İfade Özgürlüğünün Sınırını Makuliyet Değil, Şiddet ve Hakaret Kriteri Belirlemelidir! 

Alparslan Kuytul ve Furkan Vakfı vakasını ele aldığı yazısında Hakan Albayrak, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün sınırlarının keyfi olarak daraltılmasının muhalifleri düşmanlaştırma potansiyeline dikkat çekiyor.

Hakan Albayrak’ın Karar’daki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (5 Şubat 2018) yazısını ilginize sunuyoruz:

Alparslan Kuytul

Furkan Vakfı Başkanı Alparslan Kuytul, AK Parti iktidarına müthiş bir öfke duyuyor.

Altından kalkamıyor bu öfkenin.

Yerli yersiz demeden öyle laflar ‘çakıyor’ ki iktidara, niyetinin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu çok belli ediyor.

Bidayette böyle değildi aslında.

Zaman zaman eleştirmekle beraber, hasım gibi görmezdi / göstermezdi iktidarı.

2014 senesinin Kasım ayında Furkan Vakfı’nın birçok konferansı valilikler tarafından engellendiğinde bile iktidara karşı hasmane bir tutum takınmamış, bilakis “AK Parti düşmanları”nın fitnelerinden şikâyet etmişti.

Şöyle demişti, 10 Kasım 2014’teki konuşmasında:

“Kanaatime göre konferanslarımıza yapılan bu engellemeden hükümetin ve siyasilerin haberi yok. Ama bürokratlara karanlık yerlerden talimat geliyor. Bu sadece bize yapılıyor gibi görünse de esasında AK Parti tüm cemaatlerle düşman edilmeye çalışılıyor. Hedeflerinin bu olduğuna inanıyorum. AK Parti uyanık olmalı. AK Parti’ye kimler düşmansa bu iş onların tezgâhı olabilir.”

Furkan Vakfı Yönetim Kurulu’nun 14 Kasım 2014 tarihli açıklaması da aynı minvaldeydi:

“Bazı karanlık güçler bürokrasideki adamları vasıtasıyla bu engellemeyi yaparak AK Parti’yle cemaatimizi ve aşama aşama tüm cemaatleri karşı karşıya getirmek istemektedir. Karanlık güçler bu strateji ile hem cemaatleri, hem de AK Parti’yi bitirmek istemektedir. Furkan Vakfı olarak biz bu engellemenin AK Parti ve cemaatler üzerinde oynanan bir oyun olduğunu söylüyor ve parti yetkililerini bu oyunu bozmaya davet ediyoruz.”

Küçük bir krizdi bu.

Kötü yönetildiği için büyüdü.

Neticede Alparslan Kuytul, iktidara fena halde muarız oldu.

Evet, yerli yersiz demeden öyle laflar ‘çakıyor’ ki iktidara, niyetinin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu çok belli ediyor.

Yadırgatıcı bir hal.

Peki, kelepçelenmeyi gerektirir mi bu?

Kesinlikle gerektirmez, çünkü ifade özgürlüğünde makullük şartı aranmaz.

Sadece şiddet ve hakaret içermeme şartı aranır.

***

Furkan Vakfı’na baskın düzenlendi.

Alparslan Kuytul ve 24 arkadaşı gözaltına alındı.

Kuytul’un, 2016 ve 2017’de yaptığı bazı konuşmalarda halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği, ayrıca Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği ileri sürülüyor.

Bunlarla alâkalı -o zamanlardan beri devam eden- soruşturmalar varmış.

Söz konusu suçlamalar ne kadar yerindedir, bu bir yana…

Geçen haftaki operasyon, Kuytul’un Fırat Kalkanı Harekâtı’yle ilgili eleştirel sözler ihtiva eden bir konuşması üzerine gerçekleşti.

Türk Tabipleri Birliği yöneticilerinin göz altına alınmasında olduğu gibi Furkan Vakfı yöneticilerinin göz altına alınmasında da ifade özgürlüğüne tahammülsüzlük manzarası sergileniyor.

AK Parti’nin birçok taraftarı da ‘Kuytul’a oh oldu!’ diyerek aynı manzarayı sergiliyor.

Kuytul’un bu akıbeti nasıl da hak ettiğine (!) dair yorumların haddi hesabı yok sosyal medyada.

Sağduyu nerede?

Yıldıray Oğur’un Alparslan Kuytul meselesi hakkında yazdığı şu satırlarda:

“Fikirlerini, Suriye, darbe, iktidar hakkındaki küçük videolarla zaman zaman önümüze düşen siyasi pozisyonlarını eleştirmek, yerden yere vurmak mümkündü. Zaten bu yapılıyordu. Ama Kuytul’u gözaltına almak, vakfına kilit vurmak, hem de bunu yaparken somut bir delil ortaya koyamayıp, siyasi eleştirilerini gerekçe göstermek, hatta bir muhafazakar gazetenin yazarının yazdığı gibi işi 28 Şubatvari ‘dini siyasete alet ediyordu’ argümanlarına kadar vardırmak, ‘vakıf kasasından 350 bin tl çıktı’ gibi haberlerle linçe kalkmak, ortada konuşacak hiç bir şey bırakmıyor. Artık sorun bir ilahiyat, siyaset tartışması değil, bir polisiye vaka. Ve diğer pek çok örnekte olduğu gibi bağlılarının kendisine daha da bağlanmasından başka hiçbir sonuç üretmeyecek. Ayrıca ortada somut bir suç yokken, devletin siyasi fikirlerini ya da dini yorumunu beğenmediği için dini bir cemaatin kapısına kilit vurabilmesi kapısını da bir kere daha açacak.”

Bu satırların altına ben de imzamı atıyorum.

Hele şu satırların altına:

“En kötüsü ise sevmediğimiz fikirler, insanlar, işlerle mücadelede tek ve kestirme yol olarak devletin kolluk güçlerini devreye sokmanın ve ihbarcılığın bir gün hepimizi vurabilecek kötü bir alışkanlık haline geliyor olması.” (İhbar et, kapat, yakala kurtul! / Yıldıray Oğur, KARAR, 3 Şubat 2018)

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!