Allah’a ve ahiret gününe iman etmenin doğal ve zaruri tezahürlerinden biri de “emri bil maruf, nehyi anil münker”dir. Tüm zamanlar ve mekanlar için geçerli bu imani ilke kötülüklerin giderilmesi ve yerine iyiliklerin ikame edilmesi içindir. Bu ilke, İslam ümmetini insanlık içerisinde ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet kılacak gerek şarttır.
Kitabı mübin’in sahih iman ve salih amellere kılavuz kılınması onun bir zikir (hatırlatma) ve furkan (hakkı batıldan ayrıştırma) sıfatlarıyla da donatılmış olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu sebeple içerisinde bulunduğumuz Ramazan ayı ve oruç ibadeti, ilahi bildirimleri erişebildiğimiz bütün insanlara hatırlatma yükümlülüğümüzü çok daha iyi imkânlar içerisinde yerine getirmemiz için bize lütfedilmiş bir nimettir. Bu nimet aynı zamanda itikat, ibadet, ahlak, siyaset, ticaret vd alanlarda ortaya çıkan sapmaları doğrularından ayrıştırma hususunda dikkatimizi yoğunlaştırma olanaklarıyla donatılmıştır.
Müminlerin zikir ve furkan ile olan ilişkisi ihlaslı ve istikrarlı olduğu oranda merhamet, adalet ve dayanışma duyguları topluma egemen olur. Bu ilişki zayıfladığı oranda merhametin yerini intikam, adaletin yerini zulüm alır. Sonuçta dayanışma duygularının yerine geçen çatışma ve parçalanma olur. Oysa İslam müminleri ifsadı giderecek, ıslah görevini ifa edecek nurlu bir yol inşa etmeye davet eder.
Gelenekten veya modern değerlerden kaynaklandığına bakılmaksızın hakkı batıla bulayan, kelimeleri yerlerinden kaydıran, Allah’ın adı ile aldatmaya yeltenen bütün hurafelere karşı nasıl mücadele edeceğiz? Önceliklerimiz neye göre belirlenecek? Sahih ve sonuç alıcı bir davet için dilimiz, kavramlarımız ve eylem biçimimiz nasıl teşekkül edecek? Bu tür soruların cevabı hiç kolay değil ama zannedildiği gibi kaynakları, çerçevesi ve hedefi de belirsiz değil.
İsraf ve gösterişin iftar sofralarında dahi kendisine yer bulabilmesi uzun bir dönemdir ciddi eleştirilere konu edildi. Benzer bir şekilde Ramazan’ın anlamı ve ruhunu toplumsallaştırmaktan Osmanlının son döneminde ortaya çıkan bir takım eğlence, fasıl ve şatafatlı sofraların hazırlanmasını anlayan-anlatan takıntılı zihinlere de Kitap ve sünnete dayalı itirazlar yükseltildi. Zenginliği alabildiğine artan bir toplumda zekat ve infakın nisabı ile alakalı hala ölçü olarak hurma, arpa, buğday vs. gibi değerlerin kriter olarak tutulmasının yetersiz veya yanlış bir din anlayışından kaynaklandığına da dikkat çekiliyor. Bu söylem ve tutumlarımızın yeterli olduğu, istenilen hayırlı sonuçları kâmilen elde ettiğini söyleyemeyiz elbette.
Ancak unutmayalım ki davet, ihlâsla beraber güzel bir sabır, sebat, mücadele üzerinde hayat bulur. Bireysel ve toplumsal değişim dünden bugüne, hızla ve geri dönüşü olmayan doğrusal bir süreç olarak işlemez. İnsan ve toplumun değişim yasalarına yani sünnetullaha aykırı beklentiler sadece ciddi hayal kırıklıkları meydana getirmez.
Tutarlı bir nefis tezkiyesi yapamayanlar için itikat ve amelde sapmalar, muhatap olunan toplumla anlamsız ve sonuçsuz çatışmalara hatta düşmanlıklara doğru yelkenler açılabilir. Bu ise Kur’an’a iman etrafında şekillenecek rıza-ı İlahi’den uzaklaşmaya, hayatı din-İslam merkezli yaşamaktan kopuşa sürükleyebilir. Kavram ve söylemler başkalaşmaya, ilişki biçimlerinde dostlar ve düşmanlar, hedefler ve müttefikler yer değiştirmeye doğru yol alırlar.
Bu kaygılardan hareketle Emek ve Adalet Platformu’nun çağrısıyla lüks otellerdeki iftar programlarını protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen iki etkinlik katılımcıları, söylemleri ve hedefleri itibariyle ciddi bir analizi gerekli kılmakta. Haksız kazancın sıradan bir sonucu olarak neşet eden haksız paylaşımın kınanıp teşhir edilmesi ve hiçe sayılan sosyal adaletin tedavi edilip hakim kılınmasının yollarını aramak fıtratına ve vahye kulak verenlerin vazifesidir. Fakat bu vazife modern kapitalist sistemin araç ve hedeflerine karşı mücadele ederken sol-sosyalist literatür ve yöntemlere tevessül etmekle hayra kapı açmak bir tarafa yeni ve çok daha büyük ifsatlara sebep olur. Protestocular, eylemlere mekan olarak seçilen o lüks otellerde hangi cemaat veya İslami kuruluşların israf ve gösteriş yaptığını açıklamadıkları için hedef ve mesaj muğlak hatta yanlıştı.
“İftar protestosu”na öncülük eden veya destek olan bazı kişilerin Kur’anın kavram ve ibadetleri noktasında ortaya koydukları sapkın tezleri bu eylemlerin mantığından bağımsız görebilir miyiz? Soru(n)lar çok. Tartışma sürecek. Bu pratikler bağlamında konuya, “Tapınak Dini” ve “ABDestli Kapitalizm” söylemlerinin nasıl bir psikoljik harekat unsuru olduğu üzerinden devam etmeye çalışacağız inşa-Allah.