HAKSÖZ-HABER
Cezaevinin içinde karşılaşılan manzaralar ve mahkumların anlattıkları burasının cezaevi olmaktan çok bir işkence merkezi olduğunu ortaya koyuyor.
Yukarıdaki hücrelerin çok kalabalık bir tarzda kullanıldığı belli ama alt katta yer alan 3 hücre çok daha farklı bir manzara sunuyor.
Karanlık bir odada bir idam düzeneği dikkat çekiyor. Diğer hücrelerde zincirler ve duvarlarda kan izleri görülüyor.
Cezaevinin ele geçirilmesi ortak bir operasyondu ve operasyonda muhalifler ağır silahlar, hatta tanklar kullandılar.
Sukur’uş Şam Birliğinden bir savaşçı olan Muhammed Ali mahpusları kurtarmak için içeriye ilk giren kişi olduğunu söylüyor.
Şu anda boşaltılmış ve duvarları büyük ölçüde yıkılmış cezaevi içinde dolaşırken bize “Mahpuslar arasında büyük bir korku yaşanıyordu. İşkencenin en berbat türlerine maruz kalmışlardı. İçeri girdiğimizde, bize kendilerini kurtarmamız için haykıran bazı mahpusları rejim askerleri ateş açarak öldürmeye çalışıyorlardı” diyor.
Cezaevi operasyonunda muhalifler toplam cezaevi nüfusunun yarısına tekabül eden 300 kişiyi dışarı çıkardılar. İçlerinde 30 kadının da bulunduğu diğer mahpuslar ise yoğun tank birliği ve snaypır kurşunlarıyla desteklenen askerler ve Beşşar Esed’in akrabası olan cezaevi müdürü ile birlikte İdlib merkezine götürüldüler.
Muhalifler bilahare 200’e yakın mahkumu eski cezaevinin uzağında inşa ettikleri yeni ve gizli bir cezaevine taşıdılar. Bu mahkumlar İslami mahkemede davalarının yeniden görülmesini bekliyorlar. Cezaevine ilişkin anlattıkları ise korkunç.
Bunlardan biri olan ve hırsızlık suçundan ötürü 21 yıl hapis ceaına çarptırılmış Yusuf Şeyh Muhammed “adeta bir mezardan çıktık” diyor. Üzerlerinde sade iç çamaşırlarıyla tutuldukları cezaevinde bu şekilde hizaya sokulup yürütüldüklerini, askerlerin botlarını yalamaya zorlandıklarını söylüyor ve ekliyor: “Bu rejim altında köpekten farksızdık. Ancak şimdi insan olduğumuzu hissedebiliyoruz.”
Londra merkezli Suriye insan hakları kuruluşu rejimin cezaevlerinde işkencenin yaygınlığına dikkat çeken bir rapor yayınlamıştı. Raporda 2012 yılında işkence sonucu meydana gelen 957 ölüm olayı kaydedilmiş. Liste kurbanların isimlerini, tutuldukları yerleri, aile bilgilerini ve hatta pek çoğunun fotoğraflarını da içeriyor. Listede 34 çocuk ile 17 kadın da var.
45 işkence metodu sıralanmış. Dövme, elektrik şoku, uzun saatler boyunca askı, yemek vermeme, tuvalete göndermeme, cinsel taciz, hem kadınlara hem erkeklere tecavüz, başkalarına yapılan işkencenin izlettirilmesi, ölen bir kişiyle aynı mekana konularak psikolojik işkence yapılması gibi uygulamalar sıralanıyor.
Pek çok kişi suçsuzluğunu iddia ediyor ya da adil yargılanmadığını söylüyor.
24 yaşındaki Ahmed Anaci doğuştan itibaren iki ayağı da sakat bir kişi. Suçlu olduğunu kabul ediyor. Hapishane kayıtlarına göre bir gaz bidonu çalmak suçundan dolayı 6 yıl hapis cezası almış.
Herkes yolsuzluktan ve taifeci tutumlarla adaletsiz uygulamalara maruz kaldığından şikayet ediyor.
Siyasi mahpuslar hapishanenin diğer bir bölümünde kalıyorlarmış. Burasının şartları çok daha kötüymüş. Muhalifler 100 kişiyi bulan bu mahpusların tümünü serbest bırakmışlar.
Halen davaları yeniden görülen mahpuslardan sorumlu Sukur’uş Şam komutanı Dr. Ebu Muhammed “bazı mahpuslara bir ay boyunca tek bir ekmek verilmemiş, bazıları hafta boyunca tek bir şey yememişler. Biz onlara yemek verdikten sonra birkaç gün süresince mide problemi yaşadılar” diyor.
Cezaevinin ele geçirilmesinden bir gün önce halen ailesinin hayatından endişe etiği için adının açıklanmasını istemeyen genç bir gardiyan odun toplamak için dışarı gönderildiği sırada firar etmiş ve Sukur’uş Şam karargahına gelip durumu anlatmış. “Mahpuslar çok kötü haldeydiler. En küçük bir hatada ağır işkencelere uğruyor, elektirik veriliyordu. Bazı durumlarda aylarca bir mahpusu tek başına alt kattaki hücrelerde tutuyorlardı. Bazen yürüyemeyecek hale gelinceye kadar dövülüyorlar, kemikleri kırılıyordu” diyor.
Özellikle de siyasi mahpuslara yönetici kadroların isimlerini öğrenmek maksadıyla ağır işkenceler yapıldığını söylüyor. Geçen sana kaçma girişiminde bulunduğu için ağır biçimde dövüldüğünü söyleyen genç gardiyan, orada ağaç kesen birisiyle karşılaştığını ve onun yardımıyla Özgür Ordu mensuplarına ulaştığını söylüyor ve ekliyor: “Elbette yaptığım çok tehlikeli bir işti. Ormanda ağaç kesen ve kendisinden yardım istediğim adam beni orduya teslim edebilirdi. Fakat artık çaresizdim ve Allah’a tevekkül edip şansımı denedim.”
Genç gardiyan silahların yeri, askerlerin konumu ve daha pek çok konuda önemli bilgiler verdiğini söylüyor.
Muhalifler cezaevine yönelik operasyonun başlamasıyla birlikte mahpusların infaz edilme riskinden çok çekinmişler. Nitekim cezaevinde 10 mahpusun cesediyle karşılaşmışlar.
Operasyon 3 gün sürmüş. Muhaliflerin can kaybı 12 olurken, 30 kişi de yaralanmış.
Yaralananlar arasında 3 birlik komutanı da var. Ağır yaralar almalarına rağmen mucize eseri kurtulmuşlar. Sukur’uş Şam’ın komutanı Abdurrahman snaypır kurşunuyla başından yaralanmış. El-Hurra eş-Şam’ın komutanı da aynı şekilde başından yaralanmış ve Türkiye’de bir hastaneye kaldırılmış. Eyleme katılan 3. grup olan Liva Tevhid’in komutanı ise karnından yaralanmış fakat hayati tehlikesi bulunmuyormuş.
Abdurrahman ve adamları şimdi bu eski cezaevini şehirde asayişi sağlamak üzere yeniden düzenlemeye ve bir polis karakoluna dönüştürmeyi planlıyorlar. Ayrıca rejimin hava saldırılarından korunmak üzere buranın alt katlarını bir hastaneye dönüştürme planları da var.
Operasyonda 12 rejim askeri de sağ yakalanmış. Yargılanmaları neticesinde 4 kişi kendi arzularıyla bu suçu işledikleri kanaatiyle cezalandırılmışlar. 8 kişi ise serbest bırakılmış. Bunlardan 4’ü de Sukur’uş Şam’a katılmışlar.