Erzurum’da İslami kuruluşların oluşturduğu Suriye Halkıyla Dayanışma Platformu’nun çağrısıyla öğle namazını müteakiben Lalapaşa Camii avlusunda toplanan Müslümanlar, İdlib’e yönelik Rus, İran ve Esed saldırılarını protesto ettiler.
“Katil Rusya, Suriye’den Defol”, “İdlib’de Katliamı Durdurun – Stop The Massacre İn İdlib”, “Rusya İdlib’i Değil, İnsanlığı Katlediyor”, “Rus-İran-Esed Barbarlığının Karşısında, İdlib Halkının Yanındayız” pankartlarının açıldığı eylemde; “Suriye Direnişi Onurumuzdur”, “Katil Putin, Katil Hamaney”, “İdlib Halkı Yalnız Değildir”, “Zalimler Allah’a Hesap Verecek”, “Katil Rusya, Suriye’den Defol!”, “Katil İran, Suriye’den Defol!”, “Lebbeyk Ya Allah!” sloganlarıyla beraber Kelime-i Tevhid ve Tekbirler getirildi.
Onur Hasip Yılmaz’ın sunumunu gerçekleştirdiği eylem, İrfan Sünbül’ün okuduğu Kur’an-ı Kerim ile başladı. Eylemde topluluğa hitaben basın açıklamasını Zafer Fatih Ergat okudu. Basın açıklamasının ardından M. Şevket Gökşan hocanın okuduğu dua ile program sona erdi.
Basın Açıklaması Metni:
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Bugün, 9 yıldan beridir Suriye’de bitmek bilmeyen pervasız bir vahşetin yeni hamlesini lanetlemek için bir araya geldik. İslam Ümmeti olarak tüm coğrafyamızda acı bedeller ödemekteyiz.
Daha iki yıl önce Rus, İran ve kukla Esed çetelerinin Suriye’de yerle bir ettiği Halep’in acısı, öfkesi dinmemişken; şimdi de 4 milyon mazlum Suriyeliyi barındıran İdlib’in, gözümüzün önünde cehenneme çevrilmek istendiğini görüyoruz. Maalesef sivil ve savunmasız insanların katledilmesine kör, sağır ve dilsiz kalan küresel ve bölgesel güçlerin vicdansız ve umursamaz tavırları, Suriye'deki şer güçlerini yeni katliamlar yapmak için daha cesaretlendirmiş haldedir.
Öncelikle, İslami kimliği olan her direniş hareketini uyduruk bir terörle mücadele konseptine alan bu güçler, dokuz yıldan beridir kimyasal silahlar dahil, karadan, havadan saldırılarla tüm güçlerini Suriye halkının meşru direnişini imha etmek için seferber etmiş haldedir.
Buradan ifade etmek isteriz ki, Suriye'de meşru bir şekilde direniş gösterip halkının can, din ve namusunu koruyan muhalifler bizim gözümüzde terörist değil Mücahittir. Bilakis; Afganistan'da, Irak'ta, Çeçenistan ve tabii ki Suriye’de milyonlarca Müslümanı katleden ABD, Rusya, İran ve diktatör Esed-Baas güçleri en azılı teröristlerdir.
Esed kuklası ve onun kollayıcısı Rusya ve İran şimdiye kadar asla barışçı bir tutum benimsememiş, çözüm için yapılan toplantı, müzakere ve anlaşma prensiplerine hiçbir zaman sadık kalmamış ve çatışmazlık bölgelerinde dahi sivil katliamlarını aralıksız devam ettirmiştir. Bu süreci takip eden bizler şuna şahit olduk ki; gerek Cenevre'de, gerek Astana'da, gerekse de Soçi'de yapılan görüşmelerde şimdiye kadar mazlum Suriye halkı lehine bir karar çıkmamıştır. Esed katilini meşrulaştırmak, ona nefes aldırmak için bir oyalama tiyatrosu sahnelenmiştir.
Çünkü Rusya mutabakatın sözde garantörü olmasına rağmen, Türkiye’nin 12 askeri gözlem noktası bulunan İdlib’te özellikle fırın, hastane, okul, mescid, pazar yeri, mülteci kampı gibi sivil yerleşim yerlerinde saldırı düzenlemeye devam etmektedir. Sözde çatışmazlık bölgesi olan Halep kırsalı, Hama, Doğu Guta ve Dera’da varil bombalarından, İdlib'e sığınmıştır. Yaklaşık 4 milyon insanın yaşadığı İdlib’te 2018 yılı Eylül ayında imzalanan mutabakata rağmen hala insanlar katledilmektedir. Suriye İnsan Hakları Ağı'na göre, mutabakattan bu yana İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nde rejim ve Rusya'nın saldırılarında 1300'den fazla sivil öldürüldü. 2019 yılı içerisinde saldırıların yoğun olduğu alanlardan nispeten sakin yerlere ve özellikle Türkiye sınırı yakınına göç edenlerin sayısı ise bir milyonu aştı. Yalnızca geçen ay başından bu yana bölgede yerinden edilenlerin sayısı 215 bini buldu. Aynı zamanda son bir ayda yapılan saldırılarda 74’ü çocuk olmak üzere 225 sivil hayatını kaybetmiş, 35 yerleşim yeri havadan Rus uçaklarıyla, karadan İran ve Esed milislerinin saldırısıyla adeta yerle bir edilmiştir.
Rusya bu son saldırılarla Türkiye’yi sahada daha tavizkar bir pozisyona sürükleyerek, başta İdlip direnişi olmak üzere tüm Suriye’de Türkiye’nin devre dışı kalmasını hedeflemektedir. Zira İdlip’in düşmesi demek Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı bölgelerinin de otomatikman devre dışı kalması ve Türkiye’nin güneyi için aldığı tüm tedbirlerinin heba olması demektir.
Görülmelidir ki bugün için Rusya, tıpkı ABD gibi PYD ile ortak üsler kurup silah ve eğitim desteği vermekte ve PYD için yapılan terörist tanımını kabul etmeye kesinlikle yanaşmamaktadır. Rusya hem Türkiye’nin Avrupa ve Amerika’yla yaşadığı çelişkiden yararlanmakta hem de Suriye’den milyonluk göç dalgasını tetiklemek üzere İdlib’e vahşice saldırarak Türkiye’yi sıkıştırmak istemektedir. Ayrıca Libya’yla Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge üzerine zapt edilen muhtıranın geçersiz olması için, Libya’da katil Hafter çetelerini aktif bir şekilde destekleyerek Türkiye’ye yönelik emperyalist kuşatmayı Akdeniz’de derinleştirmeye çalışmaktadır. Şunu görmek gerekiyor ki, Rusya ve İran Türkiye için müttefik olmak şöyle dursun, en az ABD ve AB kadar büyük tehdit oluşturmaktadır. Hal böyle iken ABD fitnesini dengelemeye çalışırken Rus-İran hilesine sürüklenmemek gerekmektedir.
Bununla birlikte savaşın başından beri Suriye'deki mazlumlara sahip çıkan Türkiye'nin düne kadar izlemiş olduğu olumlu politikalar, vicdan sahibi olan herkes tarafından görülüp desteklenmektedir. Türkiye'nin bu onurlu, vicdanlı tavrı devam ettiği müddetçe bu Müslümanların desteği devam edecektir. Umarız Türkiye son yıllarda yaşadığı travmatik sıkıntılardan ötürü Suriyeli mazlum kardeşlerine sırtını dönme yanlışına düşmez.
Türkiye açısından tablonun bir hayli zorlayıcı, hatta kritik olduğu açıktır. Karşılaşılan zorluk ve sıkıntı en temelde Suriye, Mısır ve Filistin başta olmak üzere; bölgemizde mazlum halkların taleplerinden, mücadelelerinden yana tavır almanın bedelidir. Bu yüzden Türkiye sürekli sıkıştırılmaktadır. Mamafih bu zorlu, sıkıntılı süreçten çıkış, Katil Rusya’nın dayatmalarına boyun eğmekle değil; yine ancak ilkeli, adaletten, haktan yana tavırlarda ısrarcı ve kararlı olmakla sağlanabilir. Türkiye içinde adeta emperyalist Rusya ve zalim Çin adına beşinci kol faaliyeti yürüten Rusçu, İrancı, Avrasyacı, Maoist, Ulusalcıların ağızlarında gevelediği “Esed’le görüşmeden çözüm olmaz” zırvalığına kesinlikle prim verilmemelidir. Zira açıkça ortadadır ki bugün için Esed rejimi diye bir şey kalmamıştır. Suriye’de yaşanan açıkça bir Rus ve İran işgalidir. Esed kuklası ise katil Putin’in Suriye işgalini meşrulaştırdığı bir aparattan başkası değildir. Ayrıca 1 milyona yakın masumu katleden, iktidarı için hiç çekinmeden ülkesini Rus ve İran emperyalizmine satan bir zalimi konjonktürel gerekçelerle muhatap almak ileride daha büyük bir suç ve utanca dönüşecektir. Zira biz şunu biliyor ve iman ediyoruz ki, İman edip hakkın ve mazlumun yanında sabredenler Allah’ın yardımına mazhar olurlar.
Sonuç olarak; Suriye'nin diğer bölgelerinde yaşanan katliamların İdlib'te de yaşanmaması için bütün Müslümanlar topyekûn dayanışma sergilemeli, mazlumdan yana net tavır ortaya koymalı ve zalimlere karşı sesini yükseltmelidir. Aksi takdirde mazlum ve muhacir bir halkın ölümüne seyirci kalmanın vebalini hiçbirimiz yüklenemeyiz. İdlip halkı ve Mücahitler boyun eğmeyip direnmeye devam etmektedirler. Onların bu büyük mücadelesinde yanlarında olmak, zalimlere karşı durmak İslami bir sorumluluktur. Zira Rabbimiz Nisa 75. Ayette buyuruyor ki:
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve "Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” (Nisa: 75)
Allah Suriyeli kardeşlerimize ve tüm İslam ümmetine yeniden birlik olup küfrün ve zulmün kökünü kurutmayı nasip etsin. Allah’a emanet olun.