İflas

Can Dündar

Önce hukuku konuşalım:  Diyorlar ki;   “İktidar partisine kapatma davası açılır mı?”
İktidarda olmak bir partiye yasalar karşısında dokunulmazlık vermez, vermemelidir.
Diyorlar ki;
“Halkın yarısının oyunu almış bir parti kapatılır mı?”
Hukuk, partileri aldığı oy oranına göre değil, yasalara sadakatine göre tasnif eder. Aksini savunmak, ülkeyi çoğunluk diktasına götürür. Çoğunluk partisi de, yüzde 1 oy alan partiyle aynı hak ve sorumluluklara sahiptir.
Diyorlar ki;
“Avrupa ne der?”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Refah Partisi kapatıldığında “Evet, kapatılmalıydı” demişti.
Diyorlar ki;
“İstikrar bozulur, borsa altüst olur.”
Bunlar hukukun ilgi alanında olmamalıdır.
Diyorlar ki;
“Halkın iradesine karşı açılmış bir dava bu...”
Halk desteği, bir siyasi hareketi meşrulaştırmaya yetmez. Nazilerin de halk desteği vardı. Ve o destekle dünyayı yaktılar.
Bir parti meşruluğunu, iktidarda olmasından, yüksek oy oranından, Avrupa’nın koltuk çıkmasından değil, eylemlerinin, söylemlerinin, liderlerinin hukuka uygunluğundan alır.
Yargıtay Başsavcısı’nın AKP için açtığı kapatma davasıyla yargıyı siyasallaştırdığını öne sürenlerin gerekçeleri de yargıyı siyasallaştırıyor.
Hukuk konuşacaksak bu ilkelerde anlaşmalıyız.
* * *
Şimdi madalyonun öbür yüzünü çevirelim ve siyaseti konuşalım:
Orada da demokraside anlaşmamız gerekiyor.
AKP’yi kapatma davası, yukarıdaki gerekçelerle değil, ama siyasetin sorunlarına, hukukla çözüm aradığı için sistemin iflası anlamı taşıyor.
Yönetici elit, deliklerden çıkan plastik kafalara çekiçle vurmaya çalışan lunapark müptelasına benziyor; işine gelmeyen hareketleri yasaklayarak bastırmaya, okulsuz maarif gibi “partisiz demokrasi” yaratmaya çalışıyor. Bu işi de artık seçimle ya da darbeyle yapamadığından hâkimlere devretmişe benziyor.
Lakin bu inat, her seçim meydanında daha büyük hezimete yol açıyor. Çünkü seçmen, iradesine ipotek konduğunu düşünüyor; kapatılan partide mağduriyet görüntüsü oluşuyor; muhalefet partilerinin fırsatçı tavrı halkı onlarla ve hukukla inatlaşmaya sürüklüyor.
Sonuçta her çekiç darbesinin ardından öbür deliklerden yeni kafalar fışkırıyor; kapatılan, daha güçlenerek açılıyor.
* * *
Son dava, siyaseten AKP’ye arayıp bulamayacağı bir hayat öpücüğü sunmuştur.
Emekçiler, iktidar partisinin kendi haklarını gasp etmesine karşı sokağa dökülmüşken, kimi aydınlar desteğini çekmişken, AB konusundaki ikircikli tavrı Avrupa’dan da görülmüşken bu dava, AKP’ye yeniden “demokrasinin mağduru” payesi ve yerel seçimler için “e-muhtıra”nın sağladığına benzer bir seçim malzemesi bahşetmiştir.
DTP ve seleflerinin kapatılmasına ses etmeyen, hatta demeçleriyle hedef gösteren AKP, ok kendisine dönünce demokrasiyi hatırlamış ve iki gün içinde yeniden yerli-yabancı geniş bir koalisyonun desteğini yakalamıştır.
Ana muhalefet partisinden dava için yükselen alkış sesleri ise, “Biz hiç ders almıyoruz” makamındadır.
* * *
Hukukun sözünü Anayasa Mahkemesi söyleyecek. Ama siyasetin sözünü tarih söyledi bile:
Tarih, bir partiyi kapatmanın, o partinin savunduğu fikirleri gömmeye yetmediğini, tersine budanan dalları daha gür yeşerttiğini yazıyor.
Çare yine siyasettedir.
Meclis, dış müdahalelerin önünü kesecek özdenetim mekanizmaları yaratmalı, iktidar, hükmederken çoğunluk sarhoşluğuna kapılmanın, uzlaşmamanın sakıncalarını kavramalı, muhalefet, yasaklardan, muhtıralardan medet ummayı bırakıp rakibini mahkemelerde, kışlalarda değil, meydanlarda, sandıklarda alt etmenin dilini, yolunu, yöntemini bulmalıdır.
Yarısı yasaklanmış bir siyaset, diğer yarıya ne iktidar ne itibar getirir.

 

Milliyet Gazetesi