Şahin Alpay Zaman Gazetesindeki köşesinde Charlie Hebdo mevzusu üzerinden ifade özgürlüğü tartışmasını ele almış. Yazısının girişinde Charlie Hebdo eylemini hiçbir gerekçeyle savunulamayacak bir ‘terör’ saldırısı olarak niteleyen Şahin Alpay, devamında ifade özgürlüğünün sınırlarına dikkat çekmiş. Fransa’da Hıristiyanlık ve Yahudiliği hedefleyen hakaret ve saldırı söz konusu olduğunda yargının takındığı tavırdan örnekler veren yazar İslam’a yönelik hakaret ve saldırılara nasıl da çifte standartlı yaklaşıldığını göstermiş. İfade özgürlüğü adı altında sergilenen ikiyüzlülüğü açık biçimde ortaya koyan bu yazıyı iktibas ediyoruz.
Alpay'ın yazısının tamamı:
İfade Özgürlüğü ve Fransa
Şahin Alpay
Charlie Hebdo katliamı korkunçtur. Hiçbir ama hiçbir gerekçe, sivillerin katledilmelerini haklı gösteremez. İslamcı terörizm başlı başına bir sorundur. Terörizmin her türüyle mücadele edilmelidir. Bunun başarılı olması için terörizme yol açan nedenlerin de iyi teşhis edilmeleri ve giderilmeleri gerekir. Bütün bunlar doğrudur.
Paris’teki katliam bütün bu konularda tartışmaları tetikledi. Tetiklediği başka bir tartışma konusu da, muhakkak ki, ifade özgürlüğünün sınırsız olup olmadığı. İfade özgürlüğünü savunmak için bu konuda açıklığa kavuşmakta yarar var. Fransa’nın da üyesi olduğu Avrupa Konseyi ve AB’de geçerli olan hukuk rejimine göre, ifade özgürlüğü demokrasinin temel taşlarından biridir, ama sınırsız değildir. Şiddete çağrı ve nefret söylemi suçtur. Dini öğretiler eleştirilebilir; ama dini inançlar hakaret, aşağılanma ve alay konusu yapılamaz.
Fransa’da yasalar bu konuyu ayrıntılı olarak düzenlemektedir. 1881 tarihli Basın Kanunu’nun 24. maddesine göre, bir kimsenin kökeni, etnik, milli, ırksal ya da dinsel grubun üyesi olması (ya da olmaması) nedeniyle ayrımcılığa, nefret söylemine ya da şiddete maruz kılınmasını tahrik suçtur. Ceza Kanunu, özel iletişim aracılığıyla bu davranışta bulunmayı dahi suç saymaktadır. 1990 tarihli Gayssot Kanunu, Yahudi soykırımını inkar etmeyi bir yıl hapis ve 45 bin Euro para cezasıyla cezalandırmaktadır. (Hatırlanacağı üzere benzer bir Ermeni soykırımını inkar yasası kabul edilmiş, fakat Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.)
Fransa’da ifade özgürlüğü bu yasalarla sınırlandırılıyor. Uygulamadan birkaç örnek verelim: Fransa Yahudi Öğrenciler Birliği mahkemeye başvurarak, Yahudi düşmanı tveet atanların yargılanabilmeleri için Twitter’dan söz konusu kişilerin isimlerini istedi. Twitter, Fransız mahkemesinin kararına uydu. (Aynı örgütün başkanı, Charlie Hebdo katliamı üzerine ise şunları söyledi: “Charlie Hebdo, Fransız gazeteciliğinin, Fransız ifade özgürlüğünün ve Fransız değerlerinin timsalidir… Fransa yurttaşlarını korkutmak ve dinlerin eleştirilmesini yasaklatmak istiyorlar. Onun için dinlerin özgürce eleştirilebileceğini hatırlatmak durumundayız.”
Yakınlarda bir mahkeme, anti – Semitik açıklamaları nedeniyle Fransız – Kamerunlu komedyen Dieudonne M’bala M’bala’nın gösterilerini yasakladı. Fransa Başbakanı Manuel Valls bu konuda şöyle konuştu: “Başkalarına karşı nefret söylemine, ırkçılığa, anti – Semitizm’e ya da soykırımın inkarına hoşgörü gösteremeyiz. Bu, Fransa değildir. Bu karar Cumhuriyet’in bir zaferidir.”
1994 yılında “La quotidienne de Paris” adlı bir gazete, tarihçi Paul Giniewski’nin Papa’yı eleştirdiğini ve Katolik öğretisinin Yahudi soykırımını tahrik ettiğini yazınca mahkeme bunun dinsel bir gruba hakaret olduğuna hükmedip, gazeteye ceza verdi.
2005 yılında bir yargıç, Hazreti İsa’nın kullanıldığı bir giyim eşyası reklamını “insanların en derin inançlarına karşı saldırı” olduğu gerekçesiyle yasakladı. Aynı yıl bir mahkeme, AIDS hastalığına karşı yürütülen bir kampanya broşüründe, rahibe başlığı ve iki pembe prezervatif giyinmiş bir kadın figürü yer aldığı için, dini inançlara hakaret edildiği gerekçesiyle kampanya düzenleyicilerini mahkum etti. 2007’de Lyon’da bir mahkeme Yahudi soykırımı hakkındaki bazı bilgileri tartışmaya açtığı gerekçesiyle Bruno Gollnisch adlı bir Fransız’a 60 bin euro ceza verdi. Fransa, dini ifade özgürlüğünün sınırları olduğu gerekçesiyle 2004’te ilk ve ortaöğretim kamu okullarındaki öğrencilere ve kamu görevlilerine başörtüsünü yasakladı; 2010’da sokakta peçe takılmasını da.
Sormak gerekiyor: Fransa’da hedef Müslümanların “en derin dini inançları” olduğunda ifade özgürlüğünün sınırları geçerli olmuyor mu? Hıristiyanların ve Yahudilerin “en derin dini inançlarına” saygısızlık yasak, Müslümanlarınkine serbest mi? Aklınızı başınıza toplayın.