ne de bu fanatik protestoculara fiili müdahalede bulundu.
“Mücahit Erbakan” sloganlarını takiben “Hocaya Sadakat Şerefimizdir” ve “Hocayı Satanı Biz de Satarız” sloganları ile bir kısmı İHL öğrencisi bir kısmı İsmail Ağa’da medrese talebesi olan şalvarlı-takkeli 18-25 yaş arasındaki protestocular mevcut hallerini Numan Kurtulmuş’un bulunduğu masayı önce kuşatmaya daha sonra da dağıtmaya kilitlenmiş provakatif saldırganlığa dönüştürdüler. Salonun içerisinde oluşturdukları kargaşa ile başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere bütün davetlilere kargaşa ve endişe yaşatmayı hedefleyen grup ilk hedefine ulaştı ve Numan Kurtulmuş ve SP İl Yönetimi salondan ayrıldı. Fakat “Hainler Gidecek Başka Yolu Yok” haykırışları ile birlikte devrilen masa ve sandalyeler, kırılan bardak ve tabakların sayısı her an artıyordu.
Salonda kalan Kurtulmuş yönetimine taraf olanların şiddete karşılık vermesi için her türlü kışkırtma sözlü ve fiili olarak icra ediliyordu. Bir gruba yönelik kışkırtma başarısız kalınca topluluğu yöneten “abilerin”, “Gençlik Buraya” çağrısı Hoca’nın sadık militanlarını salonun diğer bir kesimindeki Kurtulmuş taraftarlarının üzerine yönlendiriliyordu. Bütün bağrış-çağırışlar, masa-sandalye devirmeler, salonun üzerine çökertilen bu kuşatma ve işgal havası anlaşıldığı kadarıyla SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’u ve kadrolarını hem davetliler hem de kameralar önünde rezil etmeye, küçük düşürmeye ve böylece istifaya zorlamaya endekslenmişti. İftar davetinde bulunan yazar ve akademisyenlere, vakıf ve dernek temsilcilerine, diplomatlara ve elbette ki kameralar aracılığıyla bütün bir topluma Milli Görüş’te/Saadet Partisi’nde sadece emanetçi olunabileceği, konu mankeni olmaktan öte kendisinde bir misyon görmeye kalkanların düşeceği “ibretlik tablo” dünya aleme deklare ediliyordu.
Erbakan’ı ‘Tartışılmaz Tek Rehber’ kabul eden ve Milli Görüşe ‘ittiba’ etmiş her yaştan sadık taraftar için Ramazan ayı, iftar saati ve sofrası “ihanet” içerisindeki Kurtulmuş ve ekibinin vurulacağı en uygun zemindi. Fırsatın kazası olmazdı. Kongrede fırsat kaçmış, olağan üstü kongre toplama çabalarının buharlaşmıştı. Önder Sav’dan alınan akılların da işe yaramaması üzerine “tribün siyaseti” devreye sokulması kaçınılmaz olmuştu. Tribünden kulüp yönetmenin pek yaygın olduğu ülkemizde parti yönetmenin de pekala mümkün olduğuna kanaat getirilmiş olmalıydı. Hakareti, şiddeti, provakasyonu, rezaleti göze almaya giden süreç aslında Necmettin Erbakan, Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan troykasının SP yönetim kadrolarında ve tabanında ne kadar da zayıf ve itibarsız olduğuna delalet olsa gerektir. Numan Kurtulmuş’un hem parti tabanında hem de geniş toplum kesimlerinde güven telkin eden siyaset tarzı öyle kolay yenilir lokma olmadığını gösteriyor. İftar davetinde protestocu/provakatör gruba karşılık verilmemesi, saldırının aklen ve ahlaken en açık bir biçimde gayrı meşruluğunu tescil etmek bakımından gayet yerinde bir tutum olarak görülebilir.
İftar salonunu kuşatmayı ve davet sahiplerini teslim almayı hedefleyen grubun Numan Kurtulmuş’un resimlerini yırtmaya yönelirken tuhaf, anlaşılması mümkün olmayacak bir biçimde Necmettin Erbakan’ın resimleri tazime yönelmeleri dikkatleri çekiyordu. Hatta önümüzde bulunan 15-20 kişilik bir grubun duvara asılı bir Erbakan resmi önünde kendinden geçmişçesine hoplayıp zıplamalarına eşlik eden düdük sesleri, sloganları fanatizmin insanları ne duruma düşürebileceğine dair üzüntü verici bir görüntüydü sadece. Aynı durum salonun dışına çıktığımızda da sürüyordu. Otelden çıkan davetlilerin araçlarını önünü kesen Erbakan fanatiği gruplar kadın-erkek ayrımı yapmaksızın küfür ve hakaretler savurarak “İstifa, İstifa, Başka Yolu Yok İstifa” sloganları ile beklentilerini davete katılan herkesin zihnine kazıyorlardı.
Milli Görüş ve Milli Gençlik’in iftar saatinde ve sofrasında sergilediği bu çirkinliklerin faturası elbette ki ne yaptığını bilmeyen sınırlı sayıdaki fanatiğe çıkmayacaktır sadece. Kongrede yaşananların ardından devam eden bu süreç Asiltürk, Kazan ve Erbakan’ın kızı ve oğlunun parti yönetimine tekrar dönmesini kolaylaştırmak bir tarafa daha da zorlaştıracak gibi.
Kurtulmuş ve kadrosunun tasfiyesi için ilerleyen günlerde ne gibi projeler hayata geçirilecek, ne gibi provakasyonlar yapılacak şimdiden öngöremeyiz tabiî ki. Ancak kesin olan bir şey var ki Kurtulmuş’a yönelen her hamle Erbakan ve ak saçlıların parti tabanı ve toplum nezdinde telafisi mümkün olmayan bir yere doğru sürükleyecektir. Böylece Erbakan ve sadık kadrosu Kurtulmuş’u tasfiye edip SP’yi yeniden elegeçirseler de SP’den ayrılıp yeni bir parti kursalar da Milli Görüş’ü kendi elleriyle tarihin tozlu sayfalarına gömeceklerdir. Bir şahsiyet ile özdeşleşmiş her hareketi bekleyen zaaflar Milli Görüş için de tecelli ediyor doğal olarak. Kongrede delege oyunları ile başarılamayanı iftar davetinde fanatik tribün güruhuyla elde etmeye çalışmak her halukarda aklen, ahlaken ve siyaseten iflas bayrağını göndere çekmektir.
Numan Kurtulmuş’u rezil etmeye, itibarsızlaştırmaya yönelen Milli Görüş’ün 40 yıllık kurmay aklı şimdi daha büyük bir akıl tutulması ile karşı karşıya. Geçmişe dönük muhasebe yapma geleneği pek olmayan Milli Görüş bu muhasebe düşmanlığının ağır bedelini öncekilerle kıyaslanamayacak bir ağırlıkta ödemekle karşı karşıya şimdi. Bakalım bu son politik hamlelerin kazancı kimin hanesine yazılacak?